Ahit’li Toplum-1

Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde Allah Teâlâ ile insanlar arasındaki ahit ve bu ahde bağlılık konusu, fertlerin manevî sorumluluğu kadar toplumların ahlakî yapısı açısından da büyük önem taşır. Kur’an’da geçen “وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذٖى تَسَاءَلُونَ بِهٖ” ifadesini “adına birbirinizden (haklarınızı) talep ettiğiniz” diye tercüme etmek mümkündür. Cahiliye insanı birbirinden bir şey isteyeceğinde Allah’ın ismini ve akrabalığı öne sürerdi.[1] Kannûcî (ö.1307/1890) “bir şeyi alıp verirken Allah’ın adıyla alır ve verirsiniz” manasını vermiştir.[2] Bir hadiste şöyle buyurulmuştur:

مَنْ أَحَبَّ لِلَّهِ، وَأَبْغَضَ لِلَّهِ، وَأَعْطَى لِلَّهِ، وَمَنَعَ لِلَّهِ فَقَدِ اسْتَكْمَلَ الْإِيمَانَ

“Kim sevdiğinde sevmediğinde, verdiğinde vermediğinde tüm yaptığını Allah için yaparsa imanını kemale erdirmiş olur.”[3]  Herhangi bir toplumda insanlar birbirinden bir şeyle isteyeceklerinde Allah’ın adını kullanıyorlarsa, bunu bırakmamışlarsa Allah’la ahitleri büsbütün bitmemiş demektir. Herhangi bir toplumda insanlar birbirinden hak talep edeceklerinde Allah’ın adını kullanıyor ve Allah’a yemin ederek hak talep ediyorlarsa o toplumun Allah’la olan ahitleri bitmemiş demektir. Herhangi bir toplumda helal haram hassasiyeti bitmemişse Allah ile ahit de bitmemiştir.    Mesela bir kimsenin komşusu, arkadaşı ahbâbı kendisinden bir işe birlikte teşebbüs istediğinde “o iş helal mi” diye sorması devâm etmişse Allah ile ahit bitmemiştir.

Ahde vefa göstermek, Allah katında hem bir kulluk ölçüsüdür hem de içtimâî adaletin ve güvenin teminatıdır. Bir ayette Allah Teâlâ, İsrailoğulları’na hitap ederek geçmişte kendilerine verdiği nimetleri hatırlatmakta ve onları, Allah’a verdikleri sözü tutmaya davet etmektedir: “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.”[4] Bu ayet, ferdî ve içtimâî düzlemde Allah ile yapılan sözleşmeye (ahd) sadık kalmanın ilahî yardım ve bereketin ön şartı olduğunu açıkça ortaya koyar. Ahitli toplum (المجتمع الموفون بعهد الله), Allah ile yaptığı sözleşmeyi sadece ferdî değil, içtimai düzlemde de koruyan toplumdur. Bir ayette özellikle ehli kitap üzerinden şöyle bir ikaz yapılmıştır:

“Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, ‘Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz’ diye söz almıştı. Onlar ise bu sözü arkalarına attılar ve onunla az bir menfaat satın aldılar. Ne kötü bir alışverişti bu!”[5] Bu ayet, ahdi çiğnemenin yol açtığı yozlaşmayı ve güven kaybını gözler önüne serer. Ahitli toplum bilgiyi gizlemeyen, hakkı açıklayan, ahlâkî değerleri menfaat karşılığında pazarlamayan bir toplumdur. Burada “kitap ehli” örneği cihanşümul bir uyarı taşır: Her ümmet, ilahî emaneti açıkça yaşamak ve korumakla yükümlüdür.

