VALLAHİ BİLLAHİ VE TALLAHİ MÜMKÜN DEĞİL

‘’Canım, kurban olsun senin yoluna

   Adı güzel, kendi güzel Muhammed

   Gel şefaat eyle kemter kuluna

   Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Bizim Yunus’un bu müstesna sözleri ile Es-Selamünaleyküm,

Hz. Peygamber Efendimiz ’in mübarek ismi şerifleri zikredildiğinde tabiri caizse ne yapacağımızı şaşırır kaptan kaba gireriz.

Kâh kalbimizde sevinç kelebekleri uçar kâh buruk bir matem havası eser…

Kâh başımız yere düşer yüzümüz kızarır kâh başımız eğilir dilimiz merhamet dilenir…

Bir tarafta O’na olan derin hasretimiz bir tarafta O’na layık olamayışımızın verdiği mahcubiyet…

Demim de ifade ettim ya, şakın şaşkın histen hisse koşarız.

Bunun nedeni de herhalde O’nun varlığı ve değeri karşısında düştüğümüz acziyet ve çaresizlik olsa gerek…

Veyahut O’na duyduğumuz tarifi olmayan ulvi muhabbet…

İyi biliyoruz ki düştüğümüz bu dünyanın sefahatinden, telaşesinden, dertlerinden ancak O’nun uzattığı şefkatli ele tutunarak, O’nun gül kokan cübbesinin altına sığınarak çıkabiliriz…

Yaratılış gayemizin hikmetine ancak O’nun himmeti ile varabiliriz…

Her şeyden önce bir defa kendimize sormamız gerekir ‘’O’nun için yaratılan bu âlemde’’ O’nun rehberlik etmediği bir yolda yürüyerek menzile layıkıyla ulaşabilmek mümkün mü?

Vallahi, billahi ve tallahi mümkün değil…

Zira bu kör bir kimseye soyguncu bir kimsenin yoldaşlık etmesi gibi garip bir duruma benzer…

İşin sonunda ya kafa göz yarılır ya da tam takır, kuru bakır kalınır…

Allah muhafaza!

Rabbim adı da kendi gibi güzel olan Efendimiz ‘in rehberliğinde cümlemizi yürütüp menziline ulaştırsın.

Efendimiz ‘in  ‘Liva’ül Hamd’ isimli sancağı altında haşru cem ederek O’nun şefaatine nail olmayı nasip etsin.

Âmin…

Exit mobile version