AVRUPANIN BATIŞ HİKÂYESİ

Alman şansölyesi Merkel’in ekonomi üzerine “ ikinci bir dalgayı daha kaldıramayız” açıklamasından sonra tedbirleri artırmanın yollarını ararken, Avrupa’nın en güçlüsünün bu ifadeleri akıllarda güncelliğini koruyan bir korkuyu tetikledi.

Sonlarının ne olacağını gayet iyi bilen AB ülke liderlerinin konuyu bu kadar açık etmesi, beklenen tehlikenin yaklaşmakta olduğunu ve halkın bu gerçekle bir an önce yüzleşmesi gerektiğini gösteriyor.

Böylelikle yaklaşmakta olan gerçeğe yani Avrupa’nın ekonomik ve siyasi bakımdan sona erdirileceği bilincinin kabulüne bir atıfta bulunuldu.

Salgınla mücadele de sürü bağışıklığını gündemine alan başta Hollanda, Belçika ve İngiltere ilk kırılmayı yaşayacak ülkeler arasında yerini sağlamlaştırırken Güneyde İspanya ve İtalya kuzeyde İskandinav ülkeleri bu kopuşta onları izleyecek ülkeler arasında sıralarını bekliyorlar. Son batacak ülke Fransa en az kayıpla atlatacak olan ise Almanya olacağı tahminlerimiz arasında.

Gereğinden fazla büyüttükleri İngiliz aklı ve istihbaratından övgüyle bahsedenler, İngiltere’nin Amerikan CIA’nın elinde bir oyuncağa dönüştüğünü fark ettikleri halde, üzerinde güneş batmaz denilen bu ülkenin başındaki karabulutları dağıtmakta ki akıl dışı hamlelerinin bir işe yaramadığını görmemekteki ısrarları bir hayli dikkat çekici. Hiçbir sorunlu bölgede yoklar, aktif olamıyorlar, organize değiller, her ne kadar perde arkasından iş yaptığını söyleseler de gerçekler bunu yansıtmıyor.

Fransa ise Afrika’da kan kaybetmeye devam ediyor Çin ve Rusya’nın hamlelerine karşı bir şey yapamazken buna Türkiye’nin de eklenmesi bazı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmasına sebep olurken, Fransa’nın sömürdüğü ülkelerde sömürü simge ve heykellerine yapılan saldırıları sadece seyretmesi dikkat çekici.

Afrika’daki değişim şimdilik Fransız sömürülerinde açığa çıkarken diğer Avrupa sömürülerinin de bu akıma katılmadaki istekleri önümüzde yıl kendini gösterecek.

Afrika’daki Türk stratejisi ne Avrupa’nın ne Rusya ne de Çin’in görmezden gelebileceği bir hareket olarak görülmemekle birlikte, din temelli adımların daha yoğun ele alınacağı bir süreci tetikliyor. 

Türkiye ve Çin’in paylaşım üzerine yaptığı yatırım ve çalışmaları, Avrupa için tercih edilmeyen bir yöntem olarak görülse de din üzeri stratejileriyle başka türlü elde tutulamayacağını anlamaları geç olmayacak. Son koz olarak Hristiyan sömürülerini misyoner ve din adamlarıyla ele geçirme faaliyetleri bekletilen kozları arasında.

Avrupa sanayisinin maliyet ve salgın yüzünden üretimde ki aksamaları yeni bir üretim sahası aramalarını hızlandırırken, düşük maliyet, vergi indirimleri, sağlanan sübvansiyonlar, son çıkan işvereni koruyan kanunlar, Orta doğu, Afrika ve Avrasya eksenini içine alan Türkiye’yi cazip kılmaya başladı. Avrupa’nın dev otomobil firmaları ve beyaz eşya üreticileri şimdiden kurulacak fabrikaları için yer bakmaya başladılar.

Avrupa’daki salgın karşıtı kısıtlamalara karşı gösteri ve yürüyüşler kitlesel bir hale dönüşme evresindeyken bunu göçecek olan sermayeyi ülkelerinde tutma çabalarından ilki olarak görebiliriz.

Belçika’nın dünya sağlık örgütüne karşı dava açması, Almanya’daki Nazi milliyetçiliğinin artması, Fransa’daki kemer sıkma politikalarına karşı gösteriler, İngiltere’deki salgın karşıtı eylemler, gelmekte olan çöküşe karşı refleks olarak kendini gösteriyor. Avrupa ve dünya da bu salgın sermaye yer değiştirinceye kadar devam edeceği kesin.

Katar Türkiye tatbikatı BAE’ye olası müdahalenin şifrelerini verirken,

İran’ına uygulanan silah ambargosunun kaldırılması Güney Azerbaycan’a karşı bir mesaj olarak okunmalı. 

Belarus’daki gösteriler sürerken, Mart 2021 den sonra Rusya’ da Putin’in konumunun sorgulanacağı bir yıla evirilmesi, Rus dış işlerinin Türkiye’yi stratejik ortak olarak görmediklerini beyan etmeleri ise “yıkılmadık ayaktayız” söyleminin bir tezahürüdür.

Exit mobile version