Şu sıralar zaman yaşam ve imtihanın gerektirdikleri ruhumuzda biriktirdiklerine şimdilerde bedel istiyor.
Bizi nasihat etmeye mecbur kılıyor.
Toplumun verdiği sorumlulukların dışına çıkmak ve yenilince tekrar geriye dönmek her zaman zorluyor insanı. Bu nedenle geçmişi aramak ve sorgulamak her defasında geriye gidildiğinde umduğumuz gibi olmadığı ve hiçbir şeyin değişmediğini görmek bizi hüsrana uğratıyor.
Peki, o zaman hangi rolü kabulleneceğiz?
Baskı toplumunun ve sistemlerin dayattıklarını mı yoksa pes etme duygusundan sıyrılan yenilgilerle kayıplarla ve eseflerle elde edilen bir tecrübe ganimeti sahibi olma imtiyazı içinde olan birisi olmayı mı kabul edeceğiz?
İlk olarak söylenecek şey; dayatılan rollerin uzun ömürlü olmadığını ve günün birinde yıkılarak gittiğini yaşımız yeterli ya da olmasın az çok yaşadıklarımızla ve her birimiz yeteri kadar deneyimle biliyoruz. Bu kısım da yapılanlar her defasında denense de hep içinde bir boşluk kalıyor istenilen sonuca kısa veya uzun bir zaman dilimde asla ulaşılmıyor. Ne yaparsanız yapın yeni olan ve içini örf ve adetlerle doldurulamayan her bir fikir akım ve denen her bir yenilik günün sonunda yenilgiye uğruyor.
Yenilgilerden elde edilen tecrübelerde ise durum biraz farklı, konusu dile getirilen bilgi, bize göre bu parlak hazine sahibi olan kişinin eliyle başkalarına ulaşmak ve yerleşmek arzu eder bu bir histir aklınız buna anlam veremez ve daima başkalarına ulaşmayı her zaman arzu eder ve sürekli eskilere ait farklılığının yaşanması ve insanlığa parlak bir yol gösterme isteği içerisindedirler.
Bilgi ve deneyimini kuşaklara aktarmayanalar:
Onlar yeteri kadar imkâna sahip olsalar da, daima ve değişmez bir sonuç olarak; insansız bir erdemin ve köklerinden kopmanın basit ve alelade sığlığıyla karşılaşırlar. Paylaşmanın ve birlikte yaşamanın verdiği tadı güçsüz, yalnız ve yapayalnız ruhlarında asla tadamazlar.
Karşılıksız ve kaçınılmaz olan inanmak duygusunun kurnaz ama bir o kadarda içtenlik dolu olduğunu düşünerek; hiçbir zaman hüznün ve kederin etkisi altında kalmadan yeni günün sunduğu tekliflere kulak vermeli insan, söylenmiş ve elde edilmiş tüm tecrübelerle, acı dolu hüzünlerle iyice saçmalamaktan kaçınarak bilindik değişmeye, başkalaşmaya ruhumuzu kendine inanmaya zorlamalıyız.
Kötü haberlerin tellalı gibi çırpınarak felaketle sonuçlanabilecek, kederlerden ve hüzünlerden kaynaklanan, kıpırdamayan hayat damarlarımızın daha önce hiç bu kadar olmadığı bir kayıpla tükenmesine izin vermemeliyiz.
Bu yüzden tek ölçü, birikimlerimizi paylaşmak, edindiğimiz pırlanta tecrübeleri insanlığa aktarmak olacaktır.