EĞİTİM SİSTEMİMİZİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ(V)

Önceki yazılarımızda eğitimde öncü olarak kabul edilen ülkelerden Finlandiya’daki öğrencilerin elde ettiği başarının arkasındaki öne çıkan dört ana faktörden üçüne kısaca değinmiştik. Bunlar geleneksel okul yaşamı, kültürel olarak öğretmenlik mesleğine bakış ve hizmet içi öğretmen eğitimiydi. Şimdi projeksiyonumuzu başarının arkasındaki dördüncü faktör olan öğretmen yetiştirme programına çevireceğiz. Eğitim sistemimizdeki sorunların ve çözüm önerilerindeki madde sayısı diğer yazımızdaki sayı numarasının devamı niteliğindedir.

 9) Öğretmen Yetiştirme Programı:

 Öğretmen yetiştirme programları esasında program uzmanlarının derinlemesine tahlil edebilecekleri sayfalar dolusu yazım gerektiren bir konu. Fakat kısa da olsa bazı değerlendirmelerde bulunmakta fayda var. Öğretmen yetiştirme programları ağırlıklı olarak üniversitede eğitim fakültelerindeki okutulan lisans programlarını esas almaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı ile üniversitelerin programları farklı olsa da Talim ve Terbiye Kurulunca yayımlanan okullardaki ders programlarının öğretmen yetiştirme programı içerisinde de değerlendirilmesi gerekir. Üniversitelerimizde okullarımızda okutulan derslerin programları inceletilmelidir. Ders programlarına hâkim olmak öğretmenin yetiştirilmesinde ve yetiştirmesinde, mesleğini layıkıyla yapmasında önemli bir faktördür. Okullarımızda gördüğümüz önemli bir aksaklık ders programlarının öğretmenlerimiz tarafından yeterince irdelenmediğidir. Yaptığımız toplantılarda öğretmen arkadaşlarımızın bizlere sorun olarak belirttikleri öğretim programlarından ziyade ders kitaplarının içeriği, ders saatlerinin azlığı, fazlalığı, okullarının fiziki durumları, ders araç-gereçleri gibi konuların olmasıdır. Oysa öğretmenlerimizin daha çok ders programlardaki kazanımlar, amaçlar, öğrenme alanları, alt öğrenme alanları, ünite konuları, temalar ve ölçme, değerlendirme ile ilgili bölümlerin öğrencilerimizin duyuşsal, bilişsel ve psikomotor becerilerine uygun olup olmadığı sorularını sormaları gerekirdi. Zira ders planı ve ders kitaplarından ziyade öğretmen için asıl kaynak öğretim programlarıdır. Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu İzleme Değerlendirme Başkanlığının 2020 yılında yapmış olduğu öğretim programlarını değerlendirme raporu aslında öğretim programlarının yeterince irdelenmediği savımızı doğrular niteliktedir. Araştırmanın temel amacında, 2018-2019 eğitim ve öğretim yılından itibaren tüm sınıf düzeylerinde uygulamaya konulan ilköğretim kademesinde 16, ortaöğretim kademesinde 15 olmak üzere toplam 31 dersin öğretim programının araştırılması vardır. 12 ilde resmî okullarda görev yapan ve ilgili öğretim programları değerlendirilen 25.006 öğretmenin görüşüne başvurulmuştur.[1] Sizleri 361 sayfa olarak hazırlanan bu rapordaki istatistiki bilgilere boğacak değilim. Arzu eden eğitimcilerimiz bakanlığımızın ilgili sayfasında bunu daha detaylı bir şekilde inceleyebilirler. Ancak şunu ifade etmemiz gerekirse raporda tüm dersler için programla ilgili tespit olan hususlar daha çok içerikten ziyade programı etkileyen dış unsurlardan oluşmaktadır. Misal Beden Eğitimi ve Oyun Dersi Öğretim Programı ile ilgili öğretmenlerimizin yaptığı değerlendirme bölümünün sonuç kısmı şöyle:

 “Öğretmenlerin tüm maddelere yönelik olumsuz görüş örnekleri incelendiğinde öğretmenlerin genel bir değerlendirmede bulunduğu ya da örneklerini kazanım bazında gerekçeli sundukları görülmektedir. Olumsuz görüşler incelendiğinde öğretmenlerin doğrudan öğretim programı ile ilgili sundukları görüşlerin az olduğu, programın eğitim durumları ögesi kapsamında öğrenciyi etkileme gücüne sahip olan resmî öğretim programı dışındaki değişkenlere sıklıkla değindikleri görülmektedir. Eğitim ve öğretim sürecinin bütünsel olarak ele alınması gerekliliği dikkate alındığında fiziksel donanımların yetersizliği noktasında öğretmenlerin özellikle spor salonu, materyal eksikliği konularını programın diğer temel ögelerine yönelik hususlardan daha fazla vurguladıkları söylenebilir. Sonuç olarak öğretmenlerin Beden Eğitimi ve Oyun Dersi Öğretim Programı’na yönelik görüşlerinin genel anlamda olumlu olduğu yani öğretim programını açık, anlaşılır, uygulanabilir, programın sınırlılıklarını net ve bütünsel yapısını uygun buldukları ancak programdan kazanım çıkarma veya programa kazanım ekleme yapılmasına ilişkin görüşlere daha az katıldıkları söylenebilir.”

Eğitimcilerimizin özellikle ders programının içeriği ile ilgili bir hizmet içine ihtiyaçlarının olduğu anlaşılmaktadır. Öğretmenlerimizin programlardaki kazanımların uygun olup olmadığını ya da yeni kazanımlar ekleyebilecek bir yeterliliğe sahip olmalarını sağlayabildiğimiz takdirde daha iyi eğitilmiş öğrenciler yetiştirmiş olacağız.

 10) Kimliği olmayan okul binaları:

 Bundan yarım asır önce her ilimizin kendisine has bazı mimari özellikleri vardı. Binalar, köprüler, camiler, pazar yerleri bir farklılık arz ederdi. Oysa şimdi evlerimiz, alış- veriş merkezlerimiz, yaşam tarzlarımız, yemeklerimiz, giyimlerimiz, müziğimiz hatta kaldırım taşlarımız bile hep aynı. Eskiden farklı şehirler görmenin heyecanını yaşardım. Bugün o hissiyatımdan eser yok.  Alış-veriş merkezleri, rezidanslı binalar, yükselen gökdelenler huzur vermiyor bana. Estetikten uzak, kibrit kutusu gibi yükselen binalar midemi bulandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Gittiğim şehirlerde kendimi tabiatın kucağına yahut da tarihi mekânlara atmamın sebebi hep bu bulantı hali. Kafesi andıran ucube evler şehrin dokusunu bozmakla kalmayıp insanın yapısını da bozmaktadır. Winston Churchill’in daha ikinci dünya savaşı sıralarında söylediği, “Biz binaları biçimlendiriyoruz, sonra onlarda bizi biçimlendiriyor.” Sözüne nörologların, sosyologların, psikologların söyleyecek bir şeyleri olmalı. Doğru düzgün havayı soluklayamadığımız, güneşi göremediğimiz peşi sıra ve üst üste dizilmiş, yeşilden uzak, komşuluk ilişkilerinin olmadığı bu evlerin ruhsal yapımızda nasıl yaralar açtığının henüz farkında değiliz. Metropol şehirlerde kaybolan, yalnızlığın pençesine düşen, kimliğinden uzaklaşan yığınla insan, bir duman gibi dağılıp gitmekteler.  Şehirler bir milletin karakteridir oysa. Çarpık bir şehrin armağanı çarpık insanlardır. Modernite değerlerin külleşmesi demek değildir. New York’ da, Chicago’da, Londra’da,  Floransa’da, Dubai’de, Roma’da ve diğer önemli şehirlerde modern mimariyle klasik mimarinin iç içe olduğunu görüyoruz. Bizimde geçmişte övünülecek tarzda eserlerimiz yok değildi. Selçuklu da inşa edilen külliyeleri, camileri, türbeleri ve diğer eserleri Anadolu irfanının kendine has birer kimliğidir.  Osmanlı’da, Sultanahmet Camisini,  Selimiye Camisini, Topkapı Sarayını, Galata Kulesini, hamamları, kervansarayları, köprüleri, sebilleri, türbeleri, şadırvanları ve medreseleri Türk-İslam mimarisinin en güzel örnekleri olarak kabul edebiliriz. Ancak amacım geçmişimizin iftiharla dolu eserlerini anlatmaktan çok binalarımızın karakterimize; karakterimizin de binalarımıza nasıl yansıdığını gösterebilmektir. Savaş meydanlarına has, yıkık- dökük, estetikten uzak mekânlar aslında bize o yerin insan profilinin resmini çizer. İnsan ve mimari yapı üzerine müstakil bir yazı yazılsa yeridir. Ancak biz bu kadarıyla yetinelim.

