BÜTÜN DÜNYAYA LİDERLİK EDECEK ÖRNEK BİR TOPLUM

Liderlik

Liderlik; bir liderin, başında olduğu insanları ortak hedeflere ulaştırmak için etkilemesi, motive etmesi, yönlendirmesi ve idare etmesi demektir.

Liderlik, dört unsuru gerektirir;

  1. Bir fikir sistemi,
  2. Fikir sistemi etrafında toplanmış, bir araya gelmiş insanlar,
  3. Fikir sistemi doğrultusunda benimsenmiş ortak hedefler, amaçlar,
  4. Fikir sistemi etrafında birleşmiş insanları hedeflerine ulaştırmak için onları koordine eden, yöneten bir lider.

***

Lider, ya bir düşünce sistemini ilk defa ortaya atarak ya da bir fikri benimsemiş gurubun içinden çoğunluğu etkileyerek ortaya çıkar.

Lider, başında olduğu gurubun birlik ve beraberliğini sağlar, aralarında çıkan ihtilafları çözümler. Gurup menfaati için çalışanları ödüllendirir, kurallara aykırı hareket edenleri cezalandırır.

Lider, gurubun hedefe ulaşabilmesi için planlar yapar, planlara göre gurubu örgütler ve onları hedefe yönlendirir. Hedefe doğru yürüme esnasında gurup, engellerle, dâhili ve harici problemlerle karşılaşır. Lider, bu zorlukları aşmada -etrafındakilerin de yardımıyla- çözümler üretir. Problemler çözülmez ve zorluklar aşılamazsa gurup küçülür veya dağılır. Bu durumda liderin liderliği de tehlikeye girebilir. Zorluklar aşılıp hedeflere ulaşıldığı takdirde, lider vazifesini yerine getirmiş demektir.

Liderler Ve Toplum Hayatı

Toplum hayatında liderlerin ve liderliğin büyük bir önemi vardır.

Yönetim bilimi uzmanlarınca lider; “İçinde bulunduğu gurubu, milleti en çok etkileyen kimse” olarak tarif edilir. Bu tarif, Peygamberimiz (s.a.v)’in “İnsanlardan iki sınıf var ki, onlar iyi olduklarında insanlar iyi olurlar, onlar bozulup kötü olduklarında, insanlar da bozulur, kötü olurlar. Onlar, idareciler ve âlimlerdir.”[1] hadisine uygun bir tariftir.

Liderler, başında oldukları insanların dünya ve ahiret saadetine vesile olabilecekleri gibi, onların dünya ve ahiretlerini de mahvedebilirler. Bu yüzden liderliğin sevabı da günahı da bütün insanların sevap ve günahından daha büyüktür.

İslâm’ın ilk ve en büyük lideri Peygamberimiz, Hülefayı Raşidin ve onların izinden giden pek çok lider İslâm âleminin olduğu kadar, insanlık âleminin de saadetine vesile olmuşlardır. Bu konuda Hz. Ömer’den, Selahattin Eyyubi’ye, Gazneli Mahmud’a, Alparslan’a, Fatih’e, Yavuz’a kadar pek çok lideri sayabiliriz.

Osman Gazi’nin 400 çadırla başlatmış olduğu gaza hareketi, 20 milyon km2’den fazla alana yayılmış bir imparatorluğu netice vermişti. Bu imparatorlukta, Müslim veya gayrimüslim bütün insanlar yüzyıllar boyunca huzur içinde yaşadılar. Avrupalıların dünyayı talan ettiği dönemde doğuda ve batıda pek çok mazlum millet, Osmanlı’ya sığınıyor, ondan medet umuyordu. Prusya kralı II. Frederik (1712-1786) Osmanlıyı bir şiirinde şöyle över: “Baskı altında olanların dostu / Mazlumun kırbacı / Şarkın zafere aşina çocukları..”[2]

