Toplumdaki ahlâki anlayış, bir süreç içerisinde pragmatizmle ve hodbinlikle yer değiştirdi. Kapitalizm insanlara maddi ve dünyalık çıkarları hedef gösterdi. Ne kadar çok tüketiyorsan o kadar çok gelişmişsin gibi saçma bir anlayışı empoze etti. Kendileri sürekli ve daha çok -ihtiyaç olsun olamasın- üretmeyi savunuyorlar. Ürettiklerini satabilmek içinde her yolu meşru görüyorlar. İnsanları sürekli ve daha çok tüketime teşvik ediyorlar ve bu duruma alıştırdılar. Daha konformist ve lüks bir hayata özendirdiler. Kanaatsizliği ve israfı alışkanlık haline getirdiler. Günümüz insanı her gün binlerce reklamın bombardımanına maruz bırakılıyor. İhtiyaç olsun olamasın alış veriş ve tüketim çılgınlığı alıp başını gidiyor. Tabii bu kişi aynı oranda kazancını da yükseltmesi gerekiyor. Bunun içinde ya daha çok çalışması gerekiyor ya da bir takım gayrimeşru yollara başvurması gerekiyor. Böylece insan daha çok dünyevileşiyor. Zamanla her şeyi dünya oluyor. Aynı düzeyde de insanda ahlâki zaaflar oluşmaya başlıyor. Her şeyi dünya olan insanın ahlâki zaafları da kaçınılmaz oluyor.
Bu ahlâki zafiyet batı toplumlarında belki hep aynıydı bilemiyorum. Ama İslam toplumlarında hiçbir zaman modernist ve kapitalist dönemdeki kadar yüksek olmamıştı. Çünkü toplumda birtakım dengeler söz konusuydu. Çeşitli otoriteler ahlâki yozlaşmaları önleyici sistemler oluşturmuşlardı. Mesela “Âhilik Teşkilatı” gibi. Toplumun sosyal yapısı bu zamanki kadar pragmatist yaklaşımlara müsaade etmiyordu. Ahlaken düşkün insanlar mahalle tarafından dışlanıyordu. Madde ve çıkar şimdiki kadar her şeyin önüne geçmiş değildi. İnsanlar daha kanaatkâr ve tutumluydular. Gösteriş ve bencillik çok görünür değildi. Utanma duygusu daha baskındı. Görsel iletişim araçları olmadığı için ahlâki düşüklükler lokal kalıyor, diğer yerlere sirayet edemiyordu.
Yoksa düşük düzeyde, insanın olduğu her yerde ahlâki zarflarda olur. Çünkü nefis var. Zirâ nefis emmaredir, kötülüğü emreder. İnsan nefsiyle ve ene’siyle imtihan ediliyor.
Günümüzde insanlar ne kadar eğitimli olurlarsa olsunlar ve dindar da olsalar, takva sahibi dahi olsalar da, dünyalık menfaat ve çıkar söz konusu olduğu zaman karakter ve kişilikler ön plana çıkıyor. Bu hemen hemen günümüzde herkes için geçerli gibi bir şey. Öyle durumlarla karşılaşılıyor ki, maalesef o kişi, bu kişi midir diyorsun, şaşırıyorsun…
Diğerkâmlık nerede bulunur acaba? Oysaki Bediüzzaman Hazretleri; “dünyalık menfaat ve çıkarlarda kardeşlerinizi kendi nefsinize tercih ediniz” diyordu. Maalesef günümüz insanı için ne kadar zor bir iş.
Ne mutlu yapabilenlere.
Selam olsun onlara!…