KALBİMİZİ KONUŞALIM MI?

Şu misâfirhâneye yani dünyaya gelen insanın her halde  en önemli meselesi öncelikle kendini tanıması ve tanımlaması olsa gerek. Hani şu müthiş sorular var ya! “Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” soruları.

Şimdi hepimizde bir koşturmaca var. Eskiye göre çok çok öte bir meşguliyet var.

Çocukluk, oyun, okul, ilk-orta-lise, dershane, çıraklık, kalfalık vs. ya da Üniversite derdi, derken iş hayatı, derken evlilik.  Sonra rollerin değişmesi, yani döngü ve bizim baba-anne olmamız ve bizim yaşadıklarımızı çocuklarımızın yaşamaya başlaması. Bu arada tabi ki, hayat devam ediyor. Ev-araba derdi, torun sahibi olma istekleri, kariyer, sevmekler, ayrılıklar, küsmekler, kavgalar ve son durak kara toprak.

Daha dizileri, evlilik programlarını, sosyal medyaları, internet denen uçsuz bucaksız âlemi saymadık. Yani zihnimizi meşgul eden o kadar çok şey var ki! Bir tık kadar yakın.

İşte bu meşguliyetler içinde evet kendimizi ne kadar tanıdık, ne kadar farkındayız;  duygularımızın, yaratılışımızın. Ve evet konu başlığımız olan kalbimizin.

Kalple ilgili iki alan var. Maddi ve manevi kalp. Maddi kalbi daha çok kalbimiz teklediğinde, yaşlanınca, bir ameliyat geçirince, nefes nefese kalıp, çarpıntısını hissedince böyle bir kalpten haberimiz oluyor. Öyle bir motor ki kalbimiz,  ortalama olarak dakikada 70, günde 104.000 ve yılda 38 milyon kez kasılarak, içindeki kanı vücudumuza pompalıyor. Hiç haberimiz var mı? Duyuyor muyuz oradaki sesleri? Arabanın motoru bir sanat harikası, peki ya kalbimiz ne? Arabanın motoru için yakıt lazım, peki bizim kalp motorumuz için ne lazım?  İşte yiyip, içiyoruz sadece. Nefes alıyoruz. Mekanizmayı biz kurmadık ki, midemiz de kendini hazmetmiyor, karaciğerimiz kendini yenileyebiliyor ve 400’ün üstünde vazifesi varmış. Daha diğer organlar, dünyanın etrafını bilmem kaç defa dolanan damarlarımız, yani Allah’u Ekber.

Bu maddi kalp ayrı bir alan. Onu Fen Bilimleri işliyor. Ancak biz onu okuduğumuzda felsefe lisanıyla değil, hikmet lisanıyla dinler, okursak;  Rabbimizin sanatını, hikmetini, kudretini, ilmini görür, anlarız. Çünkü Kitabımız bize; “Oku, yaradan rabbinin adıyla oku” der.

Gerçi maddi kalpten bahsetmek,  manevi kalbe hizmet etse de biz sadede gelelim. Yani asıl konumuz olan Manevi kalbe.

Aslında maddi kalp ile manevi kalp birbirine benziyor. Maddi kalp bütün bedene kan pompalıyor, manevi kalp ise bütün ruha hissiyat, duygu pompalıyor. İman, feyz pompalıyor.

Maddi kalp arıza yapıyor, tekliyor, ameliyatlık oluyor ve günün birinde ölüyorsa,  manevi kalp de öyle;  kararıyor, katılaşıyor ve günün birinde ölebiliyor, yani mühürleniyor.

Maneviyat büyükleri, yani kalbini işleten büyük zatlar, kalple ilgili müstakil eserler yazmış, bahisler açmıştır.

Bu arada kalp kelimesinin anlamından bahsetmemek olmazdı. Kalbe niçin kalp denilmiş? Önemli. Kalp değişen demek, bir kararda durmayan demek.  İnkılap da, kalp kökünden, değiştirmek demek. Öyle ya! Sevdiğimiz bir kimseden bir dakika sonra nefret eder hâle gelebiliyoruz. Sonsuz sevme kabiliyeti de kalbimizde hissettiğimiz bir duygu. “Yüz kişiyi seviyorum ama yüzbir’e gelince taştı, yer kalmadı” diyemiyoruz.

O yüzden, Peygamber Efendimiz (sav) “Ey kalpleri evirip, çeviren Rabbim, benim kalbimi İslam üzere sabit kıl” buyurmuştur.  Ne kadar önemli bir dua değil mi?

Ve yine Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur.

Bilin ki! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o, iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücut iyi (doğru ve düzgün) olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Bilin ki! O, kalptir.”

(B52 Buhârî, Îmân, 39)

Ve yine Ebû Hüreyre”den rivayet edildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tevbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlatılır. Günaha devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar. Allah”ın, (Kitabı”nda), “Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifîn, 83/14) diye anlattığı pas işte budur.”

(T3334 Tirmizî, Tefsîru”l-Kur”ân, 83)

Evet, işte Resulü Ekrem Efendimizin (sav)  lisanıyla böyle bir kalp taşıyoruz.

Maddi durum yolunda giderken, güzel evlerde oturup, güzel arabalara binerken, yani dünyamız yolunda giderken, ya da kimi sorunlar yaşarken;  İmanı elde tutmanın kor ateşi elde tutmak gibi zor olduğu dönemlerden geçerken şu kalbimizi bir yoklamak lazım değil mi?

Bu kalp ne ölçüde ürperiyor, Allah’a ihtiram ediyor, günahtan korkuyor, üzülüyor, namazını kaçırdığı zaman mı daha çok üzülüyor yoksa alamadığı bir evin, arabanın üzüntüsü mü? Yoksa bir maddi kayba mı daha çok üzülüyor?

Bir vesile ile hatırladığım şu âyet-i celîleyi sizlere de hatırlatayım.

O halde sabır ve namaz ile (Allah’dan) yardım isteyin! Hâlbuki şübhesiz o,(Allah’a) gönülden bağlı olanlardan başkasına elbette ağır gelir. (Bakara 45)

Demek ki, namaz kılmıyorsa bir kimse. Kalp gönülden Allah’a bağlı değil, başka şeylere bağlı. Gönlü Allah’a çevirmek lazım.

Kalbin halleri demiştik. Şimdi bu hallerden bazı başlıklar sunalım. Bu başlıkların her biri ayrı bir mevzu ayrı bir yazı konusu olacak mahiyette.

“Kalbin Mühürlenmesi, kalbin katılaşması, kalp ve ruhun hayat dereceleri, kalbi işletmek, kalbi hakikatle meşgul etmek, kalp kulağı, kalp gözü (basiret) akıl ve kalp bütünlüğü, kalbin nurlanması, kalbin hastalanması, kalbin sıhhati, kalbin ağlaması, kalbin günahlarla yaralanması, kalbin açlığı, gıdası” gibi daha nice kalple alakalı kavramlar, kelimeler var.

İnsanın alakadar olduğu daireler içinde en küçük dairesi kalp ve mide iken, en büyük daire ise merak vasıtasıyla siyaset ve harici âlem dairesi olmuştur.

Hâlbuki en küçük dairede yani kalpte en önemli vazifeler var. Kalp ihmal etmeye değmez. Çünkü İman orada, küfür orada, selim bir kalp ile Rabbimizin huzuruna varmak ise en önemli olanıdır.

Yazımızı merhum Şair Cahit Zarifoğlu’nun şu sözüyle bitirelim.

“Bir kalbiniz vardır, onu tanıyınız!

Exit mobile version