Her dem söyleriz artık nizam verme sırası yeniden bize geldi… Gitti eski geldi yeni büyük Türkiye!
Ayasofya için çok konuşuldu ve çok şeyler yazıldı çokça da tartışıldı belgelerdeki imzaların sahteliği vs…
Sakın şahısların makamlarına isimlerine takılmayın insan yanıla bilir… Orijinal nüshaları Devlet Arşivleri Başkanlığından ulaşabilirsiniz…
Asıl olan arşivin kaynağından beslenmektir… Çünkü Herkese fayda verir. Safi zihinler de bulanmaz ve gelecek nesillere doğru bilgi aktarmış oluruz…
10/07/2020 ‘nin tarihe altın harflerle yazılması lazım Danıştay’ın çoğunluk oy kararı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın onaması ile 86 yıllık hasret sona erdi…
Bizde Kültür sanat muhabirleri derneği olarak İstanbul da bulunuyorduk. Tevâfuk o ki Ayasofya’nın Cami’ye çevrilmesine tanıklık etmek ben ve gazeteci arkadaşlarıma nasip oldu…
Tarihe tanıklık etmenin heyecanı ve gururu ile karar üzerine hemen Ayasofya’ya doğru harekete geçtik. Akabinde de akşam namazını ve şükür namazımızı bahçesinde eda ettik…
Dünya’nın gözü üzerimizde; Türkiye bu mabedi niye açtı? Şimdi batılı lobiler ne yapacaklarını bilemiyorlardır… Türkiye nasıl ve ne ara bu kadar güçlendi diye derin düşüncelere daldılar…
Bir millet düşünün 481 yıl boyunca cami olarak kullandığı kılıç hakkı olan bir mabedi müzeye çevirsinler…
86 yılın ardından bu hata bir nebze de olsa batının direktiflerine boyun eğmeden telafi edildi…
Birlik beraberlik içinde olunca yapamayacağımız iş yoktur çünkü bize boş yere çılgın Türkler demişler…
Bu coğrafyada yaşıyorsak ve bu ülkenin ekmeğini yiyorsak siyasi ve dünyevi düşünceniz ne olursa olsun Büyük Türkiye’ye sahip çıkmak elzemdir…
Batı hayranlığı batı şakşakçılığını bırakın artık. Batı asla medeni ve demokratik olmamıştır tarih hep bunu söylüyor…
Kâinâtın efendisi (SAV) Hadis-i Şerifine mazhar olmuş Asr-ı saadetten fetih haberiyle müjdelenmiş; entelektüel, münevver ve savaş dehası Fatih Sultan Mehmet Han 1453 de İstanbul’u fetih ederek biz Müslümanlara ve Türk coğrafyasına Ayasofya’yı cami olarak torunlarına hediye etmiştir…
Bizim kılıç hakkımız olan Ayasofya’dan Amerika’ya ne!
O dönemde Amerika Boston da bulunan Bizans enstitüsü 27/04/1931 de Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi yolundaki ilk adımları atmış. Ayasofya’nın içerisinde bulunan duvarlardaki figürlerin üzerlerindeki sıvaların kazınması ve ortaya çıkarılmasını talep etmiş…
Dönemin hükümeti de bu talebi 27/04/1931 ve 962 numaralı Ayasofya’daki mozaiklerin üzerinde tetkikat yapılmasına müsaade edilmesi adlı maarif vekâleti imzalı belge ile kabul ederek ayrıca 07/06/1931 tarih ve 11195 sayılı kararname ile yürürlüğe koyulmuştur…
Dönemin Maarif vekili yani eğitim bakanının 04/10/1934 tarihli 94041 sayılı baş vekalet makamına yazdığı yazıda “Eşsiz bir mimarlık sanat abidesi olan Ayasofya’nın bir müzeye çevrilmesi bütün şark âlemini sevindirecek ve beşeriyete yeni bir ilim müessesesi kazandıracaktır. Esasen bu abideye Bizans ve Türk sanat eseri olarak bakmak daha doğrudur.”
