Farklı Olma Çabası

Farklı olma isteğiyle yoğrulmuş bir çağda yaşıyoruz. Benzer ya da bambaşka işlerle meşgul olsak da, sanki hepimizin ortak noktası bu; Farklı görünmek, farklı hissettirmek, farklı yaşamak.

Bir şeyin bütününe hâkim olabilecekken, birçok şeyin azına tutunmaya çalışıyoruz. Elimizde çokça parça var ama hiçbirini tamamlayamıyoruz.

Ne içinde bulunduğumuz alana aidiyet hissediyoruz, ne de bulunduğumuz yerde derinleşmek istiyoruz. Belki modern dünyanın bize dayattığı yönsüzlükten, belki de neyi neden yaptığımızı bilememekten…

“Ben farklıyım! Güçlüyüm! Çok şey biliyorum!” deme arzusunun peşinden koşuyoruz.

Her şeyden çeşit çeşit parçalar alıyoruz heybemize. Heybemiz, bilgi kırıntıları, yarım kalmış beceriler, hayranlık uyandıran hayat parçalarıyla dolup taşıyor.

Sonra bir gün durup baktığımızda, elimizdekilerin bir bütün oluşturmadığını fark ediyoruz.

Evet, parçalar güzel fakat birbiriyle uyumsuz. Tablo tamamlanmıyor.

Zihnimizde tek bir görüntü bile belirmiyor, sadece koca bir karmaşa, düğüm olmuş düşünceler…

Güçlü olmak, birçok konuda fikir sahibi olmak, herkesten farklı olabilmek, elbette değerli nitelikler.

Ancak bunlara ulaşmak için kendimizden, zamanın akışından ve yaşadığımız anlardan vazgeçmeye değer mi?

Değmez, çünkü güzel şeyler bir anda olmaz. Zaman alır, olgunlaşır.

Siz adım adım ilerlerken, o güzellikler de yolunu yapar. En beklemediğiniz anda karşınıza çıkar, hazır olduğunuzda görünür hale gelir.

Bu yüzden en iyisi olmaya çalışırken benliğimizi kaybetmeyelim, acele edip ânı kaçırmayalım.

Her işe önce kendimizi tanımakla başlayalım. Ne istediğimizi, neyi neden istediğimizi sorgulayalım. Çünkü kendimizi tanımadan hiçbir şey tam olmuyor.

Biz bu kısmı es geçtiğimiz için her şey bir anda olsun istiyoruz ama olmuyor. Her neyle meşgulsen, o anın hakkını ver.

Zorlukların, çıkmazların, engebeli yolların bile. Çünkü her adımın ardında bir güzellik saklı.

Ve her güzelliğin ardında, bir öncekinden daha zorlu bir yol.

Bir gün bu dünyadan göçüp gittiğimizde, ardımızda iz bırakalım isteriz. Öyle bir iz ki, bize ait, bizi hatırlatan… Ardımızda iz bırakmak dileğiyle…

Bâkî muhabbetle.

Görsel: Solitary Tree – Caspar David Friedrich (1822)

 

Exit mobile version