DEİZM

Bol izimli olan dünyamızda bu sıralar gündemde olan kelimelerden biri de deizm.  

Allah var deyip, ne din ne peygamber inancında olmayan bir anlayış. 

Tabi Allah’a var demeyi de dini metinlerden değil, sadece sözde akıl ön plana çıkarılarak söyleniyor. Var olan da Allah değil, Tanrı oluyor!  

Yazımızın başlarında  Prof. Dr. Enbiya Yıldırım’ın  şu tespitlerini önemsediğimi de ifade etmiş olayım.  

“Gençlerin deizme kaydığına dair değerlendirmeleri anlamsız ve çok abartılı buluyorum. Hatta bu tür yorumların karamsarlığa neden olduğunu, İslamı insanlara anlatma ve sevdirme görevini üstlenmiş cefakar kardeşlerimizi şevklendirmek yerine morallerinin bozulmasına sebebiyet verdiğini görüyorum. Esasında temel sorun, tüm dünyada olduğu gibi bizde de, dindarlığın söze indirgenip yaşamdan ötelenmesidir. Dolayısıyla yapılması gereken, Allah’ın ve Rasulünün buyruklarını çağa uygun bir üslupla anlatıp gençleri halkamıza katmaktır. Demem o ki, ortada İslamı bırakıp gitmiş bir gençlik yok. Ve lütfen ümitvar olalım.” 

Evet bu yerinde ve güzel tespitle birlikte sonuçta deizm bir tercih olarak da karşımızda duruyor. Onu ne abartmak, ne de görmezden gelmek durumunda olamayız. 

Sadece Allah’ın varlığını kabul edip başka dinleri inançları kabul etmemek diye tarif edilen bu “inanç” evet inanç diyorum o da bir inançtır. -Zira tüm inançsızlıklar da bir inançtır- ne oluyor da  hem Allah var diyor he de Allah’ın kabul edin dediği var dediği şeyleri, kabul etmiyor? Bu nasıl bir şeydir?

Şöyle bir şey!

Yaşadığımız zaman zarfında kuvvetli olan rüzgar hüdâdan, hayırdan değil, hevadan, şerden  geliyor! 

Başta nefsimiz, şeytan, televizyon, diziler, sinemalar, alışveriş merkezleri, sosyal medya, internet, cinsellik, dünya aşkı, insanların gündemlerinde daha çok siyaset ve dünyevilik olması bu zamanın nazarına, fikrine, anlayışına hislerine damga vuruyor. 

Yani kalbi, ruhu maneviyatı besleyenler çok az. 

Nefs-emmâreyi yani kötülüğü emreden, isteyen nefis ve hevâyı, yani  nefsî arzuları besleyenler ise çok. 

Hangi taraf fazla besleniyorsa  o taraf semizleniyor. Sonuçları da ona göre oluyor. 

Hâl böyle olunca zamanında anne ve babadan, kimi yerde dini eğitim veren yerlerden sağlam bir itikat almadan hayata atılan kimseler ve bilhassa gençler, işte bu akımlara kendilerini kaptırabiliyorlar, çünkü zemin buna müsait. 

“Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir…” (Bediüzzaman Said Nursî)  tespiti de bu noktada çok dikkatleri çekiyor. 

Bir tarafta çok cazibeli günahlar, bir tarafta da onların yasak, çirkin olduğunu söyleyen din. 

Allah tanınmadan, tanıtılmadan ve Allah’ı tanıtanlardan;  Kur’an, Hz. Muhammed (sav) ve Kâinât Kitabının ârifi olmadan, olunmadan… Allah’ın   yasakları, haramları tanıtılınca, ortam da sıkıntılı olunca, bilhassa internetten ve sosyal medyadan bu tür akımlardan ve İslâmiyete düşman sitelerin sorularıyla da kafaları karışan bir nesil bakıyor ki; Allah’ı inkar edemiyor, etmemesi lazım, olmaz olamaz, o kadar da zıvanadan çıkmamak lazım… Eeee ne yapacak; Kendi ruhundaki bu iç çatışmaya bir ara formül olarak işte deizmi benimseyebiliyor. Yani arafta kalıyor. Şeytan bu noktada güya inkar ettirmeden, inkar ettiriyor. 

Deizm inkardır ve küfürdür, deist olmak ise kişiyi Müslümanlıktan çıkarır.  

Hüküm budur,  ancak neslin, neslimizin bu mecrâya sapmaması adına ciddi gayret lazım, duâ lazım, dertlenmek lazım.  

Artık aileler çocuklarına eskisi gibi sahip olamıyor, çünkü çocuklar evde ailelerinin yanında bile olsa, internet ve bilhassa sosyal medyalar vasıtasıyla ailelerinden ayrı bir dünyada yaşamakta. Ve ister istemez de bir çok yıkıcı, inkarcı, şüpheci yaklaşımlara da maruz kalınabiliyor. 

Bu noktadan, önce Rabbimizi tanıtmak, sevdirmek, iman esaslarının hakikatine vakıf olmak ve dahası sağlam bir itikad aşılamak lazım ki, ahkam yani islamın hükümleri hak bilinsin. 

Yapsa da yapamasa da bu dinimizin emri denilsin. 

Çünkü inkar başkadır, yap(a)mamak başkadır. İnkar affedilmiyor, ama amel eksiği, kusuru afvedilebiliyor. 

Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol olması böyle bir sonuca doğru gidilmeye karşı hassasiyet içinde olmayı, günahlardan tövbe etmeyi, elden geldiği kadar farzları yapıp, günahlardan bilhassa büyük günahlardan kaçınmayı gerektiriyor. Bu da sağlam bir itikad ve o itikadı besleyen güzel bir çevreyi ve güzel eserlerden, kitaplardan istifade etmeyi  elzem kılıyor.

Günümüzde bilhassa gençleri deizm bataklığına iten hususları şöyle özetleyebiliriz. 

Bu maddeler arttırılabilir ve genel anlamda bu minval üzere olan sebepler günümüz insanının itikâdını zedeleyip sonrasında deizm vs. adlarla insanların imanını çalıyor, çalabiliyor. 

Başkalarının özrü, yanlışı vs. bizim yanlışımıza sebep olamaz. 

Evet biz namaz kılıp, yanlış işler yapan kimseleri görebiliriz. 

Ailemiz tarafından iyi niyetli ama baskı ile olan kimi yanlış usullerle ibadete yönlendirilelim derken, soğutulmuş da olabiliriz. 

Dünya hayatı, günahlar çok cazip gelebilir. 

Ortalıkta inkârcı akımlar artmış ve onlardan güç alıyor da olunabilir…

Lakin bunlar bir yere kadardır. Aklı başına gelip artık kendi tercihlerinden sorumlu olacak bir kimse, kendini bile bile inkâra atıyorsa, deizm vs ile kendini kandırıyorsa artık sonuçlarına da katlanacaktır. Ne dünyada ne ahirette huzuru asla bulamayacaktır. Olsa olsa kendini kandırabilir. 

Evet deizmde ve benzeri düşüncelerde olabilecek hiçbir huzur, hiçbir itminan yoktur ve olmayacaktır. 

Son olarak şöyle bir yanlışa da düşmemek lazım diye düşünüyorum. 

İşte şu şu sebepler olmasaydı bu insanlar böyle olmazdı vs. diyerek… deizm gibi tercihlerde bulunanları da  “naza sokacak” tavırları, savunmaları da yanlış buluyorum… Evet ne yaptıklarını biliyorlarsa artık paşa gönülleri bilir. 

Rabbimiz şöyle buyuruyor! 

Ve (onlara bir tehdîd olarak) de ki: “Hak Rabbinizdendir; artık dileyen böylece îmân etsin, dileyen de inkâr etsin!” Çünki biz, zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki,(çadırın etrâfındaki) duvarı (gibi alevden perdeler) onları çepeçevre kuşatmıştır. Ve (onlar)yardım isterlerse, erimiş ma’den gibi yüzleri haşlayan bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü içecektir! Ve (o Cehennem) ne kötü bir kalma yeridir! (Kehf-29) 

Allah neslimizi ve bizleri imansızlıktan korusun. 

Bizlere imanını tahkike ulaştıracak feraset, ilim, irfan versin. 

Ve kabre iman ve salih amellerle girmeyi cümlemize nasib eylesin. 

Exit mobile version