ALLAH RAZI OLSUN

Bir Müslüman’ın çokça dile getirdiği bir cümledir “Allah razı olsun” demek. Mukâbilinde “Cümlemizden” diyerek karşılık veririz.  Bu duâyı ifadelerimde, karşımdaki kimselerle olan diyaloglarımda, ilişkilerimde çokça söyleyen, söylemeyi seven biri olarak konu hakkında biraz daha düşünmeme vesîle olacak bir ayet-i kerîme ile tanıştım geçenlerde. 

Bir Hoca Efendinin bu Ramazan esnasında yaptığı bir konuşmaya şöyle bir bakarken tanıştım bu âyetle. Ve beni baya düşündürdü. 

Evet, âyetlerle tanışmak çok önemlidir. Mesela yeni bir kimse ile tanıştığımızda aslında yeni bir âyetle de tanışmış oluyoruz. Çünkü her bir insan Rabbimizin yeni, farklı bir âyeti oluyor bizim için. 

Yeni bir kişiliktir, ses tonudur, simâdır, edâdır, mizaçtır eşi olmayan bir ayettir. Evet, acayip gerçekten zirâ;  herkeste aynı âzalar, kulak, göz, burun, ağız, gibi ortak azalar olsun ve 10 cm kare bir alanda milyarlarca farklı simâlar olsun. Onu geçtik, 1,5 cm kare bir alanda yine milyarlarca farklı parmak izleri. 

Bu âyetlere yaradılış ayetleri diyoruz ve Rabbimizin irâde sıfatından gelen âyetlerdir. Bu âyetleri bize tercüme eden ise, Kelam sıfatından gelen Kur’an’dır. Kur’an’ı bize tefsir ile beyan eden ise, Hz. Muhammet (sav) Efendimizdir. 

Evet, benim tanıştığım âyet,  Kelam sıfatından gelen Kur’an Sûrelerinden Tevbe Sûresi 72 âyet-i kerime. 

Meâlen şu şekilde! 

Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî olarak kalıcı oldukları Cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel meskenler va’d etti. Allah’ın rıdvânı (râzı olması) ise daha büyüktür! İşte büyük kurtuluş budur! 

Hocaefendi ayet-i kerimenin “Allah’ın rıdvânı (râzı olması) ise daha büyüktür! İşte büyük kurtuluş budur! Kısmını zikredince merakıma mûcib oldu ve bu ifadeyi internette aratınca evet Tevbe 72 ile tanıştım. 

Tabi Allah ve onun razı olması anlamını bilirdim de, bunun en büyük olması işin gerçeği tefekkür dünyamda çok yer etmemiş, daha doğrusu bunun kıymetini çok bilememişim. Haliyle daha önce bildiklerimi ayrıca çek ettim ve bir de arkasından konuyu açıklayan bir tefsire de baktım. Bu hususta Fahrettin-i Râzi’nin şöyle bir izahâtı var. 

âyetin sonundaki ifade, mânevî hazların ve ruhanî âleme ait mutluluğun maddî imkânların sağladığı mutluluktan çok daha üstün olduğunu açıkça göstermektedir. Zira bir amaca vasıta kılınan şey ondan daha önemli ve değerli olamaz. Allah’ın rızâsını kazanmak, vaad edilen cennet nimetlerine erişebilmenin aracı olsaydı, o takdirde bu nimetlerin daha önemli olduğu sonucuna ulaşılabilirdi. Oysa âyette Allah’ın iradesine mutlak teslimiyet gösterenlerin bu davranışları karşılığında yine O’nun lutfuyla pek güzel mükâfatları hak edecekleri, fakat bütün bu nimetlerden daha önemli olarak O’nun rızâsına nâil olacakları ve en büyük başarının O’nun hoşnutluğuna erişmek olduğu bildirilmiştir (Râzî, XVI, 133; Adn cenneti hakkında bk. Ra‘d 13/22-24). Bir hadiste de, cennet ehli ile Allah arasında cereyan edecek konuşma esnasında onların O’nun hoşnutluğuna erişmeyi en büyük mutluluk olarak niteleyecekleri ve Cenâb-ı Allah’ın artık onlara gazap etmeyeceğini müjdeleyeceği ifade edilmiştir (Buhârî, “Tevhîd”, 38; “Rikak”, 51).

Evet, cennette bile en büyük lezzet Rıza ile orantılı olacak. Cennet nimetleri Allah razı olduğu için lezzet verecek. 

Risale-i Nûr müellifinin ihlas risalesinde bir düstur olarak zikrettiği hususu da burada zikretmeyi uygun görüyorum. 

“ Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.” Lemalar. 

Evet, amellerimizde Allah’ın rızası olmalı. Peki, niçin olmalı?   diye bir sualle bunu biraz daha anlamaya çalışırsak. 

Zîra;

– İnsanın varlık gayesi Rabbini razı etmektir. 

– Rızâsı tahsil edilmeye ancak Allah layıktır.

– O’nun rızâsı haricindekiler boştur, pişmanlıktır. 

– Ahirette kime hesap verilecekse O’nun rızâsı lazımdır. 

– Rızâ sadece ve sadece O’nun hakkıdır. Çünkü bütün fiillerimizi yaratan odur.  

– Fanilerin tebessümüne aldanıp, rızâyı ilahiyi unutmak ahmaklıktır.

– İnsanların rızâları dahi Allah hesabına ise kıymetlidir, yoksa beş para kıymeti yoktur. 

– Rızâ bu dünyada kazanılacaktır. Zaman şimdidir. 

– O’nu râzı ettin alemin sultanı sen oldun, çünkü her şeyin dizgini O’nun elindedir. 

– Sana O lazımdır. Allah lazımdır. Zira seni var eden, varlığından haberdar eden O’dur. 

Öyleyse; 

Ölüm ile, kabir ile, yeniden diriliş ile, kıyamet ile, hesap günü ile çok ama çok kıymetini anlayacağımız o rızânın kıymetini şimdi bilelim.

Bilelim ki, 

Kıymetlenelim…Yani ihlas ile o rızâya talip olalım. 

Emredildiği için yapalım. Selameti bulalım.

Exit mobile version