ENDİŞELERİMİZ VE TESLİMİYET

Bazı kaygı ve endişeler hayatımızı yaşanılmaz hale getirir. İnsanları kaygıya en çok sevk eden şeylerin başında da ecel ve rızık endişesi gelmektedir.

Bir saniyelik anına bile hükmedemediğimiz yaşamımızda, her canlının ölümü tadacağı muhakkaktır. Ölüm kaygısı illa ki hepimizde vardır fakat hayatımızı olumsuz yönde etkileyecek psikolojik bir buhrana dönüşmemelidir. Onun için de atalarımızın dediği gibi “Korkunun ecele faydası yoktur.” Zaten bu konuda elimizde olan bir şey de yoktur. Allah Teâlâ “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacak.” (Nisa, 78) buyurmuştur. Ölümün her an olabileceği üzere yaşamak gerekir.

İnsanların yaşamının devam etmesini sağlayan, yenilebilen ve içilebilen Allah’ın herkese nasip ettiği maddi ve manevi şeyler de ‘’rızık’’ olarak adlandırılmaktadır.

Bizler bu konularda malesef zaman zaman anlık da olsa gaflet içinde bulunup, zafiyet gösterebiliyoruz.

Musa (as)’ın eceli yaklaşmıştı. ‘’Ey Musa, çoluk çocuğuna vedâ et’’ emri geldi.

Musa (as) emre uyarak, çoluk çocuğuna vedâ eyledi. Küçük bir çocuğu vardı. Onu kucağına aldığında, kalbine, benden sonra bu küçüğün hâli ne olacak düşüncesi geldi. Allah-u Teâlâ, ‘’Ey Musa, deniz kenarına git’’ buyurdu. Musa (as) deniz kenarına gitti. ‘’Ey Musa, asânı denize vur’’ buyurdu. Denize vurunca, deniz açıldı dibi göründü. Musa (as) bakınca bir taş gördü. Kaygan, yarığı, çatlağı olmayan, yekpare bir taş idi. ‘’Ey Musa o taşa işaret eyle’’ buyurunca taşa işaret eyledi. Taş yarıldı. Musa (as) baktı. İçinde zayıf, gözleri görmez, bacaksız bir böcek gördü. Ağzında yeşil, taze bir yaprak vardı. ‘’Ey Musa, ben O Allahım, Rezzâkım, zayıf, görmez, elsiz ayaksız bir böceği denizde sert, yekpare bir taşın içerisinde yaşatıyorum ve ona taze yeşil bir yem veriyorum da, sen, seni seven dostunun senin çocuğunu zâyi edeceğinden korkuyorsun. Benim rahmetim senin çocuğundan üstündür ve senin şefkatinden ziyadedir’’ buyurdu.

Rızık konusunda kuşlar kadar tevekkülümüz yok maalesef. Kuşlar her sabah yuvalarından kursakları boş olarak çıkarlar, kursakları dolu olarak dönerler. Ne ertesi vakitlere yığınak yaparlar ne de bunun endişesini taşırlar. Rızkı sırf kendi gayret ve çabalarından bilenler bu hakikatleri kavrayamazlar.

Rızkı çalışmadan beklemek ise ahmaklıktır. Allah çalışıp rızık için çabalayan kuluna elbette lütfeder. Hayatta başarılı olmak için çalışmanın gereklerini yerine getirmek, teşebbüsçü olmak, önümüze çıkan fırsatları isabetlice değerlendirmek gerekir.

Mevlana’nın Mesnevisinde geçen bir hikâyeyi de tam da burada sizlerle paylaşmak isterim;

Dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki gördü, hayrete düştü.’’Nasıl yaşar bu hayvan, ne yer ne içer?’’ diyerek, Allah‘ın lütfuna hayran oldu. Derken bir aslan çıkageldi, ağzında çakal taşıyordu. Görkemli ve korkunç hayvan avının bir kısmını yedi, doyunca kalanını bırakıp gitti. Tilki artığa doğru sürünerek yaklaştı ve afiyetle yiyip karnını doyurdu. Tilkinin yiyeceğinin ayağına geldiğini gören derviş, kendi kendine, ‘’Bir tilkinin rızkını ayağına gönderen Allah benimkini neden göndermesin?’’ diyerek, çalışmasına gerek olmadığını, bir köşeye çekilip oturabileceğini düşündü ve ekledi; ‘’Allah nasip etmezse, aslan bile gücüne güvenerek yiyecek bulamaz.’’ Düşündüğü gibi yaptı. ‘’Rızkım Allah’ın görünmeyen hazinesinden gelir, gayret etmem gerekmiyor!’ diyerek beklemeye başladı. Bekledi, bekledi… Ne gelen var ne giden… Günler geçip gitti, derviş zayıfladı, eridi bir deri bir kemik kaldı. Güçsüz ve bitkin bir haldeyken bulunduğu mescidin mihrabından bir ses duydu. ‘’Ey tembel adam!’diyordu ses. Kendini ayaksız bir tilkiye benzeterek neden miskin miskin oturuyorsun? Kalk! Yırtıcı aslan ol. Başkasının artığına göz dikmeyi bırak. Sana yakışan artık yemek değil, artık bırakmaktır. Gücüyle aslan gibi olan başkasından yiyecek bekler mi? Haydi kalk! Kollarını sıva. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye, hem muhtaçlara yedir.’

Bize düşen çalışmak, üretmek, kazanmak ve yaşlıya yoksula yardım eli uzatmaktır. Özellikle içinde bulunduğumuz mübarek aylar bunun için  tam bir fırsattır. Allah başkasının mutluluğu için çalışanın yardımcısıdır.

Yazımızda ele aldığımız, kişinin başa çıkamadığı maddi ve manevi kaygı, endişe ve korkulardan kurtulmanın tek bir yolu vardır. O da Allah’a katıksız teslimiyettir. Bu konuda rabbimiz “And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155) buyurmuştur. Bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu, sabretmenin ve şükretmenin en büyük teslimiyet olduğunu bilmek ve bunun vicdanen huzurunu yaşamak en büyük kazancımızdır.

Exit mobile version