KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE MUHATAP ARAYIŞI

Türkiye’de yıllardır “Kürt sorunu”ndan söz edilir. Nasıl çözüleceği konusunda tartışmalar yapılır.

PKK, Kürt sorununun çözümü bahanesi ile ortaya çıktı. Yıllardır bu sorunu gerekçe göstererek, terör eylemleri gerçekleştirdi; onbinlerce terörist terör eylemleri sebebiyle öldürüldü, binlerce askerimiz şehit oldu.

PKK’nın emrine girmeyen yüzbinlerce sivil masum vatandaşlarımız PKK tarafından taciz edildiler. Özellikle 1990’lı yıllarda ve 2000’li yılların başlarında güvenlik zaafı oranında, PKK terör örgütü militanları, sivil vatandaşlarımıza etmedik eziyet ve rahatsızlık bırakmadı.

Özellikle 28 Şubat sürecinde Kürt vatandaşlarımız, PKK ile güvenlik görevlilerinin egemenlik kurma mücadelesi esnasında iki arada bir derede kaldılar. Özellikle geceleri güvenlik güçlerinin çekildiği dönemlerde kırsaldaki vatandaşlar PKK’nın amansız baskısı ile karşılaştılar.

28 Şubat süreci ile 12 Eylül askeri yönetiminin Kürt vatandaşlarımıza yönelik mağdur edici yöndeki uygulamaları, PKK’nın biraz daha palazlanmasına sebep oldu.

Bir dönem kamusal alan denilen kamu kurumlarında Kürt vatandaşlarımızın Kürtçe konuşmaları, Kürtçe şarkı söylemeleri, dinlemeleri sıkı takiplere sebep oldu. Bu uygulamalar, bazı mağdur Kürt vatandaşlarımızı sürekli PKK cenahına itti.

Bu yöndeki uygulamalara ilişkin çarpıcı bir misal vermek istiyorum:

1990’lı yılların başlarında Dicle Üniversitesinde çalışan bir çaycı, kurumun sabit telefonu ile eşini arar ve telefonda Kürtçe konuşur.

Bir kamu kurumunda telefonla Kürtçe konuşmak olay olur ve derhal çaycı hakkında idari disiplin soruşturması açılır.

Soruşturmacı olan yönetici çaycıyı çağırır ve der ki:

“Fakültenin telefonu ile birisi ile Kürtçe konuştuğun söyleniyor, doğru mu?”.

Çaycının cevabı şu şekilde olur:

“Benim eşim Türkçe bilmiyor. Karşı karşıya olsam, işaret dili ile anlaşabilirim. Ama telefonda eşimle işaret dili ile konuşamayacağıma göre, nasıl konuşacağım. Eşimle mutlaka konuşmam gerekiyor, eşim Türkçe hiç bilmiyor, Kürtçe de konuşmam yasak, soruyorum ne yapmam lazım”?

Soruşturmayı yapan yönetici, bu cevap karşısında fiili olarak dosyayı kapatır.

Bu, geçmiş yıllarda yaşanan binlerce uygulamadan sadece bir örnektir.

Artık günümüzde Kürtçe konuşmak suç değil. Hatta Kürtçe yayın yapan TV kanalını bizzat devlet kurdu. Kültürel hak kullanımları sebebiyle bir hak mahrumiyeti yaşanmıyor. Belki Kürtçe eğitim hakkı verilmediği için beklentileri karşılanmadığını düşünenler olabilir.

Fakat demokrasilerde, kültürel ve diğer hak taleplerini dile getirmenin demokratik meşru yolları vardır. Siyasi partiler, Dernekler bu amaçla kurulabilir. Bu yönde yayınlar yapılır, tartışma programlarında görüşler ortaya konabilir. Hatta özerklik talep edenler olabilir; bazıları federasyon isteyebilir.

Bütün bunları dile getirmenin yolu terör eylemleri ve örgütleri olamaz.

Türkiye’de Kürt vatandaşlarımızın kültürel ve diğer taleplerinin karşılanmadığını söyleyen ve bunların ciddi sorun teşkil ettiğini savunan kişiler olabilir.

Şimdiye kadar Kürt vatandaşlarımızın taleplerine yönelik iyileştirmeleri yeterli görenler de olabilir.

