Yüksek İhtisas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sunguroğlu, bağımlılıkla mücadeleyi ‘topyekûn bir savaş’ olarak nitelendirirken, ebeveynlere, öğretmenlere ve tüm topluma düşen sorumluluğu anlattı.
Yüksek İhtisas Üniversitesi Rektörü ve Klinik Biyokimya Uzmanı Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, uzun yıllara dayanan bilimsel birikimini bağımlılıkla mücadele, gençlerde bilinç oluşturma ve sağlıklı yaşam kültürünü yaygınlaştırma projelerinde kullanıyor. Bilimin ışığında topluma rehberlik etmeyi amaçlayan Prof. Dr. Sunguroğlu ile bağımlılık türlerinden gençlerdeki artış sebeplerine, teknoloji bağımlılığından stres yönetimine kadar uzanan çok özel bir röportaj verdi.
“Bağımlılığın Her Türüyle Mücadele Etmek Zorundayız”
Yüksek İhtisas Üniversitesi olarak bağımlılıkla mücadele konusunda yürüttüğünüz çalışmalar ve farkındalık faaliyetlerinizle başlayalım. Bu çalışmalar daha çok hangi alanlara odaklanıyor?
Prof. Dr. Sunguroğlu: Öncelikle üniversitemizi onurlandırdığınız ve bu önemli konuya dikkat çektiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Bağımlılığın çok çeşidi var: Alkol bağımlılığı, madde bağımlılığı, tütün bağımlılığı ve tütün mamulleri (sigara, puro, nargile gibi). Aynı zamanda davranışsal bağımlılıklar da var; kumar bağımlılığı ve maalesef son zamanlarda herkesi etkisi altına alan internet bağımlılığı ya da teknoloji bağımlılığı diyoruz. Bunlar da gençlerde ve çocuklarda çok ciddi sorun yaratacak boyuta geldi.
Bağımlılığın her türüyle ayrı ayrı mücadele etmek gerekiyor. Biz üniversiteler olarak, yalnızca öğrencilerimizi akademik anlamda donatmakla yükümlü değiliz; aynı zamanda topluma karşı da önemli sorumluluklarımız var. Bu anlayışla, bağımlılıkla mücadeleyi hem kurum içi hem de toplum düzeyinde iki yönlü bir görev olarak görüyoruz.
“Üniversitelerin asli görevi yalnızca bilgi üretmek değil, aynı zamanda toplumsal bilinci güçlendirmektir.”
Geçen yıl “Ankara Bağımlılığa Hayır Diyor Festivali” gibi büyük bir farkındalık günü düzenledik, binlerce kişi katıldı. Ayrıca, arzu eden üniversitelere, liselere, sivil toplum örgütlerine ve kurumlara gönüllü olarak paneller düzenliyoruz. Dört hocadan oluşan bir ekiple gidip madde, alkol, internet/teknoloji ve tütün bağımlılıklarını ayrı ayrı anlatıyoruz.
Amacımız: Toplumda bir farkındalık oluşturmak. Çünkü bağımlılık dediğimiz olay bir kuyu gibi; o kuyuya düştükten sonra çıkarmak çok zor. O kuyuya düşmeden, gençleri ve çocukları korumak lazım. Yapılan araştırmalara göre, madde bağımlılarının yaklaşık dörtte üçü (%73) 20 yaş ve altında başlamış. Bu, Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençliğini yok etmeye yönelik toplumsal bir olaydır.
“85 Milyon Polisle Değil, Topyekûn Savaşla Başarabiliriz”
Bağımlılıkla mücadele sadece tıbbi değil, tamamen toplumsal bir mesele haline de gelmeye başladı. Peki sizce gençlerde bu eğilimin artmasının başlıca sebepleri neler olabilir?
Prof. Dr. Sunguroğlu: Eğitim çok önemli. Burada kimlere görev düşüyor? Seksen beş milyon vatandaşın başına seksen beş milyon polis dikemeyiz. Bu bir topyekûn mücadele. Hepimizin içinde bulunmamız gereken bir savaş. Birlikte savaşmak zorundayız:
- Anne babaları eğitmeliyiz; çocuğuna sahip çıkmayı öğretmemiz lazım.
- Abiler, ablalar kardeşlerine, komşular birbirlerinin çocuklarına sahip çıkacak.
- Öğretmenler öğrencilerine, İmamlar cemaatine sahip çıkacak.
- Hekimler, takım kaptanları, antrenörler takımlarına rol model olacak.
- Yurt müdürleri yurdunda kalan çocuklarla birebir ilgilenecek, mesai doldurup gitmeyecek.
Biz gittiğimiz her yerde gençlere, önce kardeşlerine, sonra arkadaşlarına sahip çıkın diyoruz. Çünkü o kuyuya düşmeden farkındalık oluşturmak zorundayız. Düştükten sonra tedavisi çok zor. Birçok kurumun başarı oranı maalesef %3’lerde, %5’lerde.
Teknoloji Bağımlılığı ve Stresle Baş Etme Yolları
Teknoloji ve sosyal medya bağımlılığı günümüzde klasik madde bağımlılığı kadar riskli. Bu konuda üniversite gençliğinde gözlemlediğiniz riskler neler?
Prof. Dr. Sunguroğlu: Hekim olarak söyleyeyim, teknoloji bağımlılığı öncelikle zamanımızı çalıyor. Kişi farkına bile varmadan saatler geçirebiliyor. Gözlerimizi bozuyor, omurga yapımızı, duruşumuzu, vücut şeklimizi bozuyor. Bunlar işin tıbbi yönü.
Ayrıca ruh sağlığımızı da bozuyor. Saçma sapan şeylerle ilgilenince kafamız karışıyor, mental yapımız zedeleniyor. Toplum sağlığını da bozuyor. Sosyal medya aracılığıyla başlayan iletişimler zamanla birtakım yasa ve ahlak dışı ilişkilere yol açabiliyor.
“Halbuki teknoloji korkunç bir kaynak. Dünyanın bütün bilgisi önünüze geliyor. Ama maalesef, lise ve üniversite gençleri sadece haberleşmede, chatleşmede ve abuk subuk sitelerde zaman harcamakla kullanıyor.”
Teknoloji bağımlılığı ve madde bağımlılığı arasındaki bir de stres ilişkisi var aslında. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Sunguroğlu: Stres, aslında yalnızca çağımızın değil, her çağın hastalığıdır. Önemli olan stresin tamamen ortadan kaldırılması değil; stresle baş etmeyi öğrenmek ve bunu bir yaşam becerisine dönüştürmektir.
Bu konuda kapsamlı panel programları hazırladık. Etkinliklerde; stresle baş etmeyi öğretmeyi, sağlıklı ve dengeli beslenmenin önemini ve en az bunlar kadar hayati olan düzenli egzersiz yapmanın gerekliliğini anlatıyoruz. Hareket etmeyen bir insanın sağlıklı olması mümkün değildir.
Son Mesaj: Sadece Tek Bir Kelime Var: “HAYIR!”
Peki değerli rektörüm, son olarak topluma ve gençlere bağımlılıkla mücadeleyle ilgili hangi mesajı vermek istersiniz?
Prof. Dr. Sunguroğlu: Bağımlılıkla mücadele etmek için çok pratik bir yol var: Çocuklarımıza, öğrencilerimize, kardeşlerimize, komşularımıza, arkadaşlarımıza “Hayır” demeyi öğreteceğiz. Ahlak anlayışımıza, tecrübemize aykırı bir şeyse, “hocaya ayıp olur, arkadaşıma ayıp olur” demeyeceksiniz.
Özellikle delikanlılık çağlarında “Niye kullanmıyorsun? Delikanlı adam içer, sen süt çocuğu musun?” gibi dışlamalar olabiliyor. “Ben annemin şerefle kuzusu olurum, senin kölen olmaktansa!” demeyi öğreteceğiz. Konferanslarımın sonunda öğrencilerle birlikte ayağa kalkıyor ve hep birlikte “HAYIR!” diye bağırtıyorum, bilinçaltına yerleşsin diye.
Prof. Dr. Sunguroğlu: Birincisi, bu bir topyekûn savaş. Bu işi sadece devletten ve emniyetten beklemeyip, anneler, babalar, abiler, ablalar, öğretmenler olarak hepimiz bu savaşın içine aktif olarak gireceğiz. İkincisi, kalbine ve beynine yerleşecek şekilde Hayır demeyi öğreteceğiz. Farkındalık oluşturacağız.
























