NECİP FAZIL’I AN(LA)MAK-5

(D:26 Mayıs 1904- Ö:25 Mayıs 1983)

Seksenlik çınar son günlerinde artık kalabalıklardan uzaklaşmıştır. Evinde çocuklarıyla
birlikte yapayalnız yaşamaktadır. Yalnız her şeye rağmen masasının üzerinden kitaplar,
müsvedde kâğıtlar eksik olmaz. 1983’ün yarım yılından daha az kalan ömrüne otuz civarında
şiir sığdırabilmiştir. İşte bunlardan biri…
ZEHİR
Çocukken haftalar bana asırdı.
Derken saat oldu, derken saniye…
İlk düşünce beni yokluk ısırdı:
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?

Yokluk, sen de yoksun, bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun…
Gelsin beni yokluk akrebi soksun
Bir zehir ki hayat özü faniye…
(Mayıs-1983-son şiiri)
1983 yılında Ahmet Kabaklı, Ahmet Taşgetiren ve Ayhan Songar, üstatla röportaj yapmak
için ziyaret ederler. İlk defa renkli görüntüleriyle hayatı ile ilgili sorulara sigara tüttürürken
spontane cevaplar verir. Eski fiyakalı elbiselerinin aksine üzerinde mavi bir hırka, altında sade
bir pantolon vardır. Saçı ve son dönemlerde uzattığı sakalı iyice beyazlamıştır. Ancak zihni
melekelerinde en ufak bir gerileme yok.
Takvimler biraz daha ilerler. Üstadı ziyarete
gidenlerden dinleyelim. Önce Ayhan Songar:
“Pırıl pırıl zekâsına, muhayyilesine, dipdiri
sesine rağmen, bedeni son senelerde süratle
çökmüştü. Bu zaafını bir türlü kabullenemiyor, gözleri görme kabiliyetini tama yakın
kaybettiği halde üstü, kitaplar, yarı yarıya yazılmış sayfalar, kâğıt ve kalemlerle dolu masanın
başında oturuyor, herkesle beraber televizyon seyrediyor, sanki görüyormuş gibi
davranıyordu.” Ve son olarak en çok sevdiği arkadaşı Osman Yüksel Serdengeçti ölümünden
on beş gün önce ziyaret eder. “O fırtına gibi adam, bir köşede yaprakları sararmış kırık bir
dal gibi duruyordu. Yanına yanaşmaktan korktum. O yapraklar dökülecek, adam ölecek
zannettim. Ben Necip Fazıl’ı o gün kaybettim. Fırtına dinmiş, güneş batmış, Necip Fazıl
ölmüştü.”

Necip Fazıl Kısakürek’in “Çile” adlı şiir kitabının (261-264) sayfalarında “Kafiyeler”
başlıklı 112 mısradan oluşan bir şiiri var. Üstadın bu şiirine atfen bir nazire denemesi yapmak
istedim. Malum nazire edebiyatımızda sevilen şairlerin şiirlerine aynı kalıpla olmak kaydıyla
yazılan şiirlerdir. Ve bu durum hem yazan hem de yazılan için bir onur vesilesidir.
Edebiyatımızda sayısız nazire örneği var. Mihri Hatunun aynı vezin, kafiye ile Necati’nin
gazeline yazdığı bir nazireden bir beyit örneği verdikten sonra şiirimize geçelim.

“Çıkalı göklere âhım şererî döne döne
Yandı kandil-i sipihrün cigeri döne döne”
Necati

(Ahımın kıvılcımları döne döne gökyüzüne çıktığından beri
Felek kandilinin ciğeri döne döne yandı.)
Ateş-i gamda kebâp oldı ciğer döne döne
Göklere çıkdı duhânumla şerer döne döne Mihri Hatun
(Gam ateşinde ciğerim döne döne kebap oldu
Dumanımla kıvılcımlar döne döne göklere çıktı)

KAFİYEYE NAZİRE

Kafiyeye
Nazire
Üstada
Hediye.
Dinlese
Bir beni.
Söylesem
Her şeyi.
Neyi?
Ve kimi?
Ne oldu?
Kim buldu?
Şimdiki felekten,
Ne çıkar dönekten.
Baş oldu ayaklar,
Son buldu duvaklar.
Anneler hep işte,
Çocuklar kreşte.

Gençler,
Hedefsiz.
Çocuklar,
Bebeksiz.
Emekler,
Zahmetsiz.
Ve Renksiz,
Bir dünya.
Sevimsiz bir hülya.
Suları boğdunuz.
Toprağı yuttunuz.
Olmazı oldunuz.
Ruhları bozdunuz.
Kâğıttan bir kule
Yalandan bilmece.
Âlemden bir gece.
Namaza gelince,
Bin türlü gerekçe.
Ne ise…
Gel dese
Bilinse gerçekler,
Gerçeği perdeler.
Hikmetler,
Bilinmez dündeler.
Nerdeler?
Dildeler,
Yerdeler,
Çöldeler.
Bilekler,
Dağların
Ardında.
Yürekler,
Berzahın
Bağrında.
Cezbeler,
Ahiretin
Yurdunda.
Esmese
Tabiat,

Ne kalır
Nebatat.
Ah inat,
Gelmese
Bir saat.
Düzelir kâinat.
Kat be kat.
Giderse
Vesvese
Bilinmez hendese.
Ölüm gelmeden;
Gülümse herkese.
İlim bir kisve
Şarlatanın sesinde
“İzim” bir hisse
Hokkabazın birinde
Elinde,
Dilinde,
Ettiğin günahlar.
Niyetle düzelir.
Amelle süslenir.
Yaptığın hatalar.
Cüzziyet,
Külliyet,
Hürriyet
Milliyet
Bir nimet
Yolunda
Zürriyet
Gelmedi
Gelenler
Bitmedi
Çileler
Düzenin,
Çarkı dar.
Gecesi
Ahu zar.
Şimşeğin,
Vakti var.
Bilinmez

Ne kadar.
Sadece
İki hece
Ya “Allah”
Bismillah
Herkes bar
Allah yar.
Üstad, her şeyi tattı. Son nefesinde, “Demek böyle ölünürmüş.” diyerek ölümü de… Ve
bizler onu hep onun anlattığı gibi anacağız.
“Beni de, Allah ve Resul aşkının yanık bir örneği ve ardından birtakım sesler bırakmış
divanesi olarak, arada bir hatırlayınız.”

Exit mobile version