BATILI DEVLETLER HİÇ AMA HİÇ İNSAN HAKALRINDAN SÖZ ETMESİNLER!

İnsan Hakları ve Bu Konuya İlişkin Tutarsızlıklar

Önce İnsan hakları konusunda birkaç kelam etmek isterim.

İnsan hakları, kişinin sırf insan olduğu için sahip olduğu hakladır. Başta hayat, konut dokunulmazlığı, ifade ve inanç hak ve hürriyetleri olmak üzere, insan hakları kapsamına dâhil olan bütün hak ve hürriyetlere sahip olabilmek için “insan” olmak yeterlidir.

Mesela, hayat hakkına sahip olmak için, “insan olmak” yeterlidir. Kişiler, ırk, dil, din, felsefi düşünce, millet, vatandaşlık vb. farklılıklar sebebi ile bu haktan mahrum bırakılamaz.

Daha açık bir ifadeyle ABD vatandaşları da, Suriye, Libya, Irak, Çad vd. devletlerin vatandaşları da, hatta hiçbir devletin vatandaşı olmayanlar da hayat hakkına sahiptirler.

Benzer şekilde, köle olarak nitelenenler de, zenciler de, beyazlar da hayat hakkına sahiptirler. Bir kişinin, sırf zenci olduğu için hayat hakkı sonlandırılamaz.

“İnsan hakları” kavramı kapsamında, kişiler, vatandaşı oldukları devletlere karşı korundukları gibi, diğer devletlere karşı da korunurlar. Yani Suriye’de yaşayan bir kişi, hayat hakkı kapsamında, Suriye Devletine karşı korunduğu gibi, Amerika’ya karşı da korunurlar.

ABD, sadece ABD’de yaşayan insanların hayat hakkını ihlal etmemekle yükümlü değildir; hangi vatandaşlığa sahip olursa olsun, Suriye’de, Libya’da, Türkiye’de yaşayan insanların hayat hakkını ihlal ettiği zamanda da insan haklarına aykırı davranmış olur.

Hayat hakkı için söz konusu olan devletlerin yukarıda bahsi edilen “ihlal etmeme” yükümlülüğü diğer bütün temel insan hak ve hürriyetleri için de söz konusudur.

Bir devlet, ülkesi içinde, insanların haklarını yaygın bir şekilde ihlal ediyorsa, despotik bir yönetim söz konusuysa, bu devletin insan haklarından söz etmesinin bir manası yoktur. Bir devlet, bir yandan insan haklarından üst perdeden söz ederken, diğer yandan da yaygın bir şekilde insan haklarını ihlal ediyorsa, bu devlete “İnsan hakları istismarcısı” da denebilir.

Terör Örgütleri ve Eylemleri Yoluyla İnsan Hakları İhlali

Devletler, terör örgütleri vasıtasıyla da insan haklarını ihlal edebilmektedirler.

Burada, önce terör örgütleri ve eylemleri ve bunların desteklenmesi ile insan hakları arasındaki mutlak ve kesin uyumsuzluğa temas edeceğim.

Akademik bir belirleme yapmaksızın, özet olarak şu tespitleri yapmak mümkündür.

Terörizm, hedef aldığı toplumların istikrarına ve orada yaşayan sıradan insanların, güven içinde yaşamalarına, barış ve huzuruna yönelik hukuk dışı bir “meydan okuma”dır.

Terör örgütlenmeleri ve eylemleri, belli bir toplumsal kesime ya devlete karşı yapılıyor görünse de, esasen insanlığa karşı gerçekleştirilmektedir. Bu eylemlerden her şeyden önce insanlar etkilenmekte, insanların vücut bütünlüğü, hayat hakkı vd. hakları değişen ölçülerde zarar görebilmektedir.

Terör faaliyetleri, hukuk dışı eylemlerdir. Terör faaliyetleri kapsamında, bazen özel ya da kamu mallarına, bazen kurumlara, bazen kamu görevlileri ya da özel kişilerin canlarına ya da vücut bütünlüğüne zarar vermeye ya da tehlikeye düşürmeye yönelik fiiller gerçekleştirilir.

Bir terör örgütü, terör eylemleri ile hukuk düzenine karşı meydan okumuş olur. Terör örgütleri ve eylemlerinin desteklenmesi “insan haklarının kökten inkâr edilmesi” demektir.