 Okul binalarımızı insan karakterinden, özel de ise öğrenci başarısından bağımsız düşünemeyiz. Öğrenme ve öğretme sürecine uygun olan binalar inşa edilmelidir. Ülkemizde özel okulların açılma şartları, derslikleri tavan ve taban özellikleri, merdiven genişliği, pencereleri, laboratuvarları, kapıları,  öğretmen odaları, idareci, büro ve arşiv odaları, çok amaçlı salonu, kütüphanesi, kantini, spor salonu, bahçe ve tuvaletlerine kadar her bir bölüm ilgili mevzuatlarında ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Devlete bağlı resmi okul binalarımızda da bazı mevzuat değişiklikleriyle birlikte belirli bir standardizasyon yakalanmış durumda. Bugün Millî Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği baz alınarak Yatırımlar ve Tesisler Dairesi Başkanlığının belirlemiş olduğu Tip projelere göre okullarımız yapılmış olmakla birlikte bazı eksikliklerimizin olduğunu söylememiz gerekir. Birkaç soruna ve çözüm önerilerimize bakalım:

a)Binaların kimliğini: Bazı yerlerde okul binaları Osmanlı/Selçuklu mimarisi örnek alınarak yapılmış olsa da yeterli değildir. Deprem ülkesi olarak okul binalarımızın tek katlı ya da en fazla iki katlı yapılması gerekir. Böyle binalar hem öğrencilerin tehlike anında çabucak tahliye olmasını sağlar, hem de nöbetçi öğretmenlerimizin işini kolaylaştırır.

b)Binaların fiziki yapısı: Bitmiş binaların tabanında, tavanında, elektrik ve su tesisatlarında, ısınma sisteminde vb. bölümlerinde bazı sorunların görülmesi gerekli hassasiyetin gösterilmediğinin bir işaretidir. Binaların yapım sürecinden bitim aşamasına kadar kontrol ve denetimlerinin düzenli bir şekilde yapılması gerekir.

c) Binaların zamanında bitirilmesi: Bina yapımının ya da onarımının bazen okulların eğitim-öğretimi yılı içinde yapılmasından dolayı öğrencilerimizin sıkıntılar yaşadığı, eğitimlerini başka okullarda yapmak zorunda kaldıkları bilinen bir vakıa. O nedenle yatırım programına alınan okul binalarının belirlenen takvim yılı içerisinde onaylanarak gereği için milli eğitim müdürlüklerine gönderilmesi gerekir.

d)Binaların çok yönlü olmaması: Okullarımızda dersliklerin haricinde spor salonu, çocukların üstlerini değişebileceği spor odaları, müsamere salonu, çok amaçlı salon, laboratuvar, kütüphane, mescit, teknoloji sınıfları, revir, kantin, yemekhane gibi birimlerin olması çocuklarımızın çok yönlü yetişmesini sağlar. Bazı okullarımızda ne yazık ki daha fazla derslik için yukarıda zikrettiğimiz bölümler feda edilebilmektedir. Yalnız feda edilenin sadece okulun müştemilatı olmadığını ah bir anlayabilsek…

 e)Estetik kaygı: Okul binalarında güvenliği üst düzeyde tuttuktan sonra konforlu oluşuna, eğitim standartlarına uygun olarak yapılmasına dikkat edilmesi gerekir. Labirent şeklinde koridorlar, gelişi güzel dizilmiş sınıflar, sınıfları bölen kolanlar, estetikten yoksun duvarlar, odalar hâsılı beton kütlesinden başka bir şey ifade etmeyen binalar içimizi her geçen gün daha da acıtmakta.

f)Sıcak su tesisatının yeterli olmaması: Bazı okullarımızın tuvalet ve lavabolarında sıcak su tesisatı bulunmamaktadır. Bu da özellikle kışın çocuklarımız için önemli bir sağlık sorunu. Lokman Hekimin özetle dediği gibi sıcak su ölümden gayri her şeye iyi gelir.

g)Okulun müştemilatı: Okulun bahçeleri öğrencilerin rahatça hareket edebileceği, koşup oynayabileceği kadar geniş olmalıdır. Bahçe içerisinde otopark alanı, öğretmenlerin oturabileceği kamelyalar, öğrencilerin oynayacağı basketbol, voleybol sahaları gibi vesaire bölümlerin yapılması gerekmektedir.

h)Renk deyip geçmeyin: Bazı okullarımızın iç ve dış boya seçimlerinin doğru yapıldığını söyleyemeyiz. Renkler insanların ruh sağlığına etki ettiğine göre boya seçilirken canlı renkler tercih edilmelidir.

ı)Okulun yerleşkesi: Binalar mümkün olduğu kadar ısı ve ışık alacak şekilde dizayn edilmeli, ayrıca çocukların zararlı alışkanlıkları edinebilme ihtimali olan yerlere yapılmamalıdır.

i) Binalarda ses yalıtımının yeterli olmaması: Binalar yapılırken akustik konforuna dikkat edilmelidir. Koridorda öğrencilerin, sınıfta ise öğretmenin sesi yankılanmamalı, konuşulanlar iyi anlaşılmalıdır. Bitişik sınıflar birbirlerinin seslerini duymamalıdırlar. Yetkin mühendislerimiz tarafından sesin kaç desibelde olması ince hesaplarla yapılmalı, binanın tavan, taban ve duvarlarında ses yutucu malzemeler kullanılmalıdır.

j)Engelli öğrencilerin durumları dikkate alınmalı: Binanın giriş kısmında rampa olmalıdır. Asansör yoksa binanın dışında dersliklere ulaştıracak engelli asansör bu da mümkün değilse engelli erişimini sağlayan taşıma ve iletme sistemi olmalıdır.

k) İhata duvarı: Duvarın olmaması hem mahremiyetin ihlali hem de önemli bir güvenlik sorunu olarak karşımıza çıkar. Okullarımızda yaşanan bazı olumsuzluklar bu durumdan kaynaklanmaktadır.

l)Yangınlara karşı binanın yapısındaki eksiklikler: İkinci çıkış kapısı, yangın merdiveni, yangın algılama/uyarı sistemleri ve yangın tüpleri olmayan okullarımıza/kurumlarımıza bunların acilen yapılması gerekir.

m) Okulun elbisesi olmalı: Niçin böyle bir başlık koyduğumu sorabilirsiniz. Bana göre okulun elbisesi ağaçlardır. Yeşilin olmadığı bir okulda doğa ve içinde yaşayan canlıların sevgisini veremeyiz.

Devam edecek

[1] Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu İzleme Değerlendirme Başkanlığı, Öğretim programlarını değerlendirme raporu, 2020 yılı,

Exit mobile version