Diyerek sözde laiklik yapıp Fethin sembolü Biz Türkiye coğrafyasının ve hatta Müslüman âleminin kılıç hakkı Ayasofya’yı ibadete kapatıp müzeye evrilmesini Amerika, Almanya ve diğer batı coğrafyasının arzusunu dile getirmiştir…
Dönemin CHP’li Maarif Vekili hem 1931 ve 1934 deki Ayasofya’nın müzeye çevrilmesinin aktörü Refik Saydam, her defasında bu talep ve kararlar için vekâleten Maarif vekilliğine atanıp batılıların Ayasofya’nın camiden ziyade müze olması doğrultusundaki emellerini yerine getirmiş. Ve sonrasında tekrar göreve başka bir bakan devam etmiştir.
Mâ’mâfih bu işlerin tamamen tezgâhlanarak yapıldığı aşikârdır…
Aynı CHP’nin batılı Zihniyeti şimdilerde Ayasofya’nın aslına rücû etmesi için alınan Danıştay kararına “…bu kararla yıkılmış Osmanlı’nın hukukuna dayanarak Cumhuriyetin hukukunu yok saydı.”
Aslında bu söylemler 86 yıl öncesinde olduğu gibi menşeinin Osmanlı Düşmanı batı ağzı olduğu aşikârdır…
24/11/1934 Tarihli 2-1589 sayılı Ayasofya cami’nin müzeye evrilmesi kararnamesinde bu caminin Bizanslılardan kalan bir eser olması hasebiyle hiçbir vakfı olmadığı ve her ne kadar cami olduktan sonra Sultanlar, vakıflar ve halk tarafından bağlanan gelirler olsa da bu gelirlerin hiçbir bir önemi olmadığını, kuran okumak ve buna benzer nerede olursa olsun yapıla bilir dini emekler için cami olarak devam etmesinin (hâşâ) lüzumu olmadığı belirtilmiştir…
Maalesef bu kararnameler tıpkı haçlıların hilale karşı olan savaşları ve tutumlarının yazıya dökülmüş halini göstermekte… Ve hatta bu sözlerin dönemin başvekâlet müdürlüğü kaleminden çıkması daha da üzücüdür…
Batılı lobilerin istekleri yerine geldikten sonra birde bunlar yetmezmiş gibi Türkiye Cumhuriyeti dururken, Alman âsâr-ı atika enstitüsüne 29/12/1934 tarihli ve 2-1783 sayılı kararname ile Ayasofya’nın avlusunda kazı yapma izni neden ve ne için verildi? Avluda neler gömülüydü?
Velhasıl 1931 ve 1934 arasındaki evraklarda ballandıra ballandıra Ayasofya’nın müze olması cihana ilan edilmesi çok güzel bir iş olacağı anlatılmakta.
Maalesef bu durum fazlasıyla elem vericidir…
O yüzden kılıç hakkımız olan Ayasofya cami’nin ibadete açılması biz Müslümanları mesrûr etdi. Bedduadan ve lanetten bi-iznillâh kurtulduk, üzerimizden bu yükte kalkmış oldu…
Ümit ediyorum önümüzde daha çok fütuhatlar olacak çok masum garip kalmış ulu mabetler var… Bekle bizi, bekle Kudüs, bir sabah erken belki de bir gece ansızın…
Genel itibariyle ecdadımızın rûhâniyâtına saygı duymak adına onların rahatlaması ve üzerimizdeki maddi ve manevi yükün kaldırılması önemlidir…
Bizler doğru yoldayız müzeye evrilen kararı iptal ederek camiye tekrar çeviren kararı kabul ettikten hemen sonrası Yunanistan hain darbeci Fetöcüleri salı verdi…
Bu konu artık dâhilî ve harici lobilerin ağzına sakız vererek patlattırılması züll bir tavırdır. Büyük Türkiye Cumhuriyetinin iç meselelerinde batının yanında duranlar ve haçlıların sözcülüğünü yapanlara vebali ağır olur… Vesselâm