Fransız bir yazar da şöyle der: “Yirmi muhtelif ırka mensup halk, Süleyman’ın hâkimiyeti altında sızıltısız, gürültüsüz, yaşadılar. Müslüman olmayan köylülerin arazi sahibi olmalarına cevaz (izin) verildi ve buna mukabil onlara bazı mükellefiyetler yükledi. Birçok Hrıstiyanlar vergileri ağır ve adaleti kararsız olan Hrıstiyan ülkelerinden yurtlarını bırakarak Türkiye’ye gelip yerleştiler”.[3]

***

Grigory Petrov, “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabında Snelman adında bir halk öğretmeninin arkadaşlarıyla birlikte bir bataklık ülkesi olan Finlandiya’yı “Beyaz Zambaklar Ülkesi”ne çevirdiğini anlatır.

Snelman benzeri liderler tarihte her zaman olmuştur. Onlar bataklıkları, beyaz zambaklar ormanına dönüştürmüşlerdir. Tabii ki, tarihte ormanları bataklıklara dönüştüren kabiliyetsiz, düşüncesiz, haris liderler de olagelmiştir.

Örneğin, Cengiz, Timur, Hitler, Lenin, Stalin gibi liderler insanlık âlemi için büyük bir felaket olmuştur.

Cengiz Han, Çin hududundan Gürcistan’a bir yılda gelmişti. Bu esnada uğradığı her yerde katliamlar yapmış, her yeri yakıp yıkmıştı. Yalnızca Herat şehrinde bir buçuk milyondan fazla insan katledildi. Cevdet Paşa, Cengiz’in yaptıklarını “katli ibad, nehbu garat, tahribi bilad” yani “İnsanları katletmek, yağma ve talan, beldeleri tahrip etmek” olarak üç maddede özetler.[4]

İttihat ve Terakki komitesinin haris ve maceraperest liderleri koca imparatorluğun mahvolmasına sebep oldular. Enver Paşa, yalnızca Sarıkamış harekâtında 90 bin vatan evladından 60 bininin soğuktan donarak ölmesine sebep olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı’nı çıkaran liderler –başta Hitler- 50 milyon insanın öldürülmesine ve felaketlere sebep oldular. Keza komünist liderlerden Lenin ve Stalin yüzünden 30 milyon insan komünizm adına katledildi.

Hulâsa; kimi liderler insanlık âlemine huzur ve saadet, kimileri de felaket ve yıkım getirmişlerdir.

Umarız Allah rahmetiyle ileride bizim ve insanlık âleminin, saadetine vesile olacak liderleri gönderir.

Bütün Dünyaya Örnek Bir Toplum

Ümmet-i Muhammed’in en büyük vazifelerinden biri insanlık âlemine hayatın her alanında öncülük, rehberlik yapmaktır. Ümmet bu şerefli vazifeyi tarihin pek çok devrinde ifa etmiştir. Ama 200 yıl boyunca bu vazife kesintiye uğramıştır. Şöyle ki:

Peygamberimiz, 40 yaşında peygamberliğini ilan etmiş, karşılaştığı bütün olumsuz, zor şartlara rağmen 23 sene gibi kısa bir zamanda cahiliye dönemi Araplarını hayatın her alanında ıslah ederek bütün insanlık âlemine örnek, Asrı Saadet insanları haline getirmiştir. Kur’ân onları “Sizler, insanlık âlemi için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” (Al-i İmran, 110) diyerek över.

İbn Abbas (r.a)’ın ayetteki “sizler” ifadesini, hem sahabelere hem de ümmete nisbet ettiği rivayet edilmiştir.

