ALLAH ACİZ KALPLERİ SEVER

Acziyet; elinden bir şey gelmeme, çaresizlik durumudur. Aciz olmaktan bahsederken, insanlar karşısında değil, kula kul olmaktan söz etmiyorum. Allah katında aciz olmaktan söz ediyorum. Nefsi bırakıp ta kul acizliğini kabul ettiğinde, o rahmetin sıcaklığı tecelli eder gönüllere. O’ na el açıp, yürek açıp tüm çaresizliğini iliklerine kadar hissedip dua ettiğinde arşı ala titrer, o duanın Yaradana ulaşma hızını ölçmede bilim çaresiz kalır.

Arada yoldan gecen bir ihtiyara selam ver, tebessüm et, bir çocuğun başını okşa onun yüreğine dokun. Bir sokak hayvanını besle.

Sizinle çok sevdiğim bir kıssayı paylaşmak istiyorum.

Denilir ki Hz. Musa’nın kavmi Hz. Musa’ya derler ki; “Yüce Allah’ı soframıza davet et. O’na yemek ikram etmek istiyoruz.” Hz. Musa (a.s.) kavmine kızar. Der ki; “Bilmiyor musunuz, Yüce Rabbimiz insanlara ait böyle eksikliklerden pak ve uzaktır? Onun için böyle haller düşünülemez. Yüce Allah’ın sizin ekmeğinize yemeğinize ihtiyacı yoktur. Allah yemez, içmez, uyumaz.”

 Ancak kavmi ısrar eder. Daha sonra Hz. Musa Yüce Rabbin vahyine ulaşınca Rabbimiz sordurur:

“Musa, kavminin isteğini neden bana iletmedin? Onlar beni yemeğe çağırdılar.”

 Hz. Musa der ki; “Ya Rabbi, seni tenzih ederim. Senin sıfatlarını biliyorum. Sen böyle şeylerden ( yemekten, su içmekten, uykudan) arınmışsın. Paksın, münezzehsin.”

 Yüce Rabbimiz Hz. Musa’ya buyurur ki; “Kavmin hazırlık yapsın. Cuma günü ben onların davetine karşılık vereceğim.”

 Hz. Musa kavmine döndüğünde bunu onlara söyler. Kavmi müthiş bir hazırlık yapar. Çeşit çeşit yemekler hazırlanır. Her ev yemek getirir. Koyunlar, sığırlar kesilir. Mükellef bir sofra kurulur. Hazırdırlar. Ve Yüce Rabbi beklemektedirler. Ancak gelen giden yoktur.  Sonra akşamüstü, her tarafı dökülen, gariban ve muhtaç olduğu belli olan bir fakir gelir ve “Bu fakire bir lokma” der. Halk ve Hz. Musa derler ki; “Biz, Yüce bir misafir bekliyoruz. Sen bekle, hatta bize su taşı. Sonra seni doyururuz” derler. Beklerler. Gelen giden yok. Kavmi Hz. Musa’yı kınarlar. Fakir de, bir şey yiyemeden yoluna devam edip gider. Ertesi gün Hz. Musa’ya Rabbin emri tecelli eder.

 Hz. Musa der ki; “Ya Rabbi, ben mahcup oldum. Sizin lütfunuz o sofraya tecelli etmedi.” (Hz. Musa Yüce Allah’ın gelmeyeceğini ama lütfunun bir şekilde tecelli edeceğini, oraya bir türlü yansıyacağını biliyordu.)
Yüce Rabbimiz buyurdu; “Musa ben geldim. Ama siz beni doyurmadan gönderdiniz.” Hz. Musa hayret içinde; “Ya Rabbi nasıl olur?” deyince Rabbimiz buyurdu; “O fakir geldi ya ! İşte ben o fakirin yanında idim. Onu doyurmuş olsaydınız bana ikram etmiş olurdunuz. Bilmiyor musunuz? Ben yoksulun, muhtacın, düşmüşün yanındayım. Ona ikram ettiğinizde bana ikram etmiş olursunuz. Ben susamış kulumun yanındayım. Ona su verdiğinizde bana su vermiş olursunuz.” Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak aciz kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz” buyurdu.

Alın size kıssadan hisse… Payımıza ne düştü hep birlikte düşünelim. Geniş bir açıdan ele alırsak;

Kalpleri ancak ALLAH bilir. Kimsenin dış görüşüne, ırkına, cinsiyetine, mezhebine göre hüküm verme. Asla kimseyi hor görme, kırdığın kalpte ALLAH varsa eğer vay haline. Sende olanı, olmayanlarla paylaş, rızkını paylaş, lokmanı paylaş, sevgini paylaş… Sen tokken komşunun aç yatmasına izin verme.

Oturduğun yerden yargı dağıtmayı bırak. Kalpleri ancak O bilir. Takdiri de ancak O nündür. Üstünlük ancak Allah katındadır. Kimseyi hor görme, kibirlenme. Zira kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecek buyurulmuştur.

Velhasıl kelam sevgili dostlar. Dünyamızı da ahiretimizi de iyilik kurtaracak. Aciz bir kalbi kırmaktan, Rabbim hepimizi uzak eylesin. O sıcacık yüreklere dokunmayı, kalplerinde Allah ın zerre merhameti olan kullarından eylesin.

Sağlıkla kalın. “HOŞ” ça kalın.

Exit mobile version