PARAYLA SATILMAYAN VE ALINAMAYAN EN BÜYÜK SERVET: GÜVEN

Kıyamet günü Allah katında (hesabı sorulacak) en büyük ihanetlerden biri, kişinin eşiyle
birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesidir (Hz. Muhammed)

Çeşitli Alanlarda Güven
Güven eksikliği ya da güvenin varlığı, çeşitli vesilelerle çeşitli alanlarda, bireysel ve
münferid ilişkilerde yaygın bir şekilde söz konusu olabilmektedir.
İnsanlar, “güven”in varlığı ve yokluğu durumlarına, faklı neticeler yüklemektedirler ya
da pratikte farklı neticeler ortaya çıkabilmektedir.
İnsanların yaşadıkları güvensizlik duyguları ve tecrübeleri, genel olarak ruh hâllerini
ve sosyal performanslarını etkilediği gibi, iş  hayatında da değişik sorunların yaşanmasına
sebep olabilmekte, bazen çok ağır bedeller ödenebilmektedir.
Güven, bireyler arası ilişkilerde, aile içinde, müşteri-firma ilişkilerinde, parti-seçmen
ilişkilerinde, yönetici-yönetilen, yönetici-ast ilişkilerinde, kumandan-asker ilişkilerinde,
doktor-hasta ilişkilerinde, dayanışmayı lüzumlu kılan her türlü grupsal faaliyetlerde, kısaca
her türlü çoklu ya da tekli beşeri ilişkilerde, başarı ve neticeye ulaşmak, büyümek, sürekli üst
liglerde yer alabilmek için en büyük mücerret (soyut) servettir.
Burada bazı somut beşeri ilişkilere ilişkin “güven” eksenli olgulara ve neticelerine
temas edeceğim.

Aile İçi İlişkilerde Güven
Türkiye’de aile, tarihi, kültürel, manevi değerlerle mücehhez (donanımlı) olan son
derece ehemmiyetli bir kurumdur. Nitekim bu ehemmiyeti sebebiyledir ki, 1982 Anayasasına
göre aile, Türk toplumunun temelini teşkil etmektedir (md. 41).
Burada aile denilince neyin kastedildiği önem arz etmektedir.
Ailenin, her bir toplumda, ülkede farklılık arz eden yönleri mevcuttur. İngiliz aile
yapısı ile Fransız, Alman, Hint, Japon ailelerinin yapısı, dayandığı manevi değerler, bağlar
farklıdır. Benzer farklılıklar Türk aile yapısı için de söz konusudur.
Türk aile yapısı, özellikle Müslüman olmayan toplumlardaki ailelerin yapısından
esaslı şekilde farklılık arz etmektedir. Türk aile yapısını sair toplumlardaki aile yapılarından
farklı kılan temel değerler, aile içinde sağlam bütünlüğü sağlayan manevi bağlardır.
Türk aile yapısını Batılı ülkelerden farklı kılan manevi çimento hükmündeki değerler
şunlardır: (1) aile içi istişare, (2) karşılıklı dayanışma ve paylaşma, (3) zorlukları elbirliği ile
aşma, (4) aile fertlerine, merhametle, ihsanla, insafla, iyilikle, güzellikle, şefkat ve
muhabbetle muamele, (5) hayat arkadaşlığının hem dünyevi hem de uhrevi (ebedi) olması, (6) evlatların anne-babaya karşı maddi ve manevi yükümlülükleri, (7) aile fertlerinin karşılıklı olarak sahip oldukları haklara saygı, (8) iffet, izzet ve mahremiyetin muhafaza edilmesi vb.

Bütün bu sarsılmaz manevi bağların ruhunu, karşılıklı “güven” ve sadakat teşkil etmektedir.
Toplumun temel taşı sayılan aileyi oluşturacak nikâh akdinin gerçekleşebilmesi için
tarafların birbirlerine güvenmeleri ya da güven vermeleri gerekir. Aile kurumunun kuruluşu
evresinde ortaya çıkan bu güvenin, aile birliği devam ettiği sürece mevcut olması da gerekir.
Bu güven sona erdiği anda aile kurumunun fiilen varlığından söz edilemez, bu güvensizlik
kısa sürede aşılamaz ve devam ederse hukuki olarak da aile birlikteliği önce sarsılır, sonra da
sona erer.