Nitekim gerek PKK ve HDP, gerekse CHP, hala Kürt sorununun devam ettiğini söylerken, AK Parti ve MHP, artık Türkiye’de Kürt sorunu diye bir sorunun kalmadığını, Kürt sorununun varlığını dile getirmenin PKK’ya yardım etmek olduğunu söylüyorlar.

Türkiye’de son zamanlarda PKK’ya yönelik mücadelelerde çok büyük mesafe katedildi. PKK’nın doğrudan güdümünde olan ve PKK ile ilişkilerini sürekli dile getiren HDP hakkında kapatma davası açıldı. Dava devam ediyor.

Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, terör ile bu kadar içli dışlı olan bir partiye kesinlikle müsaade edilmez.

HDP hakkında kapatma davasının belli bir aşamaya geldiği, PKK’ya karşı yürütülen mücadelelerde bu örgütün artık kımıldayamaz hale geldiği bu ortamda, tiyo nereden geldi bilinmez ama, birden CHP, Kürt sorununun çözümünde HDP’nin muhatap alınması gerektiğini belirtti.

HDP bu söylem üzerine, muhatabın kendisi değil İmralı’daki terör örgütü liderinin olduğunu söyledi. Aslında, gösterilen adres, doğrudan PKK terör örgütü. Devlet, bu kanlı terör örgütü ile masaya oturtulmak isteniyor.

Her ne kadar CHP, bu açıklama üzerine çözüm yeri TBMM dese de, CHP’nin muhatap alınmasını istediği HDP hiç de bu fikirde değildir.

Kürt sorununun çözümü amacına yönelik 2011 yılında yürütülen çabaların, Oslo görüşmelerinin, PKK tarafından sabote edilmesi, bu örgüte güvenmenin kesinlikle mümkün olamayacağını ortaya koydu.

Çünkü, kendiliğinden hareket eden bir PKK yoktur. Tamamen Amerika’nın ve diğer Batılı güçlerin emrinde. Emperyal güçlerin güdümünde hareket eden bir terör örgütü ile müzakere yapmak, hem bu kanlı terör örgütüne meşruiyet sağlayacak, hem de yürütülen mücadeleye ara verme sebebiyle bu örgütün tekrar güç kazanmasına zemin sağlanacaktır.

Şu aşamada PKK’yı muhatap alarak bir çözüm arayışına girişmek, bitmek üzere olan bu örgüte tekrardan dirilme imkânı sağlamaktır.

HDP ile yürütülecek kurumsal bir diyalogla PKK ile yürütülecek diyalog arasında pek fark yoktur. Çünkü, bu partinin PKK yönetiminden bağımsız bir rota çizmesi mümkün gözükmüyor. Bunu, HDP adına yapılan açıklamalardan anlamak çok kolay.

Kaldı ki, CHP ve HDP’nin Kürt sorunu olarak gördüğü meseleler, şu anda iktidarda olan Cumhur İttifakına dâhil partiler tarafından sorun olarak görülmüyor.

Millet İttifakında yer alan İyi Parti’nin ne tavır alacağı meçhul. CHP’nin HDP ve PKK ile bu kadar yakın ilişki içinde olması belki İyi Parti tabanında rahatsızlıklara sebep olabilir. Bu rahatsızlıklara mani olmak için, İyi Partili yöneticiler şimdilik suskunlar.

Ama yakın gelecekte, İyi Parti’nin Recep Tayyip Erdoğan DÜŞMANLIĞI’nın sağladığı motivasyonla HDP ile ittifaka daha yatkın hale geleceği söylenebilir.

Birkaç yıldır CHP-HDP-İyi Parti’nin açıkça yapacakları ittifakının kilit taşları döşeniyor. Taban, psikolojik ve fikri olarak buna hazırlanıyor. Erken bir davranışla, bu taş döşeme işinin akim kalmaması için ciddi çaba sarf ediliyor.

Kahvaltı randevuları, İyi Partili yöneticilerin HDP’nin şeytanlaştırılmasından şikâyet etmeleri, bu ittifaka yönelik verilen bazı sinyaller.

HDP ile mesafeli olunacağı yönündeki söylemler, bu parti ile ittifak zemininin henüz oluşmamış olması sebebiyle konjonktürel olarak dile getirilmektedir.

