Risale-i Nur külliyatına 31.söz olarak giren “Miraç Risalesi” var. Bu mevzu; okumayı, tefekkürü seven arkadaşlarımla beraber yapmış olduğumuz bir mütalaadan, karşılıklı okumalardan sonra kıymetini ve güzelliğini anladığım, anlamaya çalıştığım bir şaheser. Bu risaleyi anladıkça onu okumayı ve kimi ortamlarda paylaşmayı sadece miraç kandillerine hasretmemek lazım olduğunu anladım. Zira, anamızdan, babamızdan hatta yapabilirsek nefsimizden de fazla sevmemiz lazım gelen Resulü Ekrem Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz Hazretlerini bahsini yaptığım Miraç Risalesi daha ziyade tanımaya, sevmeye ve hayran olmama vesile oldu.
Miraç Risalesi Peygamberimizin velayet yönünü yani kulluktaki terakkisinin neticesinde daha bu dünyada ulaştığı manevi makamında yaptığı yolculuğun çok kıymetli bir tahlilidir.
Şöyle bir soru soralım! Resulü Ekrem Aleyhisselatü Vesselâmı Habibullah yapan şey nedir? Zira O’nu Cenab-ı Hak terbiye etmiş, sürekli kontrolü altında tutmuş, gelmiş ve gelecek bütün hatalarını affetmiş, öyleyken; Nasıl Habibullah, (Rabbimizin sevgilisi) olmuş? Evet, Miraç mevzusu bize bunun sırrını öğretiyor. Resulü Ekrem Efendimizin Miracının onun velayet yönünün, yani kulluk yönünün en büyük bir Mucizesi-kerameti olduğunu öğretiyor.
Miraç Peygamberimize Rasül olduğundan ziyade, kul olduğu için ve kullukta gösterdiği ubudiyyet için ihsan edilmiştir.
Peygamberimizin velayet, kulluk yönü bilinmeyince veya nazarlardan kaçınca O Zatın (s.a.v.) hayatına, fiillerine şöyle yanlış bir bakış açısı olabiliyor; “O peygamber o yapar” diyerek bize örneklik teşkil ettiği yönleri bizim için örnek alınamaz hatta hiç yapılamaz gibi gelebilmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine gelen vahyi evvela bir abd olan, velayet mertebesinin en yükseğinde olan kendi zatına öncelikle tebliğ ediyor. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri O’nu âdeta ihtiyarlatıyor. “Rabbini zikret” diyerek emreden Rabbimizi en ziyade O anıyor. Öyle ki; Hz. Aişe Annemizi şaşırtacak kadar. Namazda ayaklarının şiştiğini gören Hz. Aişe Annemiz; “Ya Rasulullah geçmiş gelecek hatalarınız affedildiği halde niye bu kadar kendinize eziyet ediyorsunuz” diye sorunca, Peygamberimiz, “şükreden bir kul olmayım mı, Ya Aişe?” demiş. Yine bir Sahabe Efendimiz, Peygamberimizin secdesinin uzadığını görünce vefat ettiğini düşünmüş, bir rekâtta Bakara suresi gibi uzun ayetleri okuduğu olmuş. Ona o ayetleri okumasını, ayakları şişene kadar nafile namaz kılmasını Cenab-ı Hak mı emretmiş? Hayır! kendi kulluğuyla yani velayetiyle yapmıştır. Hayatı boyunca kendisinden meşru olarak istenilen hiçbir şeye hayır dememiştir.
Evet, O zat (s.a.v.) sadece şahsi ibadetlerinde değil, her halinde bizim hayalimizi zorlayan bir kulluk yaşamış, Taif’de taşlandığı zaman Rabbimiz tarafından “eğer istersen şu dağı üzerlerine bırakayım” diye gönderilen Cebrail’e (a.s.) kulluğuyla “hayır” demiş ve onlardan sonraki nesillerin Kur’ana sahip çıkacağını söyleyerek şefkatinin ne kadar yüksek olduğunu göstermiştir. Peygamberimiz tebliğ ettiği emirlerde ilk muhatap olarak bizzat kendisi vahyi yaşamış öyle bir yaşamış ki bu hayatı onu Miraca çıkaracak muhteşem bir şerefe nail etmiştir.
Peygamberimiz miraca velayetiyle çıkmış, Risaletle (ayetlerle) inmiştir. Evet, Miraç Risalesini okurken Onu Habibullah yapan sırrı daha iyi anlıyorsunuz. Ayrıca O zatın ümmeti olmayı isteyen Hz. İsa (a.s.) nın bu isteğindeki sırrı bir nebze hissediyorsunuz.
Miraç Risalesinde; Miracın lüzumunun sırrı, hakikati, hikmeti ve meyveleri gayet güzel temsillerle izah edilmekte, farazi olarak muhatap kabul edilerek; hem müminin kafasını kurcalayan hususlara ki bu sorular birçok Müslümanın iman edip fakat izahını yapamadığı hususları bu zamanın insanına gayet güzel ve ikna edici bir üslupla anlatır. Hem de hiç inanmayan ve akıldan uzak görmeye çalışanlara Cenab-ı Hakk’ın, Melaikenin vücudu, Peygamberlik vazifesinin gereği gayet beliğ ifadelerle ispat edilir.
Cenab-ı Hak Lokman suresi 6.ncı ayette: “Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.” Buyurmaktadır. Bu ayette ifade edilen lehvel hadis kavramı (boş söz ile insanları hak kelamdan uzak tutmaya çalışan müşriklere karşı bir tehdit olmakla beraber mü’minlere karşıda bir ikazdır. Günümüzde Müslümanları Kur’an’dan, hak sözlerden, güzel sohbetlerden ve onun hakikatlerini anlatan eserlerden uzaklaştırmak o kadar çok şey var ki! İnsanların zihinleri öylesine dolduruluyor ki, Ta ki, orada iman hakikatlerine yer kalmasın. Amerika’da hapse düşen bilhassa zenciler arasında Müslüman olma oranı oldukça yüksekmiş, onlara şu soruyu soruyorlarmış. “Neden dışarıda Müslümanlığı tercih etmediniz de burada hapiste Müslüman oldunuz?” Verilen cevap gayet mânidar. “Dışarıda vaktimiz yoktu.” Bizde de durum öyle değil mi? Tek bir misal verecek olursak müçtehit edasıyla bir futbol maçını saatlerce tahlil eden programlar bizim de kıymetli zamanımızı boş şeylerle işgal etmiyorlar mı? Öyleyse gelin Rasulü Ekrem Aleyhissalatü Vesselamı tanıyalım. Zira tanıyan sever.
Tuttuğu takımın 11’ni sayan nesil eğer Rabbinin 11 ismini manasıyla bilemiyor, Peygamberini tanımıyorsa nasıl sevecek ve sevilmeyi bekleyecek.
Öyleyse tavsiyem, 31. Söz Mirac-ı Ahmed’iye ye dair olan bu Risaleyi okumak için miraç kandillerini beklemeyelim. Gerek ferdi, gerek arkadaş gruplarıyla bu eseri okumaya çalışalım.
Evet, Miraç Kandili geçti, Ama Miracın hakikatleri hiç geçmeyecek ve geçmemeli. Bunun yolu da okumak, tefekkür etmekten geçer. Bunun bir meyvesi de şu olacak ki; Peygamber Efendimizin (sav) Sünnet-i Seniyye’sine uymaya daha bir gayret göstermeye ve okuduğumuz salatü selamları daha bir içten yapmaya vesile olacak. İnşaallah.