İnsanoğlu içtimâi-sosyal bir varlıktır. Hayatını idâme ettirmek için ortak çalışmalara, üretimlere, bir arada olmaya ve birbirlerinden istifâde etmeye muhtaçtır. Bu ihtiyacı gidermek adına, insanoğlunun kurduğu en büyük ve en çok ihtiyaç duyulan müessese, tüzel kişilik ise, devlettir.
İşte böyle bir hâl üzere olan insanoğlunun, çeşit çeşit ihtiyaçları ve arzuları için, birbirlerine işi düşer. Bu ihtiyaçların bir kısmında ise bizzat görüşmenin gerektirdiği durumlar olur. Fakat şimdiki zaman diliminde bu çok kolay olmaz, görüşeceğimiz kişi ve işe göre randevu almak kimi zamanda uzun uzun beklemek lazım gelir ve geliyor.
Diyelim önemli bir makamla görüşmeniz gerekiyor.
Fakat o makamla hemen görüşmek kolay değil. Bu ister devletin en tepesi olsun. İster Bir Belediye Başkanı, ya da toplumda sevilen, sayılan bir kimse olsun.
Zira;
Bir makamla görüşecekseniz; Öncelikle bir izin bir randevu almanız îcap eder. Öyle çala kapı gidip, görüşemezsiniz. Diyelim randevu için aradınız. Öncelikle kim olduğunuz, niye görüşmek istediğiniz gibi bilgiler alınır. Eğer görüşme talebiniz bir alt birimlerden biriyle halledilecek bir konuysa onlara havâle edilebilir. Hatta kimi zaman randevu almak için dahi referansa ihtiyaç olabilir. Öyle herkes her makamla görüşemez. Çünkü, görüşmek istenen bir kişidir, görüşmek isteyenler ise binlerce. Bir de hiçbir sebep yokken bile o makam sizi kabul etmeyebilir, mümkündür.
Neyse, randevu aldınız diyelim. Gittiniz, bekliyorsunuz, tam zamanında geldiniz, lakin görüşeceğiniz kişinin acil işi çıktı, toplantıya çağrıldı, bir yere gitti, görüşemediniz. Başka zamana ertelendiniz, ya da görüştünüz ama beklediğiniz ilgiyi görmediniz.
Ya da hiçbir işimiz, ihtiyacımız yok, şöhretli, tanınan, sevilen ve önemli bir makamın sahibi bir kimseyi sırf sevdiğiniz için onunla mülâki olmak için, bizzat tanışmak için görüşmek istiyorsunuz. Yine çok zor, o bunu istese bile bunu isteyen nicelerine cevap verecek ne gücü ne de zamanı olmayabilir.
Bu ve bunun gibi hâlleri yaşayanınız, ya da yaşayanlardan duyanlarınız illa vardır.
Nereye mi geliyoruz?
Sadede gelelim.
Yazımızın başlığı La Şerikeleh idi. Yani ortağı, benzeri, yardımcısı olmayan Allah.
İşte böyle bir Rabbimiz var. Kâinat emrinde, her şey bir “kün” ol emrine bakıyor. Bütün meleklerinin her biri emirber bir nefer bir asker hükmünde. Ancak hiç biri onun yardımcısı değil ve Allah onların hiçbirine muhtaç değil. Zatında bir olduğu gibi, icraâtında dahi birdir.
Şimdi, şeriki, yardımcısı, ortağı, olmayan Rabbimizle görüşmek için, randevuya, beklemeye, araya birilerini sokmaya, referans bulmaya, bir mekâna gitmeye ihtiyaç var mı? Yok, aslâ yok.
Zira Rabbimizin ortağı yok, bundan dolayı yardıma ihtiyacı yok. Zaten her şeye güç kuvvet veren O!
Güç veren, güç verdiklerine muhtaç olabilir mi?
İşte bundan dolayı imanı elden eden ve o imanla Rabbine intisap eden, bağlanan bir kul. Her hâlinde, her arzusunda, her anda, her yerde. O Ezel ve Ebed Sultanı olan, sonsuz rahmet ve kudret sahibi olan Allah’a doğrudan müracaat edebilir.
Aklına günahı gelir, der; Estağfirullah
Şükretmek ister, der; Elhamdülilah
Bir şey yapmayı murad eder, der; İnşaallah
Rabbinin kudretini hayretle temaşa eder, der; Subhanallah, Maşallah.
Daha nice haller üzere Rabbimizle konuşup, dertleşip, hâcetlerimizi, aczimizi, fakrımızı arz eder, Ondan yardım isteriz, Doğudan ve direk. Bu elbette bir fiili dua demek olan sebepleri reddetmek demek değil. Çünkü hasta olunca da doktora gider, ama şifayı yine doğrudan Allah’tan isteriz. Zira şifâ doktordan olsaydı, doktor hastalanmazdı!
Evet, makamına ulaşmaya çalıştığımız insanlar da bizim gibi âciz insanlardır. Fakat Rabbimiz sonsuz kudret sahibidir. Öyleyse bu fırsatı değerlendirmek lazımdır.
Madem Rabbimiz bizimle kendi arasında bir aracı, zaman, mekân gibi perdeler koymamış. Bizi huzuruna direk kabul ediyor, Biz dahi onunla aramıza giren perdeleri yırtmalı, onunla olmalı, huzur bulmalıyız.
Zira kalpler ancak Allah’ı anmakla itminnâ bulur. (Ra’d suresi – 28)
İşte bu fırsatı en güzel şekilde yaşayan Rasûlü Ekrem Aleyhissâlatü vesselâm Efendimiz’in hayatına bakarsak;
Onun hayatında dûa, niyâz o kadar çok ki!
âdeta hayatı duâ.
Yeni bir elbise giyerken, yatarken, kalkarken, vs. vs. hayatın her yerinde her alanında, her ânda öyle muhteşem duâları ve niyâzları var ki! Hayat-ı Seniyye’sinde bunun nice örneklerini görmek ve siyer kitaplarından okumak mümkündür.
Bin bir zahmetle görüşmek için can attığımız âciz insanlardan dünyevî belki uhrevî beklentilerimiz olabilir. Bütün kâinatın hazineleri elinde olan ve kullarına ölüm gelene kadar kapılarını sonuna kadar açan Rabbimizle münacatta, duâlarda naz yapıp tembellik mi ediyoruz acaba? Yoksa fânilere, aracılara çok önem verip, Rabbimizden mi oluyoruz?
Ey Rabbimiz!
Bize sunduğun bu imkânın farkında olup, seni çok zikreden, şükreden bolca kavlî ve fiîli duâlarla seninle olan ihlaslı kullarından eyle bizi. Âmin.