Medeni insanların en mühim vasıflarından biri, ‘’tahammül’’ kabiliyetlerinin kuvvetli olmasıdır. Nitekim bu mühim vasfa haiz olan medeni kişiler; topluma‘’ her insan küçük bir kâinattır’’ nazarıyla bakarak insanların birbirlerinden farklı fikir ve kanaatlere, inanç ve ideolojilere, yaşam tarzı ve ideallere sahip olabileceğine kani olur. Aksine; insanların kılık kıyafetleri ile uğraşmayı, inanç ve mülahazalarına saldırmayı, kendi ideolojik düşünce ve yaşam tarzlarını diğer insanlara dayatmayı ilkelliğin ve cehaletin büyük bir nişanesi olarak görür.
Son zamanlarda maalesef ki medeni insanların gittikçe azaldığına üzülerek şahit oluyoruz. Zira hemen hemen her gün medeniyetten bihaber, yobaz ve banal mülahazalı, kifayetsiz muhterislerin lakırdılarını işitiyoruz: ‘’türban siyasi bir semboldür’’, ‘’Kur’an hükümleri ile şeriat birbirinden farklıdır’’, ‘’ Ayasofya Cami’nin ibadete açılışı felakettir, zulümdür.’’… İşin tuhaf tarafı, bu sözleri sarf edenlerin insan hak ve hürriyetlerini, demokratlığı, milliliği dillerinden düşürmemeleri … Güler misiniz ağlar mısınız? Kendi tezlerini kimseye fırsat vermeden kendileri çürütüyorlar ya o sebeple ben gülmeyi tercih ediyorum.
Örnekten de anlaşılacağı üzere toplum olarak en büyük ihtiyacımız birbirimize tahammül edebilmek… Nitekim medeni insanın tanımını yaparken bu vasfa atıf yapmıştım. Tabii burada tahammül edebilmekten neyi kastettiğimiz oldukça önemli. Zira toplumumuz tahammül edebilmeyi ‘bir durumu onaylamak veya ondan hoşlanmak’ olarak tanımlıyor. Bu da haliyle bir dizi yanlışı beraberinde getiriyor. O nedenle tahammül edebilmeyi doğru teşhis etmek gerek.
Tahammül; bir duruma, tasvip edilse de edilmese de katlanabilmektir. Yani tahammül; kişinin o durumu onaylaması veya ondan hoşlanması değildir. Mâhâzâ bir durumu herkesin tasvip etmesi, hoşlanması mümkün değildir. Dolayısıyla toplumun huzur ve sulh içinde yaşamasının tek yolu insanların ‘’tahammül edebilme’’ kabiliyetlerini kuvvetlendirmelerinden geçer. Aksi takdirde toplumsal kargaşa vazgeçilmez olur. Böyle bir toplumun ne kendine ne ülkesine ne de insanlığa bir yararı olur.
Ha, son olarak şunu da eklemek isterim; elbette ki tahammül, haddini aşana haddini bildirmemek, cahilin lafügüzaflarına sükût etmek manasına gelmez. Yoksa maazallah atalarımızın şu veciz sözünün ispatına vesile oluruz: ‘’Köpeksiz köy bulmuş, değneksiz gezer…’’ Allah korusun…