“Onlar ki Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler ve ahdi bozmazlar.” ayeti[6] ahitli toplumun temel vasfını özetler. Bu vasıf, ferdî sözleşmelerin ötesinde, toplumun kurucu ahlâkı olarak karşımıza çıkar. Böyle bir toplumda güven duygusu hâkimdir; insanlar birbirine, idarecilere ve kurumlara itimat edebilir. Çünkü her ilişkide Allah ile yapılan ahdin gözetilmesi esastır. Ahde vefa, sözün ve hukuk düzeninin temeli olduğu gibi; ilahî rahmetin, bereketin ve içtimâî istikrarın da anahtarıdır. Bu sebeple Kur’an’da ahdi bozmak sadece bir hukuk ihlali değil, aynı zamanda bir itikat zaafı olarak değerlendirilir. Ahitli toplum, işte bu bilinçle inşa edilir.

Ahitli toplum aynı zamanda ehl-i kitap toplumudur. Ehl-i kitap toplumu derken tarihte kendilerine kitap indirildiği halde gereğini yapmayan, arkalarına atan toplulukları kastetmiyoruz. Tarihteki ehl-i kitap olgusu Kur’an’ın örnek gösterdiği ahitli ve kitaplı toplum modelini anlamamız gölgelememelidir. Kitaplı topluluk Allah ile ahdini bozmamış topluluktur. İki örnek üzerinde kısa bir açıklama getirelim. Kur’an’da kesilip eti yenilebilecek hayvanlarla ilgili müstakil bir sure (En‘âm suresi) inmiştir. Kesilebilecek hayvanları usulüne göre besmele çekmeden kan akıtmadan öldürüp yiyen bir topluluk ehl-i kitâp topluluk olamaz. Yerde yürüyen havada uçan her şeyi yiyebilirim diyen bir topluluk ehl-i kitâp olmaz. Kur’an’da evlenilebilecek kimseler ile evlenilemeyecek kimseler bir surede (Nisâ sûresi) beyan edilmiştir. 18 yaşını geçmiş yetişkin her kadın ve erkek karşılıklı rızaya dayalı olarak istediği zaman birlikte olabilir diyen ve gusül abdestini kabul etmeyen bir topluluk ehl-i kitâp topluluk olamaz. Kitab ve sünnet dinin temelidir. Kitâb Allah’ın bizden istediği kulluk programı, sünnet de bu programın uygulanması ve hayata dökülmesidir. Kitâbın bilgisi emrolunan şeylerle nehy olunan şeylerin, helallerin ve haramların bilgisidir. Kitâbın bilgisi meâllerden değil, ilmihâllerden öğrenilir.

İçtimai mutabakat insanın ürettiği değerlere değil ilahi değerlere dayanmalıdır. İçtimai mutabakat örfe dayanmalıdır. Örf Allah ile mutabakat halindeki toplumun birbiriyle mutabakatıdır. Örf içtimai fıtrattır. “Örfü emret” ayeti (el- A‘râf 7/199) bu fıtratım ilahi bir yanına da işaret eder. Allah’la mutabakat yani ahit, toplumu oluşturan fertlerin birbiriyle mutabakatından önce gelmektedir. Aklın ve maşeri vicdanın kabul ettiği şey örftür. Örf doğal halini kaybetmemiş ve toplu halde yaşayan insanlarda bulunan ilahi kaynaklı meşruiyet mutabakatıdır. Bir toplumun mutabakatı ilahi olandan bağımsız, bireysel tüm tercihlere saygı haline gelmişse Allah ile ahit devam etmemiş demektir.

[1] Ebü’l-Kāsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-Hârizmî Zemahşerî – Thk. Abdürrazzâk el-Mehdî, el-Keşşâf an hakâikı’t-tenzîl ve uyûni’l-ekâvîl (Beyrut: Dâru ihyâi türâsi’l-arabbiy, ts.), 1:462.

[2] Ebu’t-tayyib Muhammed b. Hasan b. Ali b. Lütfullah el-Huseynî el-Buhârî Kannûcî, Fethu’l-beyân fî mekâsıdi’l-kur’ân (Beyrut: el-Mektebetu’l-asriyye, 1992), 3:10.

[3] Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî Ebû Dâvûd – thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd, es-Sünen (Beyrut, t.s.), “Sünne”, 16/4681.

[4] el-Bakara 2/40.

[5] Âl-i İmrân 3/187.

[6] er-Ra‘d 13/20.

Exit mobile version