TÜRKÜLERDİR DUYGULARIN TERCÜMANI

Tüm Anadolu’da olduğu gibi Niğde’de bölgeye özgü yaşanmışlıkların en iyi anlatımı türkülerle dile getirilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da dediği gibi “ Türk insanının yazılmayan romanı türkülerde saklıdır…”
Halk oyunları ve Halk türküleri bakımından oldukça zengin olan Niğde türküleri içerisinde Yumuşak, içli ve de coşkulu ahengi bir arada yakalayacak olmanız ise tesadüf değildir.
Bu hafta yine hikayesiyle bizi hüznün girdabında bırakacak bir sevdaya tanıklık edeceğiz.
Ortaköy’ün kuzeyindeki köylerin birinde “Süleyman” isminde bir genç çobanlık yapmaktadır. Köyün güzel kızlarından “Sultan” ile nişanlıdır.

Köyde düğünler genellikle sonbahar aylarında olmaktadır. Bu süre içerisinde Süleyman güttüğü koyunların sahiplerinden parasını alacak. Ailesi de harmandan, bağdan bahçeden kalkan ürünlerini satıp düğün masraflarını denkleştireceklerdir.

Bu arada Sultan’ın üvey annesi, Sultan’a devamlı baskı yapmakta, onu ağır işlerde çalıştırmaktadır. Ona kötü sözler söylemekte, geçimsizlik yaratmaktadır. Sultan bu işkenceye dayanamaz. Süleyman’a kendisini kaçırması için yalvarmaktadır. Süleyman bu işe razı olmaz, düğün yapmak istemektedir.

Sultan sonunda Süleyman’ı yalvarıp yakarıp ikna etmeyi başarır. Bir gece kaçarlar. Ortaköy’ün Gökler köyün’ün üzerindeki Harun Dağı’na çıkarlar. Süleyman’ın ailesinin bağı, bahçesi de Harun Dağı’nın altındaki düzlüktedir. İki genç gündüzleri Harun Dağı’nın eteğindeki bağ, bahçe işleriyle uğraşan ailesinin yanına inerler. Yiyeceklerini, içeceklerini alırlar. Gece dağa çıkıp, kumlu bir yerde çalıdan çırpıdan yapılan aleycikte yatarlar.

Aradan üç gün geçtikten sonra iki genç akşam üzeri elbiselerini değiştirip yıkanmak için köye dönmeye karar verirler. Elele tutuşup köye doğru koşarak gelirlerken, köylülerden birisi görür. Hemen Sultan’ın amcasına haber verir. Köyde “Gavur Eren” diye vicdansız ve zalim bir insan olan Sultan’ın amcası bu olaya içerlenmektedir.

Sultanın amcası hemen silahını alır. İki gencin gireceği Süleyman’ın evinin avlusundan içeri girerler.

Pusuda bekleyen Sultan’ın amcası silahını doğrultur ve bağırır:

– “Kıpırdamayın sizi yakarım.”

İki gencin yalvarmaları, yakarmaları boşunadır. Amca kararlıdır. Sultan:

– “Amca ne olur onu vurma, beni vur” diye ağlar. Amca dinlemez. İki genç kaçmaya başlarlar. Amcası silahını doğrultur. Süleyman’ı vurur.

Genç Süleyman’ın ölümü köyü yasa boğar, köye otopsi için gelen hakim, savcı, doktor da olaya çok üzülür. Doktor Sultan’ı muayene eder. Sultan’ın üç gün önceden bakireliğini kaybettiğine dair rapor verir.

Olay üzerine aynı köyden “İsmail Yüksel” bu türküyü yakar.
SÜLEYMAN’IN DAVARI TUZA AKIŞIR
Süleyman’ın davarı tuza alışır
Ne giyerse de Sultanıma yakışır
Çifte bacısı da yola bakışır
Felek beni güldürmedi n’eyleyim
Yanıldım da çıktım Harun Dağı’na
Acı kurşun değdi ciğer bağıma
Benden selam söyleyin Ali dayıma
Felek beni güldürmedi n’ eyleyim
Beni saklamadı üç kovuğun taşı
Dostlar, yurdum oldu annacın başı
Anadan karaydı da Sultan’ın kaşı
Felek beni güldürmedi n’ eyleyim
Annaçtan aldım da yemedim çağla
Gelin Sultan’ım sen durma ağla
Küçük yaşında karayı bağla
Talih beni güldürmedi n’ eyleyim
Bir havasınan  da davarı güttüm
Zalim emmine de kötülük mü ettim
Üç günlük gelini kime emanet ettim
Felek beni güldürmedi n’eyleyim
Yöre: Niğde
Kaynak kişi:
Salih Turhan
Abuzer Akbıyık
S. Sabri Kürkçüoğlu
Sevgilerimle…

Exit mobile version