THİNK TANKLAR VE İSLÂM ÂLEMİ

Think Tank, Nedir?

    Kelime anlamı olarak think tank; “düşünce kuruluşu” anlamına gelir. Düşünce fabrikası, düşünce üretim merkezleri, Ar-ge (araştırma geliştirme) olarak adlandırıldıkları da olmuştur. Think Tank’lar herhangi bir konuda danışmanlığına başvurulan, uzmanların oluşturduğu kurumlardır. Bu kurumlar sosyal, ekonomik, siyasi, askeri konularda araştırma yapar, görüş geliştirir, politika önerileri ortaya koyarlar.

Avrupa ve Amerika’da faaliyet gösteren Think Tank’lar çoğunlukla doğrudan veya dolaylı olarak devletle beraber hareket ederler. Ve onlar hükümetler, haber alma teşkilatları, ordular, silah üreticileri, şirketler için araştırmalar yapar, politikalar geliştirirler. Yaptıkları çalışmalarla kamuoyu oluşturur, ülkelerin iç veya dış siyasetlerini yönlendirir, hatta dünya siyasetini bile etkiler. Bunlardan mühimlerinin milyar dolarlarla ifade edilen dev bütçeleri vardır. Bazıları 300-500 kişilik profesyonel ekiple çalışırlar.

Tarihi Seyr

Think tank terimi, ilk kez 20. yüzyılın başında, ABD’de (1901-1917) yılları arasında ortaya çıkmıştır. 1950 sonrasında soğuk savaşın başlamasıyla think tanklarda büyük artış olmuş, ABD’de, 1907 ile 1950 yılları arasında sadece iki düzine kadar think tank kurulmuşken 1950 sonrası bu sayı katlanmış ve think tanklar adeta bir endüstri haline dönüşmüştür. Bu think tanklar ABD’ye dünya politikasını yönlendirmede –bilhassa soğuk savaş döneminde Varşova Paktı ile mücadelede – büyük destek sağlamışlardır. 

Soğuk savaş’ın sona ermesiyle birlikte dünyadaki think-tank anlayışı ve algılaması da değişmeye başladı. Think tanklar, 1990’lardan sonra “Yeni Dünya Düzeni” projesi üzerine yoğunlaştılar.

Dünya Genelinde Think Tanklar

Dünyadaki etkin think tankların tamamına yakını ABD’de faaliyet göstermektedir. Think tank kuruluşları ABD’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra hem kendi çıkarlarını hem de Batı’nın çıkarlarını koruma sorumluluğunu kendinde görmesiyle dış politika alanındaki kurumlarını geliştirmesinin ve zenginleştirmesinin bir sonucudur.

Günümüzde dünya genelinde ortalama 5800’e yakın think tank kuruluşu vardır. Sadece ABD’de faaliyet gösteren thik tankların sayısı 1777’dir. Bu kuruluşların 350’si başkent Washington’da faaliyetlerini sürdürmektedir. Bunun yanı sıra ABD’de faaliyet gösteren think tanklar etkinlikleri, bütçeleri, çalışan sayıları gibi kriterler açısından da dünyanın diğer bölgelerindeki think tankların önündedir. 

Bazı istatistiklere göre İngiltere’de 283, Almanya’da 186, Fransa’da 165, Rusya’da 107, Japonya’da 105, Kanada’da 94 think tank, faaliyet göstermektedir. Bu ülkelerde faaliyet gösteren think tanklar bütçeleri, çalışan profilleri, yayınları ve etkinlik dereceleri bakımından da oldukça öndedirler.

Diğer bazı ülkelerde de durum şöyle: Hollanda’da 55, Meksika’da 54, Romanya’da 53, Ukrayna’da 45, Kenya’da 42, Nijerya’da 38, Bangladeş’de 34, Şili’de 36, think tank faaliyet göstermektedir. 

Foreign Affairs dergisinin think tank indeksine göre Türkiye’deki think tank sayısı, 21’dir. Oldukça düşük olan bu rakam, gelişmiş ülkelerdeki think tank sayıları ile kıyaslandığında durumumuzun ne kadar vahim olduğu görülmektedir. Nüfusu çok az veya az gelişmiş ülke görünümü veren ülkelerde dahi think tank sayısı ülkemizden fazladır. (Tafsilat için bkz: Bilal-Karabulut,  Dünyada Ve Türkiye’de Think Tank Kuruluşları: Karşılaştırmalı Bir Analiz. http://www.ataum.gazi.edu.tr/e107_files/sayi7/05-Bilal-Karabulut.pdf

