Kifayetsiz muhterislerin (yetersiz açgözlüler) ve yeterli mutmainler (tokgözlüler) in akademideki durumlarından bahsedelim istedik bu yazımızda. ‘’Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz’’ atasözümüz bugünlerde olanca hızıyla gerçekleşiyor. Bir akademisyen olarak tanık olduklarımız, yaşadıklarımız, duyduklarımız ise bizleri ziyadesiyle üzüyor. Gerek Sn. Cumhurbaşkanımız, gerekse halihazırda Cumhurbaşkanımızın danışmanlık görevini yapan bir önceki YÖK başkanımız Sn. Prof. Dr. Yekta Saraç hocamızın üzerinde sıklıkta durdukları ve hemen akabinde somut olarak adım attıkları LİYAKAT meselesi, maalesef rasyonel karşılığını bulamamıştır. Şöyle ki Sn. Prof. Dr. Yekta Saraç hocamızın yanılmıyorsam ŞUBAT 2021 içerisin de açıklamış olduğu “Akademide son günlerde yapılan atamalarda liyakat ve ehliyetin gözetilmediği, bu hususun da toplumsal vicdanı rahatsız ettiği yönünde dikkate alınması gereken şikâyetler var. Bununla ilgili önümüzdeki haftalarda bazı kararlar alacağız” beyanına müteakip akademideki ‘’şeffaflık ve liyakat’’ gibi kavramları öncelemek gerekliliği halen bazı yüksek öğretim kurumlarınca dejenere edilmekte; her gün kişiye özel bir kadro ilanı haberi ise ulusal basınımızda yer almaktadır. Diğer taraftan Sn. Cumhurbaşkanımızın YÖK’ün akademