Hikayemiz yine Harput’tan, ama bu kez bir sevda masalı değil… Bu kez çocuğu olmayan bir annenin hikayesi…
Uzun yıllar önce Harput’ta yaşayan İsmail Ağa varmış… İsmail Ağa, adını sanını devam ettirecek bir çocuğu olmadığı için hep mutsuz ve sinirli imiş… Hayattan zevk alamayan İsmail Ağa’nın yüzü hiç gülmezmiş… İsmail Ağa’nın yüzü 40’ından sonra gülmüş. Yüce Yaratan İsmail Ağa’ya, nur topu gibi bir erkek evlat vermiş…
Ve, İsmail Ağa 40’ından sonra farklı bir kimliğe bürünmüş… İsmi Hasan olan bebek, yıllar boyu el üstünde büyütülmüş…
Yıllar yılları kovalamış ve Hasan’ın evlilik çağı gelmiş… İsmail Ağa, Harput ve yöresine haber salarak, oğluna en güzel kızı aratmış… Ve birkaç gün içerisinde saçları beline varan, bir ay parçası kadar güzel olan Zülfüye’yi bulmuşlar…
Düğünler dernekler kurulmuş, tam üç gün üç gece düğün yapılmış…Aradan yıllar geçmiş, Hasan ile Zülfüye’nin çocukları olmamış. Bu durum karşısında İsmail Ağa ikinci kez umutsuzluğa kapılmış. Yine umutsuzluğa kapılan İsmail Ağa, suratı asık bir şekilde gezmiş.
Dertli İsmail Ağa, derdini kimseye açamıyor ve oğlunu tekrar evlendirmek istiyor. Fakat saçları beline kadar uzanan Zülfüye gelinini de çok seviyor…Onu üzmek istemiyor.
Zamanın birinde İsmail Ağa, bahçede çalışan işçileri sohbet anında yakalar. İşçilerin sohbet etmesine kızan İsmail Ağa, “Size bir soru soracağım. Bilirseniz sizi cezalandırmayacağım” der. İsmail Ağa, işçilere türkülü bir şekilde sorusunu sorar:
Bele bağlar bele bağlar, yar saçını bele bağlar
Gül açmaz bülbül konsun, yıkılsın bele bağlar
İşçiler bu türkülü sorunun cevabını düşüne dururken, bu esnada kaynatasına yemek getiren Zülfüye gelin, çalılar arkasında bu türküyü duyar…Ve, bunun kendisine söylendiği anlayarak, kocasının yanına gider. Durumu kocasına anlatır ve türkülü soruya cevap vermek için müsaade ister. Kocasında müsaade alır ve tekrar bulunduğu çalının yanına giderek, soruya yine türkülü cevap verir:
Bele bağlar bele bağlar, yar saçını bele bağlar
Gül açmış bülbül konmaz, yıkılsın bele bağlar
Bunu duyan İsmail Ağa, büyük bir hayal kırıklığına ve üzüntüye kapılıyor. Gelinine karşı hata yaptığını anlayan İsmail Ağa, oturduğu gölge yerden kalkarak, tarlanın ortasına güneşin altına oturur. Ve, şu mısrayı okur:
Güne düştüm güne düştüm, gölgeden güne düştüm
Felek çarkın kırıla, dediğin güne düştüm…
KARA KOYUN TÜRKÜSÜ
Böyle bağlar anoy böyle bağlar
Yar başını böyle bağlar ey ey
Valla kuş uçmaz bülbül ötmez
Yıkılsın anoy böyle bağlar ey ey
Yenide mi vay vay ey ey
—
Güne düştüm anay
Gölgeden güne düştüm ey ey
Valla felek çarkın kırılsın ey ey
Dediğin anoy güne düştüm ( ey ey )
Yenide mi vay vay ey ey
Kaynak: Azmi OZAN