İttifak iki tür olur.

(1) Millet İttifakı içinde yer alarak. Bu, resmi kurumsal bir ittifak uygulamasıdır. Muhtemelen HDP şimdilik, hatta 2023 seçimlerinde bu resmi kurumsal ittifak içerisinde yer almayacaktır. Milli seçim barajının %7’ye düşürülmesi halinde, HDP’nin bu ittifaka katılma ihtiyacını tamamen kaldıracaktır.

(2) Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sergilenen fiili ittifak. 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, gerek ortak aday uygulamasında olsun, gerekse seçimlerin ikinci tura kalması halinde ikinci tur seçimlerde olsun, adayın kimliği ne olursa olsun, bu üç parti arasında, ittifakı dağıtıcı yönde bazı gelişmeler yaşanmadığı takdirde, fiili ittifakın gerçekleşmesi ihtimali çok yüksektir.

İyi Partili yöneticilerin bu ikinci tür ittifakı bir ittifak olarak görmemesi, ya da ittifak olmadığını söylemesi, şimdilik tabanından gelecek eleştirileri aşmaya yöneliktir.

Kanaatimce, şayet çözülmeyen bazı meseleler ve karşılanmayan bazı talepler varsa, bunları halletmenin yolu TBMM’den geçer.

Bu çözüm çabalarında HDP’nin muhatap alınması ile PKK’nın muhatap alınması arasında bir fark olmayacaktır.

HDP, bu süreçte PKK’nin mutlak yönlendiriciliğinde hareket edeceği için, PKK’nın tatmin edilmesi ile HDP’nin tatmin edilmesi arasında bir fark olmayacaktır.

PKK’nın özerklik adına savunduğu aslında, Irak gibi Türkiye’nin ikiye ya da üçe bölünmesidir. PKK’nın bunun haricinde bir amacı olamaz. Esasen PKK diye bağımsız bir yapı mevcut değildir. O, emperyal güçlerin maşası, piyonu hükmündedir.

PKK’nın emperyal efendilerinin projesi, güçlü bir Türkiye’nin olmamasıdır. PKK da esasen bu amaçla doğrudan ABD tarafından kurulan, İsrail ve diğer Batılı ülkeler tarafından da desteklenen bir terör yapısı olduğu için, bu emepryal güçlerin Türkiye’ye yönelik politikaları değişmedikçe, ne PKK ne de HDP’nin, çözüm görüşmeleri ile tatmini pek mümkün görünmüyor.

Bu durumda, HDP ve PKK’yı tatmin etme saikleri ile hareket etmeksizin, sair partiler ve sivil toplum örgütleri bazı konularda anlaşabilirlerse bir neticeye varılabilir.

Ama HDP ve PKK’nın meşru bir aktör olarak muhatap alınması, sadece PKK’ya yeniden dirilme şansı sağlayacaktır. PKK ile muhatap olmak demek, terörle mücadeleyi askıya almak demektir. Bu mücadeleyi askıya alan bir uygulama, yeni Hendek olaylarına, öz yönetim adına yapılacak kanlı eylemlere hazırlık yapmasına zemin hazırlayacaktır.

Unutulmasın ki, Türkiye bu tuzakla geçmişte muhtelif kereler karşılaştı, bedelini de çok ağır ödedi. Bir daha bu bedeli ödetmeye sebep olanların ödeyecekleri bedel çok ağır olur.

Durmak yok, terörle mücadeleye devam. Bu mücadele kararlı bir şekilde sürdüğü takdirde, “Kürt Sorunu”nun çözülmesi bahanesi ile Türkiye’yi PKK ile aynı masaya oturtmak isteyenlerin ümitleri önce zayıflayacak, sonra da kaybolacaktır. Bunun için, Türkiye’nin, hem terörle mücadeleden taviz vermemesi, hem de bölgesindeki güçlü konumunu daha da tahkim etmesi gerekiyor.

Malum “güç oyunu bozar”. Türkiye bölgesinde güçlendikçe, istemeseler de emperyal güçler bu gücü kabullenmek zorunda kalacaklardır. Pragmatist Batılı güçlerin, bu güçlenme karşısında PKK’yı satması hiç de zor olmayacaktır.

Exit mobile version