Nitekim bir İslâm alimi bu durumu özlü olarak şu şekilde ifade etmektedir:
“Aile saadeti, karı-koca arasında karşılıklı emniyet (güven) ve samimî muhabbetle
devam eder. Aile hayatında en mühim nokta şudur: “kadının, kocasında kötülük ve
sadakatsizlik gördüğü zaman, onun da kocasının inadına ailevî vazifesi olan sadakat ve
emniyeti bozması halinde, askerîdeki itaatin bozulması gibi, aile hayatı yerle bir olur”.
Bu sebepledir ki, aile, insanın, özellikle de Müslümanların, bir nevi cenneti, küçük bir
dünyası ve sığınağı hükmündedir. Aile saadetinin temelini ve ruhunu, karı-koca arasındaki
karşılıklı güven ve samimî bir muhabbet teşkil etmektedir. Birbirlerine güven içinde olanlar
ancak huzur içinde birlikte yaşayabilirler.

Başta karşılıklı güven olmak üzere, manevi aile bağları, bir cesetteki ruh gibidir. Nasıl
ruh gittiğinde cesed ölüyorsa, manevi bağlardaki zayıflama ve kopmalar da aileleri bitiriyor.
Ailenin istikralı bir şekilde sağlam zeminde sürekliliği bu manevi bağların gücü nispetindedir.
Aile fertlerinin birbirlerine güvenmedikleri durumlarda, sürekli güven temelli sorunlar
yaşanacaktır. Mesela karısının bir başkası ile ilişkisi olduğundan şüphelenen koca, bu güven
eksikliği sebebiyle karısına sürekli ihtiyat ve şüphe ile yaklaşacak, bazen basit davranışlar,
şüpheleri güçlendirecek, güvensizlik neticesinde eşine yönelik takibatlar başlayacak, karısının
mesai arkadaşı ile iş ilişkileri ve görevleri kapsamında yaptığı telefon konuşmaları, hatta
birbirlerine olan hitaplar bile, aile içi tartışmalara, belki de yıkılışlara sebep olabilecektir.
Bu durumda karı-koca arasındaki ilişkiler, aile bütünlüğü içinde değil, manevi bağlar
sarsıldığı için, sürekli birbirlerinin açığını yakalamaya çalışma tarzında ilerleyecektir.
Güçlü manevi bağlarla sarsılmaz bir şekilde kurulan aile ilişkileri çocukların sağlıklı
gelişimi ve eğitimi açısından da son derece önemlidir. Karşılıklı güven ortamında sahici ve
samimi uyumlu ilişkilerin mevcut olduğu bir aile ortamında, sıcak sevgi ve anlayışla büyüyen
çocuklar olgunlaşarak, sağlıklı bir kişilik kazanabileceklerdir. Bu vesileyledir ki, ebeveynlerin çocuklarına güven verici, destekleyici ve hoşgörülü davranmaları, çocuklarının sosyal uyum sağlamaları konusunda ciddi manada yardımcı olabilmektedir.

Çocuklar, annelerine olan samimi ve safi bağlılık ve babalarına olan güçlü güven hissi
sayesinde aile içinde huzura kavuşmaktadırlar. Kendilerini rahat ve güvenli bir aile ortamında
hissedebilen çocuklar, sosyal ve kültürel alanda başarılı olarak, hayatın olumsuzlukları
karşısında çok daha güçlü hale gelmektedir. Birey aile ortamı sayesinde güçlü kişiliğe ve
kimliğe kavuşur. Aile içinde anne ve babanın güveni sarsacak ve aile ilişkilerinde tahripkâr
neticelere sebep olacak şekilde görev ve sorumlulukları yerine getirmemeleri, çocukların
hayatî fonksiyonlarında aksamalara ve problemli bir hayat sürmelerine sebep olabilmektedir.
Evlilikte karşılıklı olarak yaşanan sağlam güven hissi, aile fertlerinin birbirlerine karşı
yabancı kişiler gibi davranmamaları açısından gereklidir. Aralarında güven duygusu azalan ya
da yok olan aile bireyleri, hayatlarını paylaştığı kişiye karşı kendisini yabancı gibi hissetmeye
başlayacaktır. Bu tür anormal aile ilişkileri ile karşılaşan aile bireylerinde hissi ve fiziki
manada birbirlerinden uzaklaşmalar yaşanmaya başlar. Bu tür yaşanılan güven temelli ailevi
sarsıntıların neticesinde çoğu kereler boşanmalar yaşanabilmektedir.

