VAKİT GELDİ GEÇİYOR BİLE

Ataol Behremoğlu bir mısraında şöyle diyor ‘’Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var…’’  

Kısa veya uzun, bize bir ömür biçilmiş… Kâh neşeyle kâh kederle geçecek günler silsilesi… Birçok şey yaşadık bugüne kadar. Kimimizin gülmeleri ağlamalarından kimimizin ise ağlamaları gülmelerinden fazla… ‘’Ya ortasını bulanlar, onlara ne diyeceksin’’ derseniz, Allah bozmasın der, susarım. 

Tecrübe ettik yaşadıklarımızın tek bir müsebbibinin olmadığını… Fakat bu hakikati bilsek de suçlamaktan vazgeçmedik onu, bunu… Kendi şeytanımızı kendimiz yarattık. Bunu keyif almak veya acı çekmek için mi yaptık, doğrusu emin değilim. Ama bu habis vehime karşı acziyetin izbe kuyularına saklandığımıza veyahut azametin çelik kılıcını kuşanıp karşısına çıktığımıza eminim.

Peki, bu habis vehimi yaratmaya bizi iten neydi? Kendimizle yüzleşmekten korkmamız olabilir mi? 

Zira çoğu zaman kolay olanı tercih ederiz. Nedense zoru tercih etmek bize ahmakça gelir. 

Kendimizle yüzleşmekten kaçarak habis vehimler yaratmamız ve tüm olanları  habis vehmin üzerine yıkmamamız kolay iş olsa gerek…

 Vahlar olsun bize…

Ne kadar zalimiz…

Nitekim bu yolun sonunda nereye vardık? 

Malum, ne göğe yükselebildik ne yerimizde durabildik. Gittikçe batıyoruz çirkabın derinliklerine… Belki de bir daha çıkmamak üzere…

O vakit bir şeyler yapmalıyız. Zira yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenmeliyiz artık. Dur demeliyiz bu makûs günlerimize…

Samimiyet ve azimle…

Artık silkelenmeliyiz… Bak işte, vakit geldi de geçiyor bile…

Bu bataklıktan başımızı göğe kaldırıp bize uzatılan o nurdan ipe tutunarak göğe yükselmeliyiz… 

Berrak gökyüzünün acar kuşları olarak hürriyetin şerefli naralarını atmalıyız… 

Dağ, taş, ova bizi dinlemeli…

En mühimi…

Kalbimizin ateşi, sabah akşam taptığımız buzul putlarını eritip yok etmeli…

İbrahim gibi…

Exit mobile version