“Ey İsrailoğulları! Hani biz vaktiyle sizin için denizi yarmış ve böylece sizi düşmandan kurtarmış, Firavun ve adamlarını ise gözünüzün önünde sulara gömmüştük.”(Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi, 2/50 Mustafa Öztürk Meali)
Hangi ağaç, hangi bitki bilir, kara kıştan çiçeklenerek çıkacağını ve ilkbaharın müjdecisi olacağını? Sonra meyveye duracağını…
Yüreğim oda oda, uçsuz bucaksız. Ölçülere sığmayan odalarımı aydınlatan biricik ışık kaynağı umudum. Her odam umut dolu ve ışıl ışıl. Tıka basa, hiçbir eşyaya yer bırakmamacasına.
Ben bir insanım; umut adlı çiçeklerim içimde. Solmayan, her mevsim tazeliğini koruyan…Umut umudu, çiçek çiçeği çoğaltır. Onlar birbirini besler, birbirine dayanır, birbirinden güç alır.
Umut, çiçektir, meyve değil. Meyve verir mi, bilinmez. Sadece umulur. Yüreğimizin iklimine bağlı. Don olur, dolu vurur, susuz kalır, fırtına çıkar, ateş düşer, güneş yakar; bunlarla hangi çiçek baş edebilir? “Tohum saç, bitmezse toprak utansın!” Yeter ki gonca ol ve çiçek aç.
Umut Denizi’nde Musa Olmak
Yüreğimin odaları umut dolu. Umut denizinin Musa’sıyım, boğulmak aklımın ucundan geçmez. Kutsal kitapta, Yaradan’ın umut taşıyanlar için denizi yardığı yazılıdır.
Deniz, Musa ve beraberindekiler için yarılıp, sonra kapanmış. O deniz, umutlular için her zaman yarılmaya hazır. Umut, denizin yarılması mucizesinin her daim geçerli olma hali.
Umuttur denizin yarılmasına vesile. Karamsarlar, kötümserler boğulmaktan kurtulamazlar. Çünkü umutları yoktur. Onlar hınç ve öfke doludur. Onları denize daldıran öfkeleridir, karamsarlıklarıdır. Boğulmaları da kaçınılmazdır. Su olmasa da boğulmaya mahkûmdur onlar.
Hayattan keyif alanlar, iç huzurunu yakalayanlar gönül odalarını umut çiçeği ile dolduranlardır. Yüreğinizin odalarında ya bir tohum büyütün ya da çiçeklerinizi çoğaltın.
Karamsarlık Rüzgârı Estirenler
Güzel ülkemin üzerinde karamsarlık rüzgârı estirenler var. Onların yürekleri yok, yüreklerinin yerinde bir başka organ var; kapkara, adsız, sıfatsız…Karalığı ve karanlığı ile sahibini ele geçirmiş bir organ. Ayrık otu gibi, kökünü uzatacağı zemini arıyor. Uzak durun. Tertemiz yüreciğinize girmesine, ışığınızı kapatmasına, odalarınızı işgal etmesine izin vermeyin. Bunlardan sakının.
Rabindranath Tagore, “Her bebek dünyaya, Tanrı’nın insanoğlundan henüz umudunu kesmediği mesajı ile gelir” demiş. Bir bakın dünyaya. Gönül gözünüzle bakın. Güneş doğuyor, batıyor, yağmur ve kar yağıyor, rüzgar esiyor, kelebekler, arılar, kuşlar uçuyor, bulutlar geçiyor. Toprak bağrındakini yeşertiyor. Tanrı bunları gönül odalarının umudunu sürdürmen için yapıyor olabilir mi?
Yaşama olumlu bakma işinde çuvallayan ne çok insan varmış. Allah bizi onlardan uzak tutsun. Bir bilge, negatiflik hissettiği ortama bir dakika bile tahammül edemez, hemen oradan ayrılırmış. Ne oldu diyenlere, gaz odasında zehirlenmekten kendimi kurtardım dermiş.
Bazı insanlar, ağacın öz suyunu emip kurutan parazitler gibi, enerjinizi bir anda boşaltırlar. Sizi felce uğratırlar, içinizdeki yaşam sevincini somururlar. Bunlar umudu öldüren, dünyayı karartanlar ailesindendir.
En Büyük Düşman: Umutsuzluk
Umudu olmayan, her olaya ve bireye olumsuz bakan kişiler gönüllerinin karanlık odalarında kaybolup giderler. Bir nevi, Firavun’un denizde boğulması gibi. Negatiflik yayan, karamsarlıkla içinizi karartan insanların yanında zaman öldürmek, Firavun’un askerliğini yapmaya benzemiyor mu?
Umutsuzluk en büyük düşman. Sevinçten çok kederi, olandan çok olmayanı, güzelden çok çirkini, övgüden çok yergiyi, sevgiden çok nefreti dillendirenlerdir umutsuzlar.
Olumlu düşünce frekansı 15 MHz imiş, olumsuz düşünce bunu 12 MHz’ye düşürüyormuş. İnsan bedeni titreşimlerden oluşurmuş. Olumsuz duygu ve düşünceler organların titreşimini bozarmış. Olumsuz düşünce meyve üzerindeki çürüklere benzermiş, bulunduğu meyveyle birlikte yakınındaki meyveleri de çürütürmüş.
Umut, Nimettir
Umut kanaatkârlıktır, şükür ve bereket vesilesidir, güvendir. Umut, doğuştan bize sunulan nimettir. Geri dönüşümlü enerjidir. Geleceğe yönelik olumlu ve güvenli beklentidir. Umutlu kişinin bir amacı, bir ideali, bir hayali, bir arzusu vardır.
Umutsuzluk, kişinin kendi kazdığı karanlık kuyuda peydahladığı illettir. Bulaşıcıdır, tedavisi güçtür. Umut tebessümdür, umutsuzluk çatık kaş. Umut, iyimserliğin kan kardeşidir. Yüreğinde umut taşıyan her yiğit bir Musa, umutsuzluk ve karamsarlık girdabında debelenenler ise ya Firavun ya onun neferi.
Mutsuzluk ve umutsuzluk pompalayanlar, sadece muhalif ruh halinin ürettiği yakıtla çalışmıyor. Daha başka yakıt kaynakları da olmalı. Bilim insanlarına göre, mutsuzluğun genetik yanı var.
Umutsuzluk, kişinin geleceğe dair olumsuz yöndeki duygu, düşünce ve beklentilerin toplamından beslenir.
Yağmurdan kardan, sıcaktan soğuktan, yazdan bahardan, çiçekten böcekten şikayet eden insanlar yolunuza çıkmasın. Çıkarsa da “itle dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak yeğdir” kuralını uygulayın. Umutlu olun, umutla kalın.
Her mihnet kabulüm, yeter ki gün eksilmesin penceremden.
(Cahit Sıtkı Tarancı)