EBLEH ÇÖREĞİ DEĞİL MÜRŞİD TATLISI İSTERİZ

İnsanoğlu olarak, ‘ürettiğimiz bahanelerin ardına sığınarak yan gelip yatma acizliğine’  karşı koyma iradesini çoğu zaman gösteremiyoruz.  

Belki de nedeni; bahane üretmenin mücadele etmekten daha kolay olmasıdır.

Bir örnekle sözü açmak isterim.

İman ettiğimiz hayat ile yaşadığımız hayat arasındaki uçurumu fark ettiğimizde veyahut nefisle iblisin bizi parmağında oynattığını hissettiğimizde; şapkamızı öne koyup düşünmek yerine kendimizi nasıl aklayacağımızın çarelerini üretmeye çalışırız.

Aslında bu yönelişimizin altında ‘düşünme becerimizi ekarte ettiğimiz hakikati’ de yatmıyor değil…

Zira düşünme becerisini kullandığımızda niyetimizin ne olduğunu anımsayarak akıbetimizin de nasıl olacağını tahayyül edebiliriz. Bunun için müneccim olmamıza gerek yok. 

Gerçi bu niyetimizin akıbetinde bizi bekleyen bir mükâfat da yok değil. 

Lezzetli mi lezzetli ebleh çöreği…

Bir kâse pişmanlık unu…

Bir bardak gözyaşı suyu…

Bir kaşık ahmaklık yağı…

Bir tutam hüsran otu…

300 derecede ısıtılmış bedel fırını…

Ve nihayetinde gelen ebleh çöreğinin müstahak yanık kokusu…

Vallahi, şekil a da görüldüğü gibi ancak düşünme becerisini ekarte eden biri mücadele etmek yerine kendini aklamanın çarelerini üretmeye çalışır, vesselam…

Allah muhafaza!

Peki, ilk başvurduğumuz çare nedir? 

Evvelinde de ifade ettiğim gibi kendi ellerimizle ürettiğimiz bitmek bilmeyen bahanelerimizi ileri sürmek…

Hatta bu bahanelerin önde gelenlerinde biri de şu- ki sıklıkla başvurduğumuza inanıyorum-:

‘’ Abi Mürşid-i Kamil vardı da biz mi dizinin dibinden ayrılmadık. Ne yapalım bu devir de böyle. Allah’a inan da nasıl inanırsan inan. Baksana onlarca’ izim’ insanları ezip kendine köle yapıyor. Sen en azından onlardan değilsin. Allah’a olan imanının seni onlardan ayırır, cennetine kabul eder. Sen onlara göre evliyasın be,  şükretsene haline. Tamam, yani namazdır, nefisle cihattır eyvallah da her zaman da olmuyor. Arada bir kaçamak da yapacaksın. İnsansın sonuçta. Ne demişler beşer şaşar. Hem sen Peygamber misin be mübarek! Ayrıca senin kalbin pir u pak. Kaç kişi kaldı kalbi temiz. Bu kalp temizliği seni uçurur, cennete kabule yeter de artar bile. Kendini kasma. Rahat ol ki kurtul. Unutmak ki Allah’a inanıyorsan üstünsün. Bir kere giyilen taç bir daha yere düşmez. Senin karnen pekiyi ile verildi. Hadi bunlar bir yana; ne çabuk unuttun bu dünyanın senin için yaratıldığını… Senin için yaratılan bu dünya da var olan nimetlerden istifade etmemek bir defa Allah’ın bile gücüne gider. Tüm dünya senin bunu unutma! Bak işte inandığın yolda yürüyorsun üzülme, keyfine bak aga…’’

Bahaneye gel bahaneye…

Bundan alası Şam’da kayısı…

Allah aşkına; günümüzde Mürşid-i kâmillerin olmadığı kanaatinin doğurduğu serzenişten varılan yere bakın. Aman Ya Rabbi, sen bizi muhafaza eyle! 

Maazallah Adamı dinden bile çıkarır bu bahane.

Hâlbuki bahane üretmek yerine Üstad Nabi’ye kulak vererek mücadele etmemiz gerekir.

Ne diyor Üstad:

‘’Mürşid-i kâmil olunca nâ-yâb

Sana mürşid yetişir şimdi kitab’’

( Kamil olan Mürşid artık bulunmayınca o zaman sana mürşid olarak kitap yeter)

Ya Rabbi, nefis-şeytan ittifakının kem telkinlerine aldanmaktan bizleri koru!

Ya Rabbi, dünyadır nihayetinde… Aldansak veya hâlihazırda aldanıyor olsak da kapına geri dönüp eşiğine yüz sürme şerefine bizleri nail eyle. 

Ya Rabbi, nasıl ki büyük anamızla büyük babamız Âdem ile Hava (Hz.) yasak meyveyi yiyip cennetten sürgün edildikten sonra mürşid tatlısını yiyerek tekrar cennete döndüyse; ne olur bize de o tatlıdan yedirip cennetine kabul eyle.

Âmin…

Exit mobile version