Dünyaya gelmesine vesile olan ve kendisi için en büyük koruyucu melek gibi gördüğü
annesini, sinesine sığındığı güvenlik abidesi hisseden, ondan kendisine yönelik hiçbir zararın
ve kötülüğün gelmeyeceğinden tamamen emin olan çocuğun, diğer kişiler yanında annesine
sımsıkı sarılışının temelinde, ona duyduğu “güven” ve başkalarına karşı “güvensizlik” vardır.
Güven kaybı neticesinde yaşanan aile içi tartışma ve ihtilaflardan en fazla çocuklar
olumsuz yönde etkilenmektedirler. Bu şartlarda çocukların “güven” duygusu ciddi manada
tehdit altına girmektedir. Çocukların sarsılan güven duygusuna bir de ebeveynlerini kaybetme
korkusu eklendiğinde, çocukların sosyal ve psikolojik gelişimi bir kat daha hasar görmektedir.
Çocuklar, yaşadıkları bu güven temelli aile içi sorunlar sebebiyle, rol karmaşası içinde, nasıl
davranacağını bilmeyen sorunlu bir kişilik olarak hayatını sürdürmeye çalışmaktadır.

Anne ve babanın çocuklarına yönelik güven duymaları da, çocukların kişiliklerinin
gelişmesi açısından son derece önemlidir. Çocukları kişiliklerinin oluşumu, şekillenmesi ve
her türlü gelişimi, her şeyden önce kendilerine örnek aldıkları anne babalarının kişiliklerine ve
ilişkilerine bağlıdır. Bu sebeple, anne ve babanın birbirleriyle ilişkileri kadar çocuklarına
yönelik sevgi, saygı, güven ve hoşgörü temelli yaklaşımları, çocuklarına güvendiklerini ortaya
koymaları, onların özgüven içinde kişiliklerini geliştirmeleri mümkün olacaktır.
“Neden böyle davranıyorsun?”, “daha önce gayet iyiydin.”, “bu şekilde bizi mi
kandırıyorsun?”, “sana hiç güvenmiyorum”, “sen bu işi başaramazsın”, “senden ne köy olur
ne de kasaba”, “senden hiçbir halt olmaz” vb. şeklindeki güven zayıflatan şüpheci yaklaşımları ebeveynlerin ergen gençlere güvenmediği mesajını vermektedir. Bu güvensizlik, hem ilişkilerin sorunlu olmasına, hem de kendilerine güvenilmeyen ergenlerin psikolojik
sorunlar yaşamalarına sebep olabilmektedir.

Bu şekilde özgüven zaafı yaşayan gençler, çoğu kereler sorumluluk almaktan
kaçınacaklardır. Hatta aslında çok basit yükümlülüklerin altına girmekten bile imtina edinir
hale gelebileceklerdir.

“Koçum benim, ben sana her şartlarda güveniyorum, sen bu işin üstesinden gelirsin,
senden yamuk olmaz” kabilinsen yapılan hitaplar, kişiliğin pozitif yönde gelişmesine katkı
sağlayabilecektir. Burada, kişiliğin güçlü bir şekilde gelişimine katkı sağlayacak olan manevi
değer güvendir. Bu şekilde özgüveni gelişen müteşebbis ruhlu gençler alacakları sorumluluk
kapsamında hayatta istikrarlı ve süreklilik arz edecek şekilde çok daha başarılı olabilecektir.

Exit mobile version