Bu ayette “ümmet” kelimesini sahabeye nisbet edersek sahabenin ümmet için örnek olduğunu, eğer “Ümmet-i Muhammed”e nisbet edersek, Ümmet-i Muhammed’in bütün insanlık âlemine örnek olduğunu anlarız. Dolayısıyla sahabelerin ümmete, ümmetin ise insanlık âlemine örnek, öncü olduğunu (olması gerektiğini) söyleyebiliriz. Hakikaten de sahabe toplumunu örnek alan ümmet, tarihin en büyük devletlerini, kültür ve medeniyetini kurarak yüzyıllar boyunca bu vazifeyi ifa etti, bütün dünya milletlerine örnek oldu.[5]

Ümmetin insanlık âlemine öncü rehber olmasında ümmetin başını çeken adaletli hükümdarların, ilimde derinleşmiş âlimlerin, salih evliyaların büyük rolü olmuştur. Onlar, Kur’ân ve sünnete ittiba ederek ümmeti yönlendirmişler, ümmetin dünya ve ahiret saadetini kazanmalarına vesile olmuşlardır.

Fakat iki yüzyıla yakın bir zamandır ümmet –bazı istisnalar haricinde- kendisine dünya çapında öncü olacak liderlerini kaybetmiş ve bu yüzden insanlık âlemine öncü, rehber olmaktan uzak düşmüştür. Hatta insanlık âlemine öncü, rehber olması gereken ümmet, Batılı yaşam tarzını kendisine örnek kabul edecek bir duruma gelmiş, 1400 yıllık mazisinde olmayan şeyler vuku bulmuştur.

Pakistanlı şair Muhammed İkbal Müslümanların 20. Yüzyıldaki durumuna isyan ederek şöyle der:

Müslüman, dalgaların önünde sürüklenmek ve insanlık kervanının ardında kuyruk olmak için yaratılmamıştır. Cemiyete, medeniyete ve insanlığa yön vermek için dünyaya gelmiştir. İnsanlığa yol gösteren, beşeriyete güç veren odur. Çünkü o, büyük bir davanın adamıdır. Ve gerçek ilmin sahibidir. Dünyanın gidişatından ve harekâtından o mes’uldür. Başkalarına özenmek, başkalarının izini takip etmek ona yaraşmaz. Onun vazifesi yön vermek, kumandanlık yapmak, lider olmak, irşad etmek, iyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamaktır.

Eğer zaman büsbütün kötüleşir, cemiyet isyan duygularıyla kabarır ve doğru yoldan saparsa, müslümanın vazifesi silahları bırakıp zamana teslim olmak, zamana uymak değildir. Bu durum karşısında Müslümanın vazifesi Allah’ın hükmü tecelli edinceye kadar kötülüklerle yılmadan mücadele etmektir. Tarifi imkânsız güçlükler ve zorluklar karşısında yılmak, kaza ve kadere sığınmak, zayıf ve bayağı kişilerin harcıdır. Gerçek Müslüman Allah’ın üstün kazası ve değişmeyen kaderidir.[6]

***

Bugün ümmet içinden çıkarak eski zamanlarda olduğu gibi yeniden ümmeti insanlık âleminin önüne geçirecek liderlere büyük ihtiyaç vardır. Bir milyarın üzerindeki İslâm Âlemi kendisini içinde bulunduğu felaketlerden kurtaracak liderin/liderlerin yokluğundan muzdariptir. Onlar kendilerini iç ihtilaflardan, yoksulluktan, iktisadi kaygılardan ve Batının baskılarından kurtaracak Mehdi’yi (veya Mehdileri) beklemektedirler.

 

[1] Kenz’ül Ummal, c, 10, s, 191, hn, 29007. (Ebu Nuaym, Hilyetül Evliya.)

[2] Vehbi Vakkasoğlu, Osmanlı İnsanı, Nesil y, 2006, s, 149.

[3] Fairfax Downey, Kanuni Sultan Süleyman, Kültür Bakanlığı y, İst, 1975. S, 99.

[4] Bkz; Cevdet Paşa, Kısası Enbiya, Bedir y, İst, 1994, c, 2, s, 394, 395, 400, 594.

[5] Avrupa devletlerinin Osmanlıyı örnek almasıyla ilgili bilgiler için bkz: Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken y, 1983, c, 8, s, 367 vd. Ayrıca bkz: Sigrid Hunke, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi, Bedir y. s, 291 vd.

[6] Ali el-Hasan en-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, Hikmet yy, 1986, s, 19.

Exit mobile version