Günümüzde terör örgütlerinin birçoğu, kendiliklerinden eylemlerde bulunmazlar. Bazı devletler, terör örgütlerini diğer ülkelere karşı kullanıp organize etmekte, her türlü desteği verebilmektedir. Bu şekilde yapılan terör eylemlerine “vekâlet savaşları” da denmektedir.

Günümüzde çoğu terör eylemleri “vekâlet savaşları” şeklinde gerçekleştirilmektedir. Burada terör örgütleri, vekâlet savaşları yoluyla, kendilerini yönlendiren ülkelerin çıkarlarına uygun bir şekilde terör eylemleri gerçekleştirirler.

Bazı durumlarda, devletler, gözlerine kestirdikleri bir başka devletle, doğrudan asker, tank, uçak vb. göndererek savaşmıyor; bu ülkeye karşı, ya bir terör örgütü oluşturuyor ya da mevcut terör örgütlerini paravan olarak kullanarak terör eylemlerini gerçekleştiriyorlar.

Terör örgütleri ile devletler arasında çeşitli şekillerde ilişkiler olabilmektedir.

Ben burada, sadece Batılı ülkelerle PKK arasındaki ilişki türüne temas edeceğim.

Bu ilişki türünde, belli bir devlet adına yapılan resmi açıklamalarla, bu devletin belli terör örgütü ile olan fiili ilişkileri uyuşmamaktadır. Burada resmi açıklamalarla, söz konusu devletin terör örgütleri ve eylemleri ile fiiliyatta mevcut olan ilişkileri gizlenmeye çalışılır.

Her ne kadar resmi açıklamalarla terör örgütleri ile olan ilişkiler gizlenmeye çalışılsa da, daha başka politika ve uygulamalarla bu ilişkiler ayan beyan bilinir hale gelebilmektedir.

Batılı ülkeler, devletin yetkili organları tarafından alınan resmi kararlarla PKK’yı terör örgütleri listesinde gösterdikleri halde, fiiliyatta bu örgütle ilişkilerini sürdürmekte, bu örgüt mensuplarının ülkelerinde faaliyetlerine izin vermekte, hatta Türkiye’ye silah satarken, bu silahların PKK ile mücadelede kullanılmaması şartını bile ileri sürebilmektedirler. Bazen de devletler, terör örgütlerine, gizli ya da aleni silah vd. mühimmat yardımları yapmaktadırlar.

Bir devlet, PKK, PYD/YPG, vb. terör örgütlerini destekleyerek, organize ederek, silah temin ederek insan haklarını ihlal edebilir. Mesela, bir, on, yüz, bin ya da daha fazla kişinin ölümü ile sonuçlanan bir terör eylemini gerçekleştiren XYZ terör örgütünün bu eylemlerden sorumluluğu ne ise, onu destekleyen, organize eden devletlerin sorumlulukları da aynıdır.

Meseleyi çok daha açık ve anlaşılır bir şekilde izah etmek için şu misal verilebilir: AH’nin eline silahı alarak tetiğe basıp BZ’yi öldürmesi ile AH’nin silahı DK’nın eline vererek BZ’yi öldürtmesi arasında sorumluluk yönünden fark yoktur. Benzer şekilde, bir devletin haksız şekilde bir ülkeyi işgal ederek binlerce masum insanı katletmesi ile, bu işi bir terör örgütüne yaptırması arasında, sorumluluk yönünden hiçbir fark yoktur. Bu misale ilişkin olarak hukukta, öldürene asli maddi, öldürtene de asli manevi şerik (ortak) FAİL denir.

Bir devletin insan haklarından bahsetmesi, insan haklarına ilişkin milli ya da milletlerarası belgeleri imzalamış olması, anayasa ve kanunlarında insan haklarına vurgulayıcı şekilde yer verilmesi, bu devletin, insan haklarına saygılı ya da koruyucu olması noktasından yeterli değildir. Uygulamaların da mutlaka insan hakları ile uyumlu olması gerekir.

Bir devlet, dünyada en üst standartta insan haklarını koruyucu milli ve milletlerarası hukuk belgelerine sahip olsa da, şayet terör örgütlerini besliyor, destekliyor, organize ediyor, onları terör eylemlerini gerçekleştirmeye sevk ediyorsa, bu eylemler neticesinde onlarca ya da yüzlerce masum insanlar öldürülüyorsa, o devletin, insan haklarından söz etmesinin, insan haklarının korunması ve saygılı olunması bağlamında hiçbir manası yoktur.

Yani bir devlet, kendi ülkesinde insan haklarına saygılı olmakla birlikte, Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’de, PKK, PYD vb. örgütler aracılığıyla çok sayıda insanın öldürülmesine sebep oluyorsa, bu örgütleri katliamların gerçekleştirmeleri için yönlendiriyorsa, onlara silah sağlıyorsa, her türlü eğitimi veriyorsa bu devletin insan haklarından bahsetmeye hakkı yoktur.

Terörü destekleyerek katliamlara sebep olan bir devletin insan haklarının korunmasına vurgu yapması, onlarca hırsızlık fiillerini gerçekleştiren bir kişinin, kendini masumlaştırarak başkalarının hırsızlığına karşı çıkmasına benzer. Bunun kabulü mümkün değildir.

Batılı Ülkelerle PKK İlişkisi ve İnsan Hakları

PKK, onbinlerce kişinin şehid olmasına sebep olan eli kanlı bir terör örgütüdür. Bu örgüt, Batılı ülkelerin ve NATO’nun resmi belgelerinde terör örgütü olarak yer almaktadır.

Burada, PKK terör örgütünün desteklenmesi ile insan haklarının savunulması mutlak olarak uyumsuzdur. Yani insan haklarını savunan bir devletin PKK’yı desteklemesi mümkün değildir. Bir devlet, PKK’yı destekliyorsa, onun insan haklarını savunması anlamsızdır; bu durumda insan haklarının sahte bir şekilde savunulması ya da “istismarı” söz konusu olur.

Yunanistan’da Terör Eğitim Kampı

Yunanistan’da Atina’ya takriben bir saat mesafede Lavrion kampı var. İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı’ya göre, Lavrion kampı Yunanistan tarafından terör örgütü PKK’ya tahsis edilmiştir. Burada, görünürde mültecilerin barındığı söylense de, esasen bu kamp, PKK, DHKP-C vb. terör örgütü militanlarının eğitim ve yetişme mekânı olarak kullanılıyor.

Yani teröristler, burada hem PKK fikriyatının teorik eğitimini, hem de silah, bombalama ve kalabalık şehirlere yönelik sabotaj eğitimi alıyorlar. Bu terör kampında yetişen teröristler, ülkemizde ya da Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’ye karşı terör eylemleri gerçekleştiriyorlar. Burası için “Yunanistan’ın Kandil”i nitelemesi de yapılmaktadır.

Lavrion Kampı’nda Avrupa ülkelerinden PKK’ya katılmak için gelen kişiler terör eğitimi alıyorlar. Burada eğitilen teröristler, eğitimlerinden sonra kendilerine verilen “Resmi Yunan pasaportu ve uçak biletleriyle” Irak’a geçiyorlar. Kampın kontrolü tamamen PKK’lılarda. Kampın giderleri AB’ne bağlı sivil(!?!?) kuruluşlar tarafından karşılanıyor.

Bu terör kampı Yunanistan’ın himayesi altında 1985 yılından bu yana faaliyet halinde. Yunanistan, bu kamp yoluyla, güya sözüm ona terör listesinde olan PKK militanlarının eğitilmelerini sağlıyor. Anlayacağınız, PKK’ya doğrudan yardım ve destek veriliyor.

Nitekim 04.09.2022 günü, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı koordinesinde Diyarbakır ve İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüklerince yürütülen çalışmalar sonucunda, Lavrion Kampı’nda sabotaj eğitimi aldığı ve illegal yollarla yurda giriş yaptığı belirlenen “Delil” kod adlı PKK’lı terörist Hüsamettin Tanrıkulu, İstanbul’da yakalandı. Söz konusu militanın, PKK’nın talimatı ile büyükşehirlerde silahlı ve bombalı sansasyonel eylem hazırlığında olduğu tespit edildi.

Vay be! Demokrasinin anavatanı ve Batı medeniyetinin bir üyesi olarak insan hakları aşığı olarak bilinen bu ülke, NATO’da müttefiki olan Türkiye’ye karşı terörist yetiştiriyor, AB üyeleri de buna mali destek veriyor. “Tüm insanî değerler altüst olmuş durumda”.

PKK-Amerika İlişkisi

PKK ile ilişkili olan bir diğer ülke de Amerika’dır. Hatta Amerika’nın bu örgütün baş organizatörü olduğu belirtiliyor.

Nitekim Diyarbakır’da yürütülen evlat Nöbetleri’nin 4. yılında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Diyarbakır’da şu açıklamayı yaptı: “PKK ve YPG’nin patenti ABD’dedir. Onlar olmasa böyle bir terör örgütü olmaz. HDP de ABD uşağıdır”.

Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi bir makamı tarafından yapılan açıklamalardır. Yani bu açıklamalar, devletin ve hükümetin resmi görüşünü ifade ediyor.

Şayet bu açıklamalar doğru değilse, mutlaka ABD’li yetkililer tarafından yalanlanması icap eder. Çünkü bunlar çok ağır ithamlar. Ama böyle bir açıklama yapılmıyor.

Peki, PKK’ya yönelik destekler sadece Amerika ve Yunanistan’a mı mahsus?

Cevap: Hayır.

Diğer batılı ülkeler de bu örgütü, resmiyette terör örgütü gösterip fiiliyatta Amerika ile birlikte sonuna kadar destekliyorlar.

Batılı ülkeler artık, PKK’ya yönelik desteklerini gizlemeye ihtiyaç da duymuyorlar.

İnsan hakları “simsarı” bu ülkeler, resmen ikiyüzlü, münafıkane bir politika izliyorlar.

Bir yandan, “Türkiye müttefikimiz, stratejik ortağımız, PKK terör örgütüdür” diyorlar, diğer yandan da, bu eli kanlı terör örgütünü Türkiye’ye karşı pervasızca örgütlüyorlar.

Diğer yandan, bu durumu, Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden bir Bakan’ın açıkça ilan etmesi karşısında da hiçbir şekilde yalanlayıcı tepkiler vermiyorlar.

Hoş verseler ne yazar. Her şey güneşin göründüğü kadar açık, net ve belli.

İnsanlık tarihinde hiç bu kadar, ikiyüzlü, hem melek hem de şeytan suretinde devlet yapılanmaları görülmedi.

Bir yandan terörü mutlak olarak reddeden insan hakları, hukuk devleti gibi kavramları mutlak şekilde tekellerine alıyorlar; diğer ülkeleri insan hakları yönünden özürlü sayıyorlar.

Diğer yandan, insan hakları ve hukuk devleti ile mutlak olarak çelişen, bu kavramları cehennemin dibinde yakarak yok eden terör örgütleri ve fiillerini organize ederek besliyorlar.

Bu işi yaparken de ikiyüzlü davranıyorlar. Yani bir yandan, resmi beyanlarında PKK bir terör örgütüdür diyorlar, yani bu örgütle savaşılması lazım demeye getiriyorlar. NATO sözleşmesi de zaten bunu emrediyor.

Diğer yandan da NATO’yu kendileri için maşa olarak kullanarak bu örgütü her türlü yollarla organize edip destekliyorlar. Amerika, PKK ve uzantılarına, Kuzey Irak’ta, Suriye’de onbinlerce kamyon dolusu silah tedariki yapıyor.

Yani anlayacağınız, gerek Amerika, gerekse müttefikleri, insan hakları çok değerli dedikten sonra, kendilerinin müttefiki olduğunu söyledikleri Türkiye’ye karşı, insan haklarını gasp eden işleri yapıyorlar.

Bir de bu işi, kendileri için bir “HAK” olarak biliyorlar. Başkaları bu işi yaptığında, da derhal tepesine çöküyorlar, diktatör, katil, savaş suçlusu olarak ilan ediyorlar.

Şayet Batılı emperyal devletlerin kendilerine hasım ve yok edilmesi gerekli gördükleri bir devlet varsa ve bu devlet de fiiliyatta terör örgütleri ile ilişkili olmasa da, bir senaryo ile güçlü medya ve algı kuruluşları yoluyla, bu ilişkinin varlığı yönünde bir kampanya başlatıyorlar. Yeterince algı oluşunca ya da oluştu dediklerinde, bu devlete işgal ya da ambargo yoluyla yapacakları en ağır kötülükleri yapıyorlar. Ya da terör örgütleri vasıtasıyla gerçekleştirdikleri eylemler yoluyla bu ülkenin masum insanlarına zararlar veriyorlar.

Kısaca, PKK terör örgütünü besleyen, destekleyen, organize eden ABD vd. Batılı ülkeler, hem terörü destekleyerek onbinlerce, yüzbinlerce insanın katledilmesini sağlayıp, hem de insan haklarından söz edemezler. Bu devletlerin insan haklarından söz etmeleri, bu kavramın münafıkane ve ahlaksızca İSTİSMARINDAN başka bir şey değildir.

Exit mobile version