ŞEN OLASIN ÜRGÜP

Anadolu’muzun birbirinden güzel şehirlerinin bilinmeyen / az bilinen güzelliklerini anlattığımız şehir hikâyeleri yolculuğumuz
devam ediyor. Bu seferki durağımız farklı coğrafi yapısı, tarihi dokusu, birbirinden ilginç efsaneleri ve hikâyeleri ile Anadolu’nun
şirin ilçesi Ürgüp.


Ürgüp’ün de içerisinde yer aldığı Kapadokya bölgesi, doğanın yazıp çizdiği ve bize bahşettiği büyülü bir masaldır adeta. Doğanın
ve tarihin dünyada en güzel bütünleştiği yerlerden biridir. Kapadokya’yı Türkiye’nin en popüler yerlerinden biri haline getiren
sıra dışı kaya oluşumları, milyonlarca yıl önce başlayan jeolojik bir süreçten sonra ortaya çıkmıştır. Eski volkanik patlamalar
bölgeyi ‘tüf’ ile örtmüş, akarsuların ve rüzgârın doğal erozyonu ile Peribacaları oluşmuştur. Tarihi süreçte, insanlar da, bu
peribacalarının içlerine konutlar, kiliseler oymuş ve fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık güzellikteki medeniyetlerin izlerini
günümüze taşımıştır.

Mazisi çok eski çağlara dayanan Ürgüp, yumuşak arazi yapısının düşmanlardan korunmaya imkan sağlaması nedeniyle stratejik
değer kazanmış ve paylaşılamayan bir bölge olmuştur. Ürgüp ve havalisinin, geçmişte çok zengin, hareketli ve renkli hayat
sürmüş olduğu, tarihi kayıtlar ve canlı örneklerle sabittir.


Ürgüp yöresi, coğrafi özelliği ile, insanlar üzerinde mistik bir hal yarattığından, bu hayatı tercih edenlerin mekânı haline gelmiş, “
ahir hayatı” hayal edenlerin, ölümden sonraki hayata hazırlanmak için tercih ettikleri inziva köşeleri olmuştur. 

İngiliz gezgin Hamilton; “Kelimeler, bu olağan üstü yerin görüntüsünü tasvir etmeye yeterli değildir” diyerek, hayranlığını belirtir
bu bölgeye.


Dünyadaki en ilginç yer oluşumlarından biri olarak kabul edilen bu peribacalarını görmek için, her yıl birçok ülkeden milyonlarca
turist bu bölgeye gelir. Dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen ve UNESCO’nun Dünya Kültür Miras listesinde yer alan
bölgede, irili ufaklı binlerce peribacası bulunur.


Kapadokya’nın meşhur peri bacaları ve kaya oluşumlarının olağanüstü manzarası, gerçekten büyülü ve gizemli havası ile her
hikâyeye ortam sağlar. Buraların doğaüstü varlıklar tarafından yapılmasından tutun da, uzaylı hikâyelerine kadar binlerce efsane
dolanır! inanırsanız…

Bu görkemli kayaların ardındaki bir efsaneye haydi beraber bakalım!


Nevşehir-Ürgüp yolunda bulunan, iki büyük ve bir küçük peribacasından oluşan, her yıl yaklaşık 2 milyon turistin ziyaret ettiği
‘Üç Güzeller’ Kapadokya’nın adeta simgesi haline gelmiştir. Bölgede, en çok fotoğrafı çekilen peribacası olma özelliğini taşıyan
‘Üç Güzeller’ aynı zamanda dilden dile dolaşan efsanesiyle de dikkat çeker.


Anne-Baba ve çocuktan oluşan, çekirdek bir aileyi temsil ettiğine inanılan bu üç peribacası, efsanelere konu olmuş ve derinden
etkileyen hikâyesi ile insanları kendine çekmeyi başarmıştır.

İşte sizler için… Üç Güzeller Efsanesi…


Rivayet odur ki Kapadokya da Kral’ın kızı bir Çobana sevdalanır. Kralın bu olaydan haberi olunca kızını odasına kapatır ve
kimseyle görüştürmez. Ancak her ne kadar engellemeye çalışmışsa da kız bir şekilde yolunu bulup gizlice çobana kaçar ve
evlenirler.


Aradan geçen uzun yıllar sonunda çift, çocuklarının da olması sebebiyle Kralın, kendilerini affedeceğini umarak yıllar önce
kaçtıkları yere şimdi kendi rızalarıyla af dilemek için dönerler.


Fakat, umulanın aksine, karşılaştıkları manzara hiç de hoş değildir! Kralın öfkesi o kadar zalimcedir ki hemen askerlerini kızı,
damadı ve torununun üzerine sürer. Bu dehşet verici durum karşısında artık kaçmaları imkânsız bir hal alınca prenses; ‘Allah’ım,
bir mucizeni göster, bizi bu eziyetten kurtar’ şeklinde yakarışta bulunur. Prensesin sesinin Allah tarafından duyulduğuna inanılan
Üç Güzeller efsanesinde, prenses, çoban ve çocukları birer taşa çevrilir. Efsaneye göre en önde duranın çoban, arada duranın
çocuk, en arkada duranın da prenses olduğuna inanılmaktadır.


Öyledir ki uzun zamandan beri Üç Güzeller adıyla anılan bu peri bacaları bizlere kadar aktarılan acı hikayesi ile ve de aileyi
kutsallaştıran bir direnişe sahne olmasıyla birçok çocuk sahibi olamayan ailenin uğrak yeri olmuştur. Efsanenin etkisiyle mi yoksa
içten yapılan bir duanın vuku bulmasıyla mıdır bilinmez ama birçok kişinin de evlat sahibi olduğu kulaktan kulağa yayılmaktadır.


Tüm yurtta sembol olmuş bir de türküsü vardır Ürgüp’ün… “Şen olasın Ürgüp” / ‘’Cemalım’’


Hemşehrilerinin heykelini dikecek kadar çok sevdikleri Refik Başaran’ın meşhur türküsü…


Al kanlar içinde kalan Cemal’in ve Şerife’nin hüzünlü hikâyesi…  


Şen olmak; sadece bir temenni, bir dilektir o nağmelerde…


Türkü, öldürülen Cemal’e, karısı Şerife tarafından yakılmıştır. Şerife, 90 yıldan fazla yaşamış, 30 Kasım 1993 tarihinde vefat
etmiştir. 14-15 yaşlarında Cemal’le evlenmiş, mutlu geçen birkaç yılı Cemal’in öldürülmesiyle sona ermiş, bu hadiseden sonra bir
oğlu ile ortada kalmıştır. Cemal’in öldürülme hadisesi ise şöyledir: Ürgüp’ün Karlık köyünün varlıklı bir ailesinden olan Cemal,
kalleşlikle öldürülür. Herkesçe sevilip sayılan Cemal’in ölümüne yanmayan kalmaz. Eşi Şerife acılarını yaktığı ağıtla hafifletmeye
çalışır. Yetim kalan oğlu Mustafa da, birkaç yıl sonra hasat zamanı bir atın tepmesi sonucu ölmüştür.


Bu acılı kadın, bu türkünün her çalınışında gözünden iplik iplik yaşlar akıtmış, Cemal’i bir türlü unutamamıştır.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu ne güzel ifade etmiş bir gerçeği…
Şairim, Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, Ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam, Şairliğimden utanırım.
Şairim, Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum,
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim, Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm…
İşte bir Ürgüp türküsü yine yaşatıyor ayrılığı, acıyı, sevdayı…


İç Anadolu’nun ilgi çekici bu şirin ilçesi Ürgüp’ün herhangi bir sokağına döndüğünüzde, bir anda karşınıza eski yaşamdan izler
çıkıverir. Haydi bu küçük yerleşim yerini biraz daha inceleyerek ve biraz da turistik bilgi vererek videomuzu bitirelim.


Küçük bir ilçe olmasından dolayı Ürgüp’ü bir günde gezebilirsiniz; ancak tarihî yapıyı anlamak ve araştırmak öyle bir günde
bitecek gibi durmuyor! Sık sık karşınıza detaycı ve gezmeyi seven Asyalı turistlerin çıkacağını da bilin. Ne mutlu bizlere ki
buraya kafile kafile abone gibi sürekli geliyorlar.


Yer altı şehrinden çıktıktan sonra, Temenni Tepesi’nden Ürgüp’ü seyretmeyi unutmayın. Tepenin yokuşlu yollarından aşağıya
indiğinizde kendinizi 2000’li yılların başında yayınlanan Asmalı Konak dizisinin çekildiği Yunak Evler sokağında bulabilirsiniz.
Öyle aç karnada gezmek olmaz tabi! Bölgenin en meşhur yemeği, testi kebabını illa ki tadın! Masanıza gelen testinin tabağınızda
kırılmasıyla yemeğinizi sıcacık, “fırından yeni çıktı” tabirine uygun bir şekilde afiyetle yiyebilirsiniz. “Dolaz” dedikleri, un
helvası diye adlandırabileceğimiz, tadı çok farklı ve güzel olan tatlıyı da mutlaka denemenizi tavsiye ederiz.


Onlarca çeşit kuruyemişin, kuru meyvenin ve çok leziz ürünlerin yer aldığı dükkânları da ziyaret etmelisiniz. Bu ürünlerin başında
bölgenin iddialı ürünü, kendi sütüyle kavrulmuş kabak çekirdeği geliyor. Henüz güneş görmemiş kabak çekirdeklerini, odun
fırınlarında kavurarak satan bu dükkânlarda, ateş her daim yanıyor. Belki görüntüsü hoşunuza gitmeyebilir ancak tadının sizi alıp
götüreceğinden emin olabilirsiniz.


İşte tüm bu lezzetler, doğa harikası güzellikler Ürgüp’de sizleri bekliyor…

Exit mobile version