GÜN PEYGAMBER SANCAĞI ALTINDA TOPLANMA GÜNÜDÜR…VATAN SAĞ OLSUN

Tarih 4 Nisan 1953… Akdeniz’de yapılan NATO tatbikatına katılan Dumlupınar denizaltı gemisi Gölcük’e dönmek üzere yola çıkar. 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece Çanakkale Boğazı’na giriş yapan denizaltı gemisi, olacaklardan habersiz eve dönüyordu. Uzun ve yorgun bir seferden dönen Dumlupınar denizaltısı, Çanakkale, Nara Burnu açıklarında, İsveç bandıralı Nabold şilebiyle çarpışır.

Sessiz, soğuk ve karanlık bir gece…

Dumlupınar denizaltısı, başından aldığı şiddetli darbeyle birkaç saniye içinde sulara gömülecektir. Gemide ki 81 kişilik mürettebattan sağ kalan yirmi iki kişi geminin arka bölümünde ki torpido dairesine sığınmıştır. Mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamandırası sayesinde “ KURTARAN” isimli kurtarma gemisi ile temas kurabilmiştir.

_ Alo.. Dumlu?

_ Evet… Dumlu

_ efendim hava biraz fenalaştı.

_ Morallerinizi bozmayın. O hava size iki gün yeter. Sen çocuklara söyle, gerekmedikçe konuşmayın, türkü söylemeyin ve kesinlikle sigara içmeyin.

_ Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigarada içmiyoruz. Işıkta yok. Karanlıktayız.

_ ihtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak.

_ Kullanmıyoruz zaten, birinin ışığı çok zayıfladı.

Sağ kalan yirmi kişiyi kurtarmak için gemide ki tüm mürettebat seferber olur. Aynı anda yaşananlar tüm Türkiye radyolarında dinleniyordu.

İlk telefon bağlantısında “ Oğlum merak etmeyin. Sizi kurtaracağız…” sözlerine karşılık Astsubay Selami’nin cevabı göz yaşartıcıydı.

“SAĞ OLUN… VATAN SAĞ OLSUN.”

Askerler olacaklardan habersiz bir şekilde yardım gelmesini bekliyorlardı. Fakat kendileri dışında herkes durumu biliyordu, o zamanın şartları, imkanları ve teknolojisiyle o askerleri oradan çıkarmak mümkün değildi.

Saatler süren kurtarma çalışmalarının ardından, umutların tükendiği anlaşılır ve karanlıkta bekleyen yirmi iki kişiye herşey şu sözcüklerle anlatılacaktır.” Selamı arkadaşlarına söyle rahatça konuşabilirsiniz, türkü söyleye bilirsiniz hatta sigara bile içebilirsiniz…”

Bu konuşmadan sonra kısa bir sessizlik oldu.

“ Anlaşıldı komutanım; biz ölüyoruz! Vatan sağ olsun!”

Artık ölecekler ve sevdiklerini Dünya gözüyle bir daha hiç görmeyeceklerdi. Türk askerini ölümle korkutmak epey gülünç olurdu. Yirmi iki kişi son bir kez daha birbirlerine baktılar acı tebessümle… Kimisi sevdiğinin son kez fotoğrafına bakıyor, kimisi arkasında kalacaklar için dua ediyordu.

Kurtarma ekibi bu acı olay karşısında duygularına hakim olamayarak ağlıyorlardı. Sonra, Dumlupınar denizaltısı ile kurdukları telefon bağlantısından cızırtılı bir ses gelmeye başlamıştı. Ağlamalar kesildi,

kulaklar sese odaklandı. Yirmi iki kahraman adeta tüm ülkeye mesaj verircesine şu sözleri mırıldanıyordu.

Ah bir ataş ver cigaramı yakayım

Sen sallan gel ben boyuna bakayım

Uzun olur gemilerin direği

Ah çatal olur efelerin yüreği

Ah yanık olur anaların yüreği

Ah bir ataş ver gâvur sinem ko yansın

Arkadaşlar uykulardan uyansın

Uzun olur gemilerin direği

Ah çatal olur efelerin yüreği

Ah yanık olur anaların yüreği

Bu sözler söylendi durdu bir süre ve daha sonra derin bir sessizlik oldu. Ruhlarını Hakka teslim etmişlerdi. Son nefese kadar dik duruşlarını kaybetmediler. Ülke bu haberle yasa boğuldu. Tarihte ki büyük acılardan biri olarak yerini aldı.

Kurtulan elli beş kişinin arasından seyir kıdemli başçavuş Hüseyin Akış ise o anları şöyle anlatıyordu.

“ Birden kaportadan su girmeye başladı. Su iki askeri alıp denize attı. Sol elimle çıkış merdiveninin demirini tuttum. Kolum kopacak gibiydi, bu sefer iki elimle tuttum. Ne zaman ki geminin içerisi tamamen su doldu, bana sanki birisi “ hadi yürü git” dedi. Su tamamen içeriye dolmuştu. Suyun içinden çıkmak için uğraşıyordum yine “ hadi yürü git” der gibi dışarıya çıkma hissi geldi. Bir ara kafamı geminin kaportasına vurdum. Gemiden çıktıktan sonra 90 santimetre kadar dalga vardı.

“ Ağırlık yapmasın diye ayakkabılarımı çıkardım. Ayağımı köpek balığı ısıracak diye korkuyordum. “ imdat imdat” diye bağırdım. Bizimle çarpışan gemiye. Sandal indirdiler. Bir kişi beni denizden alamadı, bir kişi daha geldi . Beni aldılar gemilerine çıkardılar. Onların gemisinin baş tarafı da çarpışma nedeniyle açılmıştı. Gemiye çıktığımda suya baktım. Denizaltının pervaneleri tamamen suyun üzerindeydi. Aradan 5 dakika geçti geçmedi suda kayboldu.”

Tarihe baktığımızda yüzyıllar öncesinden bugüne dek kahramanlık destanlarının yazıldığı nice savaşlar ve acılar yaşanmıştır. Türkler tarihi boyunca esaret altında yaşamayı kabul etmemiş olup bugün bizler o ecdadın torunları olarak bu haklı gururu yaşamaktayız. Fatih Sultan Mehmet Han, Alparslan , Kanuni Sultan Süleyman’ dan tutunda Mustafa Kemal Atatürk’ e kadar eşsiz ve muazzam insanları kendi içerisinden çıkarma başarısına sahip bir ulusun bağımsızlığı, hürriyeti elde etmesi hiç bir vakit tesadüf ve şans eseri olmamıştır.

Şehitlik yüce bir mertebedir. Herkese nasip olmayacak olan yücelerden yüce bir ülküdür. Hele ki vatan, millet, bayrak uğruna verilen canın şehitliği daha da kutsaldır. Hiç bir karşılık beklemeksizin sevdiklerinden , hayallerinden ve en önemlisi canlarından vazgeçerek “ VATAN SAĞ OLSUN” diyerek şehadet şerbetini içmiş, hakka yürümüş ve de peygamber efendimizin (s.a.v) sancağı altında toplanmışlardır. Onlar olmasalardı şuan bir millet dahi olamazdık. Vatan toprağı uğruna yitirdiğimiz tüm kahramanlarımızı saygıyla, hürmetle ve minnetle anıyoruz.

Rabbim bizleri vatansız bırakmasın.

VATAN SAĞ OLSUN…

Exit mobile version