MODEREN TORUNUN KATLİAMI

 “Şehri imar ederken 

   Nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz

   İhmal ettiğiniz nesil

   İmar ettiğiniz şehri tahrip eder.’’

   | Turgut CANSEVER

   Mimar Turgut Bey’in bu veciz sözünü muhakkak duymuşsunuzdur. Gerçekten de muhataplarını iğneleyecek cinsten bir söz. Tabii, muhataplar içiresinde modernleşme komasına girmeyenler kalmışsa…

   Malum, şehirlerdeki fabrikalaşmanın artmasıyla beraber köyden kente doğru yoğun göçler yaşandı. Buna mukabil konut sayısında yetersizlik husule geldi.  Fakat bu sorunu çözmesi gereken belediyelerimiz ve hükümetlerimiz gerekli ve yeterli çabayı göstermeyerek çarpık gecekondulaşmaya göz yumdu. 

    İlerleyen yıllarda köyden gelen vatandaşların bir kısmı emekli ikramiyesini alıp yeni yapılan kaloriferli apartmanların konforlu dairelerine yerleşti. Kaloriferli dairelerin konforuna alışan ve bundan dolayı da ziyadesiyle memnun olan bu vatandaşlar, gecekondularda sefil halde yaşayan eş dost ve tanıdıklarını bu keyifli hallerine öykündürdü.  Nitekim zamanla bu vatandaşlar da apartmanların moderen mensupları olarak uygar toplumumuzda yerlerini aldı. 

      Bu sırada hükümet, serbest piyasa ekonomisine geçmeye karar verdi. Filhakika hükümetin bu kararı, müteahhitlerin sayısını ciddi derece de arttırdı. Bu artışın zaruri neticesi olarak müteahhitlerin ilgi alanı da arttı. Yani müteahhitler, mal bulmuş mağribi gibi gördükleri arsaları ucuza kapatarak hilkat garibesi yapılarını ( apartmanlar ) peşi sıra dikmeye başladı. 

      Şehirli ahalinin ecdat yadigârı ev ve mahalleleri, zamanla eski hüviyetini yitirdi. Artık buralar, evin avlusunda veya sokaklarında çocukların oyun oynadığı neşeli yerler olmaktan çıkarak ihtiyarların birbirlerine dert yanıp evlatlarının yolunu gözlediği matemli yerler haline geldi. 

      Aile yapımızda meydana gelen değişikliklerle beraber artık baba-oğul bir arada yaşamamaya başladı. Genellikle gelin Hanım ve damat Bey, ana-babalarından uzaklaşmayı tercih ederek yeni apartmanların konforlu dairelerinde yuvalarını kurdu. 

      Tek başlarına yaşayan ihtiyar çınarların birer birer devrilmesiyle ecdat yadigârı evler de insanlık timsali mahalleler de derin bir sessizliğe gömüldü. 

        Geride kalan mirasçılar için ecdat yadigârı bu ev ve mahaller, ancak bir harabe yığınıydı. Tabiri caizse onlar için bu ev ve mahallelerden ne köy olurdu ne kasaba… Bu sebeple mirasçılar babalarından kalan bu evleri, kendi kaderine bırakmayı yeğlediler.

         Kaderine terk edilen bu evlerin çoğu, bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur misali zamanla ihtişamlarını yitirip birer virane haline geldi. İşin daha da acı tarafı ise bu viranelerin uyuşturucu ve içki bağımlılarının meskeni olması… 

        Bir vakitler Kur’an tilavetiyle inleyen avlular, namazların kılınmasıyla nurlanan odalar uyuşturucu bağımlarının aciz ve sefil haline şahitlik ediyor. Ne kadar acı… Ecdadımızın kemiklerinin sızladığını söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Zira bu durum, kâfi geliyor da artıyor bile…

          Bazı müteahhitler şehrin eski mahallelerindeki nüfusun gittikçe azaldığını fark etti. Nitekim buralara gidip ecdat yadigârı evlerin virane hallerini görünce iştahları iyice kabardı. Zira buralar diğer apartmanlar gibi merkeze uzak değil bilakis merkezin ortasındaydı. Hem arsa sahipleri gözünü açmıştı. Artık eskiden olduğu gibi ucuza arsa kapatamıyorlardı. Dolayısıyla bu virane evler, yeni apartmanlar için arsa olabilecek kelepir mallardı. 

         Ecdat yadigârı evlerine harabe gözüyle bakan mirasçılara müteahhitler, virane karşılığında birkaç daire teklif etti. Hâlihazırda mirasçılar için, bu viranelere karşı birkaç daire teklif edilmesi büyük bir sevinç vesilesiydi. Nitekim mirasçılar, oltanın ucuna takılıp bu kurnazca teklifi hiç düşünmeden kabul ederek ecdat yadigârı evlerin yerine yapılan hilkat garibesi yapılara ( apartmanlar )  yerleşti. 

         Yapmak zor, yıkmak kolay… Kadim medeniyetimizin asırlık inkişafları neticesinde ihdas edilen insanlıktan nasibini almış mahallerimiz neredeyse 10 yıl gibi kısa bir süre içinde vahşice yok edildi. Söyleyin Allah aşkına bunun adı nedir? 

             Bunun adı, Turgut Cansever’in de işaret ettiği gibi ‘’ecdadı tarafından ihmal edilerek ifsat edilmesine çanak tutulan moderen torunların katliamı’’dır. 

Exit mobile version