    Think Tanklar, İslâm Âlemi ve Türkiye

    1990 yıllarından sonra think tanklar İslâm Âlemine yöneldiler. İslâm Âleminin komünizm gibi, hatta ondan daha büyük tehlike olduğunu iddia edenler oldu. “Yeni Dünya Düzeni”, BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) gibi projeler ortaya atıldı. Bazı think tank kuruluşları Ortadoğu’daki İslâm ülkelerinin parçalanmasına yönelik projeler geliştirdiler. (Bazı gazete haberlerine göre Ortadoğu’da bölünecek devletler, başta Türkiye olmak üzere, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, İran ve Pakistan. Şu an Sudan, fiilen bölündü.) Bu projelere göre “Toprakları nispeten geniş olan devletler parçalanıp küçültülmeli, birbirleri ile anlaşmazlıklar içine sokulmalı, bu topraklarda yeni kurulan devletler Amerika’ya minnet duymalı ve onun uydusu haline getirilmeli. Bu devletler, aynı zamanda İsrail için tehdit olmaktan çıkarılmalı, hatta İsrail’e yardım edip onunla işbirliğine girmeli.”

    Think tanklar, Türkiye üzerinde özellikle duruyorlar. Çünkü Türkiye’nin Orta Doğu bilhassa İsrail güvenliği için son derece büyük bir ehemmiyeti var. (Bkz: ABD’li ‘Think Tank’ların gündeminde ‘Türkiye’ var. Güngör Uras, Milliyet, 27. 5. 2006). Yıllık 250 milyon dolar bütçesi olduğundan bahsedilen ve CIA ile ortak çalışan en büyük Think tank şirketi Rand 2010 Şubat ayında Türkiye ile ilgili kapsamlı bir rapor yayınladı. 

Neler yapılmalı?

İslâm âleminde acilen sosyal, ekonomik, siyasi araştırmalar yapan, çözümler üreten think tankların kurulması gerekmektedir. Böyle kuruluşlara olan ihtiyaç ma’lumu ilam gibidir.

“Bilgi, kuvvettir.” vecizesi meşhurdur. Batılı ülkelerin dünya hegemonyası, sahip oldukları bilgiden kaynaklanmaktadır. Onların hegemonyasından kurtulup millet ve ümmet olarak temayüz etmemiz ancak sistemli ve uzmanlaşmış bilgi materyaliyle olacaktır.

Millet ve ümmet olarak siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel pek çok sorunlarımız var. Fakat bu sorunların hiç biri çözülemeyecek kadar çetrefil değil. İslâm ülkelerinde kurulabilecek think tanklar, hem kendi ülkelerinin hem de bütün ümmetin sorunlarını ele alabilir ve çözümleyebilirler. İslâm âleminin kıymeti anlaşılamamış büyük beyin gücü, maddi ve manevi pek çok potansiyelleri, dinamikleri var. Think tanklar, kollektif bir beyine (kollektif bir dehaya) dönüşerek bu potansiyelleri ve dinamikleri kuvveden fiile çıkarabilirler.

Bu think tanklar, eğitim, sağlık, fakirlik, tarım, ithalat, ihracat, sanayi, hukuk, ahlak, siyaset, sosyal birlik, beraberlik ve benzeri pek çok konular üzerinde durabilir ve çözümler ortaya üretebilirler. 

Bu think tankların kurulması herkesten önce lider konumundaki insanların vazifesidir. Kitleleri yönlendiren liderlerin, bu think tankların kurulmasına öncülük etmeleri zor bir şey değildir. Aynı zamanda bu onların en acil ve en mühim vazifeleridir. Çünkü onlar ümmetin başına geçmekle büyük bir sorumluluğu (vebali) üstlenmişlerdir. Ümmetin sorunlarıyla ilgilenmez veya çözüm üretmezlerse dünya ve ahirette büyük azablara düçar olabilirler. 

Bununla beraber, think tankların kurulması ve çözümler üretmesinin önünde en büyük engel, yine liderler olacaktır. Âlem-i İslâmda think tankların üstleneceği büyük misyonu kavrayamayan liderler elbette konuya kıymet vermeyeceklerdir. Keza iktidarından başka bir şey düşünmeyen ve iktidarını kaybetmekten korkan baskıcı, bencil liderlerde buna taraftar olmayacaklardır. Tarih boyunca baskıcı liderler halkların bilgilenmesinden daima çekinmişlerdir. Çünkü onların iktidarı, halkın cehaletiyle yürür.

Exit mobile version