AİLEYİ TAHRİP EDEN ETKENLERDEN BİRİSİ: AİLE İÇİ CİNSEL ŞİDDET SUÇU

Önce aile içi cinsel şiddet kavramının felsefi temeline temas etmek istiyoruz.

Aile içi “cinsel şiddet” kavramının temelinde, cinselliğin bireysel bir temel insan hakkı kabul edilmesi yer almaktadır.

Cinsellik hakkına çok geniş bir serbesti alanı sağlayan felsefi düşüncenin kaynağını modernite, sekülerleşme ve bireycilik teşkil etmektedir.

Modernlikle bireycilik birbirlerini tamamlayan iki kavramdır; modernlik, bireycilik ve bireyselliğin artışını anlatmaktadır. Sekülerleşme de bu iki kavramla dayanışma içindedir.

Modernite, 17. yüzyıl sonrasında Batı Avrupa’da; sosyal, siyasî, iktisadî ve kültürel vb. yönlerden geleneksel toplum ve aile anlayışından temelde farklılaşan, dinî ve ahlâkî değerlerin reddedildiği, yenilikçi, entelektüel, rekabetçi, demokratik, hümanist vb. olduğu yönündeki iddialarla toplum yapısını dönüştüren yenidünya düzeni şeklinde tanımlanmıştır.

Sekülerizm, dinin, toplumsal öneminin, bireysel, toplumsal ve aile hayatındaki etkisinin azalması, toplumsal rol ve kurumların işleyişi, bireysel inanç ve eylemleri daha az etkilemesi anlamına gelmektedir. Aile de dâhil günlük hayat ilişkilerinin İlahî değil, dünyevî temelde tesis edilmesinin ön plana geçmesiyle sekülerlik ortaya çıkmıştır. Bireylerin, aile içi ilişkilerini dini ve ahlaki kurallara göre düzenlemesi kesinlikle reddedilmektedir.

Bireycilik, bireyin ve bireysel olanın dışında kalan aile de dâhil hiç bir şeye öncelik ve üstünlük tanımayan, bireyin önemi ve menfaati üzerinde yoğun bir şekilde vurgu yapan, “toplumun iyiliği”, “aile bütünlüğünün korunması” vb. toplumsal bütünlere atfedilen amaçları reddeden, insan hak ve hürriyetlerinin kaynağını bireyin kendisi kabul eden, her türlü değerin bireylerden kaynaklandığına inanan, Kilisenin toplumcu eğilimine tepki olarak ortaya çıkarak, bireyi toplum ve ailenin önüne geçiren, dinî ve geleneksel değer yargılarına meydan okuyan, bireyin kendi hayatını kendisinin inşa etmesi gerektiğini savunan bir anlayışı ifade eder.

Bireyci anlayışta cinsellik bir haktır. Kişi karşı tarafın rızasına bağlı olarak her türlü cinsel ilişkide bulunabilir.

Bu fikrin hukuki kaynağını, 1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesinde yer alan “Hürriyet, başkalarına zarar vermeden istediğini yapabilmektir” (md. 4) hükmüdür.

Bireyci hak anlayışı, sadece bekâr olarak yaşayanlar için değil, ailede de geçerlidir.

Yani birey aile içinde de cinsellik hakkına sahiptir. Karı kocanın “aile içinde” cinsel ilişkiye girmeleri tarafların rızasına bağlanmıştır.

Eşlerden birinin, ailede diğer eşin rızası olmaksızın cinsel ilişkiye girmesi halinde aile içinde cinsel şiddet fiili gerçekleşmiş olmaktadır.

6284 Sayılı Kanun ve TCK’da Aile İçi Cinsel Şiddet

6284 Sayılı Kanunun 1/2-ç ve 2/1-b, ç, d bendlerinde, “ev içi şiddet” türleri arasında “cinsel şiddet”e de yer verilmiştir.

6284 Sayılı Kanunun bu hükümleri İstanbul Sözleşmesinden aynen alınmıştır (md. 3).

6284 Sayılı Kanunda aile içi cinsel şiddetin ne olduğu tanımlanmamıştır.

Aile içi cinsel şiddetin tanımına TCK’nin 102/2. fıkrasında yer verilmiştir. Bu hükme göre, “fiilin …suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, 12 yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin ‘eşe karşı’ işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır”.

Bu hükme göre, aile içinde eşlerden birinin diğerinin rızası olmaksızın cinsel ilişkide bulunmasının cezası 12 yıldan az olmamak üzere hapis cezasıdır.

Bu hükmün kaynağını teşkil eden felsefi anlayışa göre, cinsellik karı için de koca için de bireysel bir haktır. Bir kişinin aile haricinde bir kişi ile rızası olmaksızın cinsel ilişkide bulunması ile eşlerden birinin diğer eşle rızası olmaksızın cinsel ilişkide bulunması arasında TCK hükümlerinin uygulanması yönünden (şikâyete tabi olmak dışında) hiç bir fark yoktur.

Aile İçi Cinsel Şiddet Suçundaki Çarpık Anlayış

Bizim kültürümüzde, evlilikle kurulan ailenin temel işlevlerinden biri de eşlerin cinsel ilişki ihtiyaçlarının sadece aile içinde giderilmesidir. Bu taleplerin karşılanmasıyla, eşlerin aile dışındaki kişilerle zina yapmalarının önlenmesi amaçlanmaktadır.

Ailedeki bu temel amaç göz ardı edilerek, eşlerin ailede birbirlerine karşı cinsel ilişki taleplerinin, hastalık vb. haklı sebeplerden birisi olmaksızın eşlerden birinin rıza göstermediği hallerde diğer eşin cinsel ilişkide bulunmasının TCK’nun 102/2 kapsamında belirtilen 12 yıl hapis yaptırımına maruz kalmasının, aile kültürümüzle bağdaşırlığı mevcut değildir.

Diğer yandan, eşlerden birinin başkaları ile zina yapması boşanma sebebidir. Bu durumda, aile içi cinsel ilişkide eşlerden birinin rızasına mutlak üstünlük tanınmaktadır. Eşlerden birinin cinsel ilişki yapmak konusunda rızası yok diye diğer eşi cezalandırmak, bu kişiyi cinsel ihtiyacın meşru dairede karşılanması noktasında çaresizliğe mahkûm etmektir.

Ayrıca, rızası olmadığı için eşi ile cinsel ilişkiye giremeyen bir eşin aile dışından birisi ile zina yapması sebebiyle boşanma olması halinde, zina yapan kişi aile içi müşterek mallardan mahrum bırakılmaktadır (TMK. Md. 252).

Bu durumda eşin cinsel ilişki ihtiyacını nasıl gidereceğine dair sorunun makul bir cevabı yoktur. Bu yaptırımla, eş “ya zina yaparak cinsel ilişki ihtiyacını giderdiğin takdirde hukukî yaptırımlara muhatap olursun ya da cinsel ihtiyacını gidermek konusunda eşinin vicdani rızasına razı olursun” seçenekleri ile karşı karşıya bırakılmaktadır.

Böyle bir durum, ailenin yapısına ve insanın tabiatına terstir.

Türk Aile Yapısı

Aile, nikâh muamelesi ile gerçekleştirilen, kadın ve erkek arasında hukuken geçerliliği kabul edilen, ailedeki kişilere muhtelif haklar ve yükümlülükler yükleyen, varsa çocuklara belli bir statünün sağlanmasını hedefleyen hukukî bir ilişkidir.

Aile kurumunda, aile bireylerinin birbirlerine karşı bazı hak ve yükümlülükleri vardır. Bu hak ve yükümlülüklerden bazıları da cinsellikle alakalıdır.

Yukarıda, evlilikle kurulan ailede eşlerden birinin cinsel ihtiyaçlarının karşılanmasının diğer eşin rızasına bağlanması, evlilik kurumunun tabiatı ile uyumlu değildir.

Madem Türk aile kurumunda, eşler için cinsel ilişki ihtiyaçlarının karşılanmasında tek meşru yol eşlerin aile içinde cinsel ihtiyaçların giderilmesidir, o zaman, cinsellik hakkının kullanılması diğer eşin rızasına bağlanamaz.

Bu durumda, ailenin tabiatı gereği, eşlerden birisi, cinsellik benim kişisel hakkımdır diyerek, rıza göstermeksizin diğer eşin cinsellik ihtiyacını gidermesine mani olması, bu kişinin mağdur edilmesidir. Bu vesileyle, ailenin taraflara yüklediği yükümlülüklerden birinin de, eşlerin cinsellik taleplerini karşılamaktır.

Bu konuda İngiltere’de yüksek mahkeme hâkimi Anthony Hayden, şu kararı vermiştir:

Bir erkeğin karısıyla cinsel ilişkiye girmesinden daha bariz bir temel insan hakkı düşünemiyorum”.

Bu kararda, evli bir kişinin eşi ile cinsel ilişkiye girmesinin bir temel insan hakkı olduğu, eşin sağlık vb. haklı sebepler mevcut olmaksızın rıza göstermediği hallerde de cinsel ilişki yapmasının bir “aile içi cinsel şiddet suçunu teşkil etmeyeceği” belirtilmiş olmaktadır.

Bizde de bu kararla uyumlu bir hukuki düzenlemenin yapılmasının, aile yapımızla daha uyumlu olacağı kanaatindeyiz.

Exit mobile version