SEVDİKLERİNİ TOPRAĞA EKENLER

1914 yılında İkinci Cihan Savaşı başlamıştır. Tarih boyunca Akdeniz’in sıcak sularına
inmeyi düşleyen Rusya’ya yeni bir fırsat doğmuştur. Anadolu yer yer işgal edilirken
Ruslar da doğrudan Anadolu’ya girmeye başlamıştır. Türk Ordusunun büyük bir bölümü
kışın şiddetiyle Sarıkamış dağlarında donmuştur. Halkta Erzurum’u savunma gücü
kalmamıştır artık. Erzurum kurtuluşu Göç’te aramıştır.
Erzurum’un mert Dadaşları can ve namuslarını kurtarmanın derdine düşmüşlerdir.
Bir yanda yakıp yıkan Rus ordusu, bir diğer tarafta ise ağır kış şartları… Erzurum halkının
bu iki ezeli düşmana karşı bir tercih yapmaları gerekiyordu.
Ve Rus askerinin imansız ellerinde can vermektense ağır kış şartlarına göğüs gerecek ve
mücadeleyi sürdüreceklerdi.
Yanlarına yalnızca ihtiyaçları kadarını alarak yola düşerler fakat kolay olmayacaktır bu
mecburi göç…
İmkansızlıklar yaşam mücadelesi veren Erzurumlular için bir can pazarına dönmüştür.
Öyle ki kundaktaki ki yavrusunu bırakmak zorunda kalan analar, açıktan takatsiz kalıp
can verenler…

O yıllar Dr. Osman Ari’nin kalemi şöyle tasvir eder: “On altı Şubat 1916… Çöktü
Erzurum’un üstüne işgal denen karartı. Erzurum’a girdi Moskof askeri, onların
himayelerinde Ermeni komitecileri, Ermeni birlikleri…. Hani Erzurum müstahkemdi,
zaptedilmez şehirdi? Hani bütün Anadolu bu serhat şehrine güvenirdi? Hani tabyalar yol
vermezdi kurda kuşa, düşman akınları kırılırdı burda… Yollar göz yolu, ağlamaklı insan
dolu. Kimi atlı kimi yaya, kiminin gücü yetmiyor adım atmaya… Kağnılar, yayalar,
arabalar. Şehirde kaldı hastalar bir de fukaralar. Boşaldı bir gecede şehir encamını tek
bir Allah bilir.
Bu yüzden kış kıyamet demeden tutmuş yolu, muhacir olmuş gidiyor Erzurumlu.. Bu
gidişi değil bir çekiliştir. Sonra, kan pahasına, can pahasına, yeni bir güçle atılıp ileri,
düşmanı kovmak, düşmanı boğmak, yurdu kurtarmak için bir gün dönecektir bu
gidenlerin hepsi…”.
Bu göçle Erzurum’u terk eden, sevdiklerini toprağa ekerek gidenler acılarını yüreğe
gömerler.
Kafileler içinden o gün bir ağıt yükselir göğe doğru.. Yanık bir sesin tatlı nağmeleri çifte
minarelerle, saat kulesi ile Yakutiye ile kucaklaşır sonra Erzurum ovasına yayılır da
yayılır… Ağıtı tek kişi değil, sanki göç kafilesi birlikte okur. O göç’ün acı ızdırabı ile doğan
bu türkü bu gün ayni tazeliği ile yaşıyor ve kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Göç-Göç Oldu
türküsü bir kaç şekilde söylenmektedir.

GÖÇ GÖÇ OLDU
Göç göç oldu, göçler yola dizildi
Uyku geldi, ela gözler süzüldü

Şimdi bildim, elim yardan üzüldü
Ağam nerden aşar, yolu yaylanın

Doldur doldur nargilemi tazele
Sarardı gül benzim döndü gazele
Tut elimden indir beni mezara
At üstüme avuç avuç toprağı

Sevgilerimle…

Exit mobile version