FİNANS KAPİTALİ ANLAMAK – ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

dav

Konuya ilişkin ilk yazımızda, 17. yüzyıl Avrupa merkezli sanayi devriminin sömürgecilik, kölelik ve sosyal hayatta meydana getirdiği değişimi tartıştık. İkincisinde, II. Dünya savaşı sonrası kurulan yeni dünya düzeni ve idamesi için muhafız rolü verilen kurumlarının neler olduğunu gördük. 

Şimdi adı geçen kurumlardan, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (DW) ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO)’ne verilen rolleri anlamaya çalışalım.

Adı geçen kurumların misyon ve hedefleri incelendiğinde, oldukça gerekli ve anlamlı oldukları söyleyebiliriz. Ancak birçok ülke tarafından çokta samimi görülmüyor.

IMF’nin görev alanı önceki yazımızda açıklanmıştı ancak özetleyecek olursak; IMF, dış ticarette yaşanan aksaklıkların çözümü noktasında WTO ile birlikte üye ülke faaliyetlerini sürekli gözlemekte ve gerektiğinde müdahale edebilmektedir. Bu müdahaleler dış ticarette açık veya fazlası veren ülke fark etmeksizin uygulanabilmektedir.

Özellikle açık veren ülkelerin finansman sorununda ilk başvurulan kurum olmuştur. Söz konusu kredilerin, IMF nezdinde önceden taahhüt edilen SDR (IMF’nin para birimidir diyebiliriz) tutarına göre sağlanmaktadır. 

Türkiye’nin IMF serüveni 1947 yılında başladı. Bu sayede Birleşmiş Milletlere üye ülkelerle serbest ticaretin ciddi oranda arttı. Kapitalist dünyada daha fazla görünür olmaya başladı. Türkiye’nin IMF ile 1960-2000 arasında kırk civarı kredi ve gözden geçirme anlaşması imzalandığı görülür. Türkiye’nin de bu çerçevede sıklıkla krediye başvurduğu görülür. Türkiye 1961 yılından itibaren 33 milyar SDR kadar kredi kullanmış ve borçlarını tamamını 2012 ve 2013 yıllarında ödemiştir.

WB ise başta çevre, sürdürülebilirlik, yaşam kalitesinin artırılması ve kadın istihdamı onlarca projeye finansman sağlamaktadır. Yürütülen projelerin ayrıntısına girilmeyecek ancak isteyen okur https://www.worldbank.org/tr/country/turkey web adresini ziyaret edebilir.

WTO, ülkelerin dış ticaret ilişkilerini düzenleyen, anlaşmazlıkları karara bağlayan ve bu bağlamda yaptırım gücü olan bir kurumdur. 1947 Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) olarak başlamış, 1 Ocak 1995 tarihinde Dünya Ticaret Örgütü olarak bugünkü yapısına kavuşmuştur. Evet bu kurumun da ticari anlaşmazlıkların çözümünde yaptırım gücü bulunmaktadır.

Buraya kadar anılan üç kurumun görev alanlarına ilişkin bilgiler vermeye çalıştık. Anlaşıldığı gibi bu kurumların kuralları var ve üye ülkelerden bunlara uymalarını bekliyor. Tersine davranışları ise cezalandırabiliyor.

Bu kurumların faaliyetlerine verilen tepkiyi anlamak için yeni dünya düzeninin toplumların sosyolojik yapılarını nasıl dönüştürdüğünü de anlamak uygun olacak.

Savaş sonrası imparatorlukların yerini ulus devletler almaya başlamıştır. Ulus devletlerin kuruluş felsefesi bağımsızlık söylemi etrafında şekillenmektedir. Bu yolla mensuplarının heyecanlarını canlı tutmakta ve buradan beslenmektedir. Kullanılan bağımsızlık enstrümanlardan birsi de ekonomik bağımsızlıktır.  Ekonomik bağımsızlık dışındaki argümanlar bizim konumuzun dışında olduğundan burada tartışılmayacak.

Burada ekonomik bağımsızlığı, ulusal para birimi, ulusal para ve maliye politikası sac ayağı ekseninde tartışmayı planlıyoruz. Bu üç unsura dışarıdan yapılan her müdahale ulusal bağımsızlığa müdahale olarak algılanıp ani ve sert tepkiler verilebilmektedir.

Sonuç olarak bir taraftan yeni dünya düzeninin örgütleri ve onların dayattığı kurallar, diğer taraftan bu devletlerin bu dayatmalara karşı gösterdiği refleksleri.

Bize göre anılan kurumların algılanma biçimlerini bu beklentiler şekillendiriyor.

Peki tepkilerimizde haklı mıyız? 

Ekonomik bağımsızlık nasıl tesis edilmeli?

Neleri doğru yaptık, neleri yapmadık?

Bu konuyu da bir sonraki yazımıza bırakalım. 

Kalın sağlıcakla. 

Exit mobile version