TECESSÜS (GİZLİ KUSURLARI ARAŞTIRMA)

Tecessüs; insanların gizli kusurlarını araştırmak demektir. Kur’ân’da “Casusluk yapmayınız! (Birbirinizin gizli kusurlarını araştırmayınız!)” (Hucurat, 12) ayetiyle tecessüs, haram kılınmıştır.

İbn Ömer (r.a), şöyle der:

Bir gün Resulullah (s.a.v), minbere çıktı ve yüksek bir sesle şöyle nida etti: “Ey diliyle iman edip kalbine iman girmemiş kimseler topluluğu! Müslümanlara eziyet etmeyiniz! Onların gizli kusurlarını araştı­rıp durmayınız! Çünkü her kim Müslüman kardeşinin gizli kusurlarını araştırırsa Allah da onun gizli kusurlarını araştırır. Allah, kimin ayıbını araştırırsa o kimseyi evinde (bile olsa) kepaze eder.”[1]

İbn Abbas (r.a), Rasûlullah (a.s.v)’den şöyle rivayet etmiştir:

“Kim mümin kardeşinin gizli kusurunu örterse Allah da kıyamet gününde onun gizli kusurlarını örter. Kim Müslüman kardeşinin gizli kusurunu ifşa eder, açıklarsa Allah da onun gizli kusurlarını ortaya çıkarır, hatta onu kendi evi içinde rezil eder.”[2]

Ebu Said El-Hudri (r.a), Rasûlullah asv’den şöyle rivayet etmiştir:

“Mümin bir kimse kardeşinin bir kötülüğünü görüp de onu örter, gizlerse muhakkak Allah, bu amelinden dolayı onu cennete girdirir”.[3]

Sahabelerden Mikdâm b. Ma’dîkerb (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) Mikdam’ın omzuna vurdu ve şöyle buyurdu: “Ey Mikdamcık! İdareci veya (idarecilere) kâtip veya casus olmadan ölürsen felaha erdin, kurtuldun demektir.”[4]

Muaviye (r.a), Peygamber sav’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Eğer sen Müslümanların gizli kusurlarını araştırırsan onları ifsad etmiş olursun veya nerdeyse ifsat etmiş olursun.”[5]

Sahabeden Hezal adlı şahsın bir akrabası, ona zina ettiğini söyledi. Hezal da ona Peygamberimize gidip söylemesini emretti. O şahıs Peygamberimize geldi itiraf etti ve recmedildi. Peygamberimiz Hezal’a “Sen bu işi elbisenle (örter gibi) örtseydin senin için daha hayırlı olurdu.” buyurdu. (Onun bu işi açığa çıkarmasından hoşlanmadı.)[6]

Sahabeden Ukbe b. Amir’in kâtibi Ebu Heysem şöyle demiştir:

Ben Ukbe b. Amir (r.a)’e “Bizim içki içen komşularımız var, ben onları yakalamaları için polis çağıracağım.” dedim. Ukbe, bana: “Böyle yapma! Onlara nasihat et, tehdid et!” dedi. Ben de “Ben, onları nehyettim, fakat vazgeçmediler. Ben onları yakalamaları için polis çağıracağım.” dedim. Ukbe, bana: “Yazık sana! Böyle yapma! Ben, Resulallah (s.a.v)’in “Kim gizli bir kusuru örterse kabre diri diri gömülmüş kız çocuğunu hayata kavuşturmuş gibi olur.” dediğini işittim.” dedi.[7]

Hz. Ömer, hilafeti döneminde gece sokaklarda gezerken bir evden şarkı sesi duydu ve duvardan atlayarak içeriye girdi. Adamın içki içtiğini, yanında da şarkıcı cariyesini gördü. Adama ayıplayıcı sözler söyleyince adam şöyle dedi: “Ey Ömer, acele etme! Ben bir hata işlemişsem sen üç hata işledin. Allah, “Gizli kusurları araştırmayın.” (Hucurat, 12) dediği halde, sen araştırdın. Allah, “Evlere kapılarından girin.” (Bakara, 189) dediği halde, sen duvardan atladın. Allah, “Bir eve izin isteyip selam vermeden girmeyin.” (Nur. 27) dediği halde sen izinsiz içeri girdin.” dedi. Ömer (r.a), adama: “Ben seni affedersem sen de beni affeder misin?” dedi. Adam da “Evet” dedi. Ömer, evden çıktı ve adamı cezalandırmadı. (Bu olayı kimseye de söylemedi.)[8]

Abdullah b. Mes’ud (r.a)’e bir adam hakkında “Bu falancadır, sakalından şarap damlıyor” denildi. Abdullah da: “Biz insanların hatalarını araştırmaktan nehyolunduk. Fakat bize bir şey açıkça görünürse onunla muamele ederiz.” dedi.[9]

Hz. Ali valisi Malik b. Eşter’e yazdığı mektubunda şöyle der:

“Tebaan arasında yanına yaklaştırmayacağın, kendisinden en çok nefret edeceğin adamlarsa halkın kusurlarını en çok araştıran kimseler olmalıdır. Zira insanların öyle kusurları var ki örtülmesi herkesten fazla valiye düşer. Bundan dolayı bu kusurların sana gizli kalanlarını sakın eşme. Senin görevin bildiklerini düzeltmekten ibarettir. Bilmediklerine gelince onların hakkındaki hükmü Allah, verir. Evet, sen tebaanın kusurunu gücün yettiği kadar ört ki Allah da senin tebaandan gizli kalmasını istediğin şeylerini örtsün”.[10]

[1] Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb, Bab, 35, hn, 4880.  (Ayrıca, Tirmizî, İbn Hibban )

[2] Sünen-i İbn Mace, Hudud, Bab, 5, hn, 2546.

[3] Et-Tergib ve’t Terhib, c, 3, s, 238. (Taberani’den)

[4] Sünen-i Ebû Dâvud, Kitab’ul Harac, vel İmare, Bab, 5; Müsned-i Ahmed, c, 4, s, 133.

[5] Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb, Bab, 37, hn, 4888.

[6] Sünen-i Ebû Dâvud, Hudud, Bab, 7, hn, 4377.

[7] Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb, Bab, 38, hn, 4892.

[8] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayat’üs Sahabe, Akçağ y, c, 2, s, 405

[9] Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb, Bab, 37, hn, 4891.

[10] Ehli Beyt Sevgisi. D.İ.B. y, 2006, Ank, S, 122

Exit mobile version