Kelimelerin geldiği köken çok önemlidir, Siyasetin kelime kökenini ilk defa öğrendiğimde oldukça dikkatimi çekmişti. Arapça bir kelime olup, seyislikten geliyormuş. Evet, At bakıcılığından. At bakımı, eğitimi bir sanat, bir ustalık ve bunu icra edene de seyis deniyor. Öyle herkesin ha deyince yapacağı iş değil.
Bu noktadan bakılırsa siyaset de bir ustalık ve bilgi isteyen bir sanat, yani İnsanları yönetme sanatı olduğundan olsa gerek ki, seyislikle irtibatlandırılmış.
Bu iş her ne kadar bir sanat olsa da, güzel Türkiye’mizde herkesin çok rahat konuştuğu, yorum yaptığı ve herkesin anladığı üç şeyden biridir siyaset.
Diğerleri de; Din ve spor (futbol)
Şimdi… Kendini, ailesini, evlatlarını idare etmekten aciz nicelerin, oturduğu yerden hükûmet kurup, hükûmet yıkması, siyasilere birçok telkinlerde ve eleştirilerde bulunmasının asıl sebebi ne olabilir sizce? Tabîki siyasetin cazibesi.
Ve insanların bir şeyler bildiğinin ve tespitlerinin olduğunu gösterebildiği, bilse de, bilmese de konuşma ihtiyacını tatmin ettiği en münbit bir alanın yine siyaset alanı olması. Herkesin illa fikri vardır!
Ama benim değinmek istediğim asıl konu şu : Evet hepimiz bir siyasetçiyiz ve olmak zorundayız. Bu mutlaka bir partiye üye olmayı da gerektirmiyor. Hayatın akışı içinde zaten bu pozisyondayız, sadece bunun farkında olmak ve gereğini yapabilmek mesele.
Evet İmanımızı muhalefete (nefis ve şeytan)’a rağmen iktidar yapmak siyaseti.
Başta kendimizi, nefsimizi idare etmek.
Ailemizi, anne babamızı, komşularımızı, İş arkadaşlarımızı…
Yönetici, amir, patron konumunda isek; emrimiz altındakileri
Ve en geniş dairede ise ülke yönetimi olan siyaset ki, maalesef siyaset denince de akla ilk bu geliyor!
En geniş dairede kaçımız var, çok yok. Ama kendimizle, ailemizle, en yakın çevremizle sürekli baş başayız ve en önemli siyasette yani idare sanatı da işte burada gerçekleşiyor.
İşte bunu Hz. Peygamberimiz (sav) ne güzel ifade etmiş : “Hepiniz çobansızınız, sürülerinizden mesulsünüz”
Güzel ahlakı doğru bir usulle verme siyaseti.
Ata et, aslana ot atmamak sanatı.
Doğruyu söyleyip ama her doğruyu, her yerde söylememe sanatı.
Doğruyu, doğru yerde, doğru üslupla, doğru kişiye söyleme sanatı.
Kendimizi, zaaflarımızı tanıyıp, en başta kendimizi idare etme sanatı.
Çocuklarımızı sahiplenme, onları tanıma sanatı.
Evet siyaset önemli. Ama en önemlisi en küçük dairede, yani bizde, kalbimizde, duygularımızda, ahlakımızda, ailemizde… Bizim için en az ilgi çekmesi gereken siyaset ise, en geniş dairede olan. İşte şu bildiğimiz siyaset ve siyasetçiler.
Ne hikmetse küçük daireyi ihmal edip, sürekli büyük daireyle yani haberlerle, sosyal medya ile sürekli sürekli meşgul olmak, evet yanlış bir siyasetin neticesi olsa gerek.
Siyaset elbette hayır üzere de şer üzere de yapılır, ancak; biz; hayr, adalet, hikmet ve güzel ahlak üzere olan bir davranışlara sebebiyet verecek siyaseti konu ediyoruz.
Siyaset yazımızı güzel bir hikâye ile bitirelim.
Çünkü nerede ne yapacağını iyi bilmek, siyasetin olmazsa olmazıdır.
At bakıcısı Kâmil Efendi ile vaaz vermeye hazırlanan Hocanın ibret veren hikâyesi…
Kâmil Efendi, at bakıcısıdır.
Camiye bir Hocanın vaaz vermeye geleceğini duyar ve gelir. Bakar ki, hiç kimse yok!
Vaaza hazırlanan Hoca, cemaat olmadığını görünce, Kamil Efendi’ye sorar:
“Senden başka kimse yok. Ne dersin; vaaz edeyim mi, yoksa etmeyeyim mi?”
Kamil Efendi:
“Ben seyisim, bu işlerden anlamam. Benim Yirmi beş atım olsa, hepsi kaçıp gitse, biri kalsa, yine onu ihmal etmem, arpasını, suyunu veririm” der.
Bunun üzerine (mesajı alan) hoca, uzun uzadıya vaaz eder.
Namaz sonrası Kamil Efendi’ye sorar:
“Nasıl, vaazımı beğendin mi?”
Kamil Efendi şöyle der:
“Ben seyisim, bu işlerden anlamam; benim, yirmi beş atım olsa, sadece biri kalsa, kalan o bir ata diğer yirmi dört atın arpasını suyunu verip onu çatlatmam.”