CHP’NİN “DEM”LENEREK GİRECEĞİ 31 MART SEÇİMLERİNDE BAŞARI ŞANSI?

Bazı dönemlerde kapatılsa da, ilk kuruluşundan günümüze gelinceye değin devamlılık arz eden kimliği ile en eski parti CHP’dir.

CHP, aslında kendisini, Cumhuriyetle yaşıt sayıyor ve Cumhuriyetin kurucu partisi olarak tanımlıyor.

Ülkemizde en üst düzeyde kutsanan kavramlardan biri de “CUMHURİYET”tir. Bu kutsanmadan en çok nemalanan parti de CHP’dir.

Hatta, bu partinin ilk isminde Cumhuriyet kelimesi yoktu; ilk kurulduğunda resmi ismi “Halk Fırkası” idi. Ne zaman ki, rakip parti olarak kurulan “Serbest Cumhuriyet Fırkası”nda “Cumhuriyet” isminin geçtiğini gördü, derhal (10 Kasım 1924 günü) kendisi de ismine Cumhuriyet kelimesini ekledi: artık bu partinin adı “Cumhuriyet Halk Fırkası” oldu.

Türkiye’de Cumhuriyete, genellikle olumlu anlamlar yüklendi. Bazıları Cumhuriyetle demokrasiyi kaynaştırdı.

Her türlü atılımlar, devrimler, yenilikler, geleceğe yönelik parlak hedefler, Cumhuriyet ile birlikte anıldı.

Cumhuriyete mutlak sahip görüntüsü vermeye çalışan CHP’li yöneticiler, çoğu kereler rakiplerini, laiklikle de bütünleştirdiği Cumhuriyeti ortadan kaldırmakla, Cumhuriyete zarar vermekle suçladılar.

CHP-Cumhuriyet-(katı, militan) laiklik mutlak ittifakına, çoğu kereler kamu bürokrasisi de dâhil edilerek, muhalifler ezilmeye çalışıldı.

Muhafazakâr kimliği baskın olan Milli Nizam Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi, CHP-Cumhuriyet-(katı, militan) Laiklik üçlemesi zemininde şekillenen “otoriter siyasî değer” ölçütünde kapatıldı, AK Parti benzer gerekçelerle hazine yardımından mahrum bırakıldı.

Kısaca yakın zamana kadar, CHP-Cumhuriyet-(katı, militan) Laiklik bir ideolojik marka ve kimliği sembolize eder hale geldi.

Aslında, Cumhuriyetçi kimlikle bölücülüğün bağdaştırılması mümkün değildir. Hem Cumhuriyetçi kurucu kimliğe sahip olup hem de bölücü kimlikle ittifak tesis etmek, izahı mümkün olmayan bir durumdur. Buna eskiden “cem-i zıddeyn” denirdi. Yani buna, iki zıddın bir arada bulunması da denir. Mesela yüzde yüzü beyaz olan bir A4 kâğıdın, yüzde yüzünün hem siyah hem de beyaz olduğunu söylemek gibi bir şeydir bu. Böyle bir iddiada bulunmak, olağan şartlarda mümkün ve muhtemel değildir.

CHP-DEM ilişkileri cem-i zıddeyn bağlamında şu şekilde değerlendirilebilir.

Cumhuriyeti kuran kimliğiyle CHP, misak-ı milli konusunda mutlak hassasiyeti olan, devletin ülkesi ve milleti ile bütünlüğünü kutsayan bir parti olarak bilinmektedir. CHP’nin kuruluşundaki kimliği bu şekildedir. CHP’nin kurucu liderlerine, bu partinin gelecek zamanlarda bölücü kimliği olan, bölücü terör örgütleri ile iltisaklı, hatta irtibatlı olduğu konusunda mutlak inanç ve kanaatlerin mevcut olduğu bir parti ile ittifak yapacağı söylense, o kişi Dünya’dan kovulurdu. Bu sebeple CHP’nin kuruluş felsefesi ile bölücülük mutlak siyah ve mutlak beyaz gibi birbirine zıttırlar.

Son yıllarda CHP’yi kuruluş felsefesinden ve programından mutlak olarak uzaklaştıran yönelimler söz konusu olmaktadır. Artık bu partinin resmiyetteki adı CHP ise de, bu parti, geçmişteki CHP’nin temel felsefesinin oldukça uzağına savrulmuş görülüyor.

Artık CHP-DEM ilişkilerinin nihai neticesi olarak, bu parti birleştirici değil bölücü kimliğe bürünmüş görünüyor.

CHP’li yöneticiler, yeni kimlikleri ile bu partinin mayasına yönelik gerçekleştirdikleri tahrifatlar sebebiyle, bu ülke için hayatlarını seve seve feda eden şehitlerimizin cenazelerine katılamaz hale geldiler. Şehit yakınları, CHP’lileri yeni kimlikleri ile cenaze namazlarında ve taziyelerde görmek istemiyorlar.

Şehit yakınları CHP’li yöneticilere haklı olarak şu şekilde bakıyorlar:

“Bu ülkeye terör eylemleri yoluyla en büyük zararları veren örgüt PKK ve uzantılarıdır. DEM, geçmişteki PKK ile iltisaklı ve irtibatlı partilerin mutlak devamı mahiyetindedir. Dağdaki PKK ne ise DEM de öyle bir yapıdır. PKK, dağda illegal faaliyet yürütürken, DEM, bu örgütün legalmiş gibi görünen uzantısıdır. PKK ile işbirliği yapmak ile DEM’le işbirliği yapmak arasında hiçbir fark yoktur”.

DEM ile alakalı bu algı sadece şehit yakınlarında değil, şehitlerle aynı hissiyata sahip tüm toplumsal kesimlerde de benzer yönde algılar mevcuttur.

Elbette ki hiçbir kişi, CHP-DEM-PKK ilişkileri zemininde sahip oldukları algılardan dolayı kınanamaz. Bu algılarda haksız da değillerdir. Bu algının oluşumunu sağlayan, CHP harici siyasi partiler ve kişiler değil, bizzat CHP’lilerin kendileridir.

CHP’nin, eli kanlı terör örgütü PKK’nin mutlak uzantısı mahiyetinde olan bir parti (DEM) ile işbirliği yapmasının tabii neticesi, bu yönde algıların oluşmasıdır. Hatta bu yöndeki algıların oluşmadığını söylemek, abestir ve anormal bir durumdur.

DEM’lenen CHP’nin Başarı Şansı Nedir?

Burada topyekûn genellemeci bir değerlendirmeden kaçınmak istiyoruz.

Bu sebeple, bazı belirlemeler yaparak, bu meseleyi vuzuha kavuşturmak istiyoruz.

CHP’nin politikalarını tamamlayıcı ve meşrulaştırıcı şekilde muhatapları üzerinde hipnotize edici düzeyde etkiler meydana getiren görsel, işitsel, yazılı, sosyal vd. medya kuruluşlarının mutlak etkilemesi altında olan, farklı medya haber kanallarından bilgi almaya tamamen kapalı olan bir CHP tabanı var. Bu tabanın, CHP-PKK uzantısı DEM ilişkilerinden olumsuz etkilenmeleri ve etkilenme dereceleri farklı şartlara bağlıdır. CHP, tabanını, söz konusu medya kuruluşları ile bütünlük içinde konsolide etiği ölçüde olumsuz etkiler azalır.

CHP tabanı homojen değildir. CHP-DEM ilişkileri ve işbirliği sonucunda Güney Doğu illerimizden bazılarının PKK devletine dönüşmesi tehlikesi ile de karşılaşılsa, bazı bahaneleri ileri sürerek CHP’yi destekleyebilecek kadar KÖRÜKÖRÜNECİ bazı CHP’li üyeler vardır.

Bu tabanın, CHP-PKK uzantısı DEM ilişkilerinden çok kapsamlı olarak radikal bir şekilde etkileneceği kanaatinde değilim.

CHP’nin sadece bu tabanı ile iktidara gelmesi de mümkün değildir.

CHP, sahip olduğu bu tabana ilave katkılar sağlayacak daha başka seçmenlerle ancak iktidara gelebilir ya da yaygın bir şekilde yerel yönetimler seçimlerinde başarılı olabilir.

CHP’ye katkı sağlayacak taban, DEM’den gelebilir. Ama bu taban desteği de sınırlıdır ve CHP’yi iktidara taşımaya yeterli değildir.

Yakın geçmişte CHP ile ittifak yapan, çok sınırlı bir tabana sahip olan ve kalıcı bir şekilde gelecek vaad etmeyen ufak partilerden gelebilecek destekler de bu partinin iktidara gelebilmesi ya da yerel yönetimlerde başarılı olunması için yeterli değildir.

İyi Parti-CHP ittifakı döneminde, bir şekilde CHP-bölücü parti ilişkileri maniple edilebiliyordu. En azından İyi Parti tabanına yönelik kısmen ve kerhen de olsa tatmin edici ya da millet ittifakı içinde dağılmayı önleyici bazı açıklamalar, gelişmeler oluyordu.

Şu anda, artık İyi Parti CHP’den tamamen uzaklaşmış görünüyor.

İyi Parti, CHP ile olan ittifakını sonlandırması yanında, ziyade milliyetçi refleksleri daha baskın olan tabanını CHP’ye karşı konsolide edecek ciddi politikalar uyguladıkça, CHP merkezli ittifakta zayıflamalar meydana gelecektir. İyi Parti’nin tabanını en azından muhafaza etmesi, CHP’nin çoğu seçim çevrelerinde kazanma hesaplarını akamete uğratabilecektir.

CHP-HDP-İyi Parti ilişkileri zamanında söz konusu olan CHP-HDP ilişkilerinin örtülü yürütülmesi de, bazı CHP tabanı tarafından zoraki olarak da olsa hoş görülebilmekte idi. En azından, bu ilişkilerdeki pusluluk, netliğin olmadığı yönündeki algılar, bazı partilileri CHP taraftarlığından vaz geçme noktasına taşımıyordu.

Ama artık CHP-DEM ilişkileri çok aleni olarak yürütülüyor.

İyi Parti’nin Millet İttifakı içinde yer aldığı dönemlerde,  bu parti ile olan ilişkiler sebebiyle CHP’li yöneticilerde meydana gelen “flu alan” şu anda tamamen kalkmış durumda. PKK-DEM-CHP arasındaki net ilişkilerin, CHP içinde bazı milliyetçilik damarı olanlar üzerinde etkiler meydana getirmesinin muhtemel olduğu söylenebilir. Yakın geçmişte insanlarımızın ciğerlerini dağlayan 12 erimizin şehit edilmesine karşı CHP’nin ittifak halinde tepki vermekten kaçınması ve bir de acıların vicdanları yaktığı bu ortamda DEM’le aleni ilişkilerin yürütülmesinin, CHP içinde bazı kesimleri rahatsız etmesi, bu belirlemelerimizle uyumludur. Muhtemelen, bazı CHP’liler, partilerine olan katı sadakatleri sebebiyle başka partilere oy vermeseler de, CHP’ye oy vermek için sandığa gitmeyebilirler. En azından, bazı seçim bölgelerinde bu yönde gelişmeler yaşanabilir.

Bazı seçim çevrelerinde, CHP harici partilerin gösterecekleri adayların kimliğine ve oluşacak algılara bağlı olarak, CHP’den diğer partilere, kısmen oy kayması da yaşanabilir.

CHP’lilerin önümüzdeki seçimlerde eğilimlerini etkileyebilecek son bir nokta da CHP harici partilerin adayları ile alakalıdır. Şayet CHP harici partilerin gösterecekleri adayların, CHP’nin göstereceği adaylara kıyasla, daha şaibeli, güven vermeyen, halkla ilişkileri sorunlu olan birileri olması halinde, ya CHP oy oranını, CHP-DEM ilişkilerindeki bütün şaibelere rağmen, muhafaza edebilir, ya da bu ilişkilere tepkili olan bazı CHP’li seçmenler, CHP’ye oy vermeseler de CHP harici adaylara da kaymayabilirler.

CHP-PKK güdümlü DEM arasındaki aleni ittifak ilişkilerinin, yaşanabilecek şehitlik vakalarının da etkilemeleri altında, CHP tabanına olan yansımaları, değişik şartlara bağlı olacaktır. Aleni CHP-DEM ilişkileri neticesinde, bazı CHP’li seçmenler, AK Parti’li ya da diğer partili adayların verecekleri güvene bağlı olarak bu partilere kayabilirler.

İyi Partinin Millet İttifakından uzaklaşması ile birlikte, Cumhur İttifakının adaylarında isabetli tercihlerin yapılması halinde, muhtemelen İzmir hariç, CHP’nin kaybetmeyeceği il kalmayabilir. CHP’nin 2019 seçimlerinde kazandığı Belediye başkanlıklarının birçoğunu kaybetme ihtimali söz konusu olabilir. Tekrar söylüyorum, bu ihtimalin gerçekleşmesi, İyi Partinin tabanını konsolide etmesine, CHP-DEM ilişkilerinin aleniyetini sürdürmesine, Cumhur İttifakının adaylarını isabetli şekilde belirlemesine bağlıdır.

Şayet Cumhur İttifakı aday tercihinde hata yaparsa, hakkında hatalı algıların oluşmasını engelleyemezse ya da bizzat adayların kendisi olumsuz algıların kaynağını teşkil ederse, CHP tabanı, her bir seçim çevresindeki şartlara bağlı olarak, blok halde adaylarına yönelebilir; hem de DEM’le olan bütün aleni ilişkilere rağmen bunu yapabilir. Ya da CHP-DEM ilişkilerini “VİCDAN”ları kabul etmiyorsa, diğer adaylar hakkındaki olumsuz algılar sebebiyle sandığa hiç gitmeyebilir de.

Türk seçmeni koyun değildir. Bazı CHP’li seçmenler bütün şartlanmışlıklarına rağmen, rakip partilerin belirleyecekleri adaylara bağlı olarak, CHP-DEM ilişkilerinden etkilenerek tercihlerini değiştirebilirler. Ama bazı CHP’li seçmenler vardır ki, VİCDANEN çok rahatsız olduklarında rakip partilere oy vermezler, fakat sandığa da gitmeyebilirler.

31 Mart seçimlerinin kaderini CHP-DEM ilişkileri kadar, diğer partilerin gösterecekleri adayların kimlikleri, yeterlilikleri, şaibeli olup olmamaları, seçmen üzerinde olumsuz algılar oluşturup oluşturmamaları, adayların üzerlerine atılan şaibe iddialarını kaldırmak konusunda başarılı olup olmamalarına bağlıdır. Cumhur İttifakının göstereceği adaylara duyulacak tepkilerin derecesine bağlı olarak, bazıları, CHP-DEM ilişkilerindeki aleniyete rağmen, CHP adayına oy verebilirler. Bu ihtimalin de göz ardı edilmemesi gerekir.

Bu seçimlerde hiçbir parti için peşin olarak garanti netice yoktur. Adayların kimlikleri, verecekleri mesajlar, ikna kabiliyetleri, şaibe iddialarını temizleme gücü oranında, başarılı sonuçlar gelebilecektir. Aksi yöndeki her bir durum, ilgili aday için hüsranla sonuçlanabilir.

CHP-DEM ittifakı kapsamında gösterilen adayların seçilebilirlikleri, Cumhur İttifakı ve İyi Partinin gösterecekleri adayların performanslarına bağlıdır. Cumhur İttifakı ve İyi Parti’li adayların seçmen nezdindeki kabul edilebilirlikleri arttığı ölçüde, CHP-DEM ilişkileri tabana doğru yaklaşacaktır. Bu durumda, DEM’lenerek seçimlere girmek CHP açısından “HÜSRAN”la sonuçlanabilir.

Böyle bir hüsran, “CHP içinde farklı yönelimlerin önünü aralayabilir” diyeceğim ama, ÜST akıl buna müsaade etmeyebilir. CHP’nin DEM’siz büyümesi, her şeyden “üst akıl”dan bağımsızlaşmasına bağlıdır. Peki, bu ne kadar mümkündür? Bunu gelecek gösterecektir.

Exit mobile version