BİR DİRENİŞİN DESTANI

Arz-ı mev’ud Siyonist İsrail’in iki bin yıllık rüyası. Bu ideallerini gerçekleştirmek için her türlü yolu ve aracı meşru görüyorlar. Bu uğurda her türlü hileyi, şeytanlığı, çocuk, kadın, ihtiyar demeden Filistinli bütün Müslümanları katletmeyi, hatta kendi insanını dahi feda etmeyi mubah görüyorlar. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için bütün dünyanın gözü önünde pervasızca cinayetlerin, alçaklığın, işgalin, hırsızlığın her türlüsünü yapmaktan çekinmiyorlar. Bunu yapmak için de herhangi bir bahaneye ihtiyaçları yok.

Çoğumuz çocukluğumuzda okumuşuzdur. Kurt ile kuzu masalını. Temsili hikaye bu ya…

Dağın birinde vahşi, geçimsiz, zorba bir kurt yaşarmış. Arkasına da, kendisini bütün ormanların kralı ve jandarması zanneden;  katil mi katil, vahşimi vahşi aslan dayısını alımış. Aslan dayısı bunu şımarttıkça şımartmış. Bu kurt bir gün su içmek için dereye inmiş. Tam suyunu içecekken, başını aşağıya çevirmiş bir kuzu görmüş. Körpecik kuzu, gencecik, tüyü yeni bitmişlerden. O da kurdu görmüş.

Kurt kaşlarını dik dik çatmış, tepeden tırnağa süzmüş minik kuzucuğu:

“Bana baksana sen,” demiş. “Ne yapıyorsun orada, söyle bakayım?”

“Hiç,” demiş kuzucuk, “su içiyordum.”
“Niçin doğru dürüst suyunu içmiyorsun, peki?”
“Anlamadım,” demiş kuzucuk.
“Anlamamışmış! Ben şimdi sana anlatırım. Benim içeceğim suyu bulandırıyorsun; sende hiç utanma arlanma yok mu?”

“Ama bu imkânsız. Sen yukardasın, ben aşağıda. Irmak da yukardan aşağıya akıyor. Aşağıdan yukarıya değil ki…”

“Demek, öyle…” demiş kurt. “Demek… Ha ha, şimdi tanıdım seni, şimdi. Sen değil miydin, geçen yıl bahçeme giren, meyvelerimi, sebzelerimi yiyen, ha, sen değil miydin?”

Kuzucuk şaşırmış:

“Kesinlikle hayır” demiş. “Ben daha bu yıl doğdum, geçen yıl hayatta bile değildim.”

“Öyle mi? O zaman, sen değilsen mutlaka senin kardeşindi.”

“O da imkânsız” demiş kuzucuk. “Benim hiçbir zaman kardeşim olmadı. Ben bir ananın bir babanın tek kuzusuyum.”

“Vay beni yalancı yerine koyuyorsun ha, öyle mi? Ben şimdi seni bir yiyeyim de bütün kuzuların koyunların aklı başına gelsin!”

Böyle demiş, kuzuyu oracıkta haklamış. Bunu gören katil aslan dayısı kurdu alkışlamış. ‘’İyi yaptın. O kuzu baş belası bir hayvandı ve senin karnını doyurma hakkın var’’ demiş.

Ormandaki diğer hayvanlar da bunu izlemekle yetinmişler. Hatta bazıları bu durumu desteklemiş. Bazıları da ya kınamakla veya korkaklıklarından sessiz kalmakla durumu idare etmeye çalışmışlar. Bazı zayıf ve mazlumlar ise sadece protesto edebilmişler.

Bugünkü Siyonist İsrail ile Filistinliler arasında ki mesele aynen bu masaldaki gibi. Hamas’ta işin bahanesi işte. “İnsandan insana zulüm planlanır da bahane mi bulunmaz.’’ İsrail bütün bunları Hamas yokken de yapıyordu. 80 yıldır bu alçaklıkları kesintisiz yapıyor. Adım adım, her gün biraz daha toprak büyütüyor ve işgal ediyor. Üstelik bu işgalcilere “yerleşimci” diyorlar. Maalesef bizim medyamız ve bazı aklı evveller de aynı tabiri kullanıyor.

Ne yerleşimcisi! İşgalci bunlar. Hırsız bunlar. Adamın evini buldozerlerle yıkacaksın veya zorla işgal edeceksin, mallarına ve arazilerine el koyacaksın, binlerce yıllık atalarından kalma vatanlarını işgal edeceksin sonra da bunu yapanların adı “yerleşimci” olacak. Ne saçma bir tabir.

Hamas bir terör örgütü değildir. Hamas Filistin’in Kuvayımilliyesidir. Vatanlarını müdafaa etmektedirler. Bir kurtuluş ve cihat hareketidir. Batıcı, laikçi olmadığı için; yerli, İslami ve dindar bir duruşa sahip oldukları için İslam düşmanları Hamas’a terör örgütü diyorlar. Hamas’a terör örgütü diyebilmek için ya cahil olmak veya ahmak olmak gerekir.

Bir de Hamas sivilleri öldürüyor diyorlar. İsrail’de sivil halk yok ki. İsrail’de çocuklar hariç bütün Yahudiler silahlı. Mesele üniforma değil, silah meselesi. Nefsi müdafaa yapmasınlar mı?

Siyonist İsrail Arz-ı mev’ud’u gerçekleştirmek için yıllardır çalışmakta. Eğer bunu bugüne kadar gerçekleştirememişlerse bunda en büyük pay Filistinli ve Hamaslı direnişçilerindir. Çünkü katil İsrail’e karşı onlardan başka direnen hiç kimse yok. İsrail o bataklıktan çıkamıyor ki Arz-ı mev’ud’u gerçekleştirsin. Yani Filistinli direnişçiler İsrail önünde bir tampon, bir set oluşturdular. Eğer Filistinli ve Hamaslı direnişçiler olmasaydı ne Kudüs, ne Mescid-i Aksa ne de Filistin topraklarında İslam’a ait bir eser kalmazdı. Ve Arz-ı mev’ud emelleriyle bizim sınırlarımıza kadar dayanırlardı. Onun için bölge ülkeleri Filistin ve Hamaslı direnişçilere çok şey borçlular.

Dünyanın en güçlü ordusuna ve ekonomisine sahip olduğu söylenilen, süper güç diye tarif edilen ABD ve onun Siyonist uzantısı İsrail’e karşı bir avuç Hamaslı yıllardır direniyor. Şehit oluyorlar direniyorlar. Şehit oluyorlar direniyorlar. On binlerce şehit…”Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer” bu… Konuşmak kolay. Binlerce ton bombanın altında, dünyanın en acımasız ve orantısız savaşına karşı, bir avuç kara parçasında; havadan, karadan, denizden kuşatılmış bir halde, dünya ile her türlü bağlantın koparılmış ve hiçbir destek görmeden bir avuç insanla direnebiliyorsanız direnin de görelim bakalım.

Herkes korkusundan seyrediyor. Dünya sus pus… Hatta zalimden yana taraf oluyorlar ve zalimi destekliyorlar.

Ama bir avuç Hamaslı direnmeye devam ediyor. Bu Filistin’in Çanakkale’sidir. Bu mücahitler ayakta alkışlanır. Buna destanlar yazılır. Ah koca şair, rikkatli şair, İstiklal şairi, İslam şairi Akif; yaşasaydın yüreğin dayanır mıydı bilmem ama, en az Çanakkale Destanı kadar muhteşem bir destanı da bu direnişe yazardın elbette.

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Yaşasın Filistin direnişi. Kahrolsun siyonist İsrail ve onun destekçileri, destekçisi Katil Amerika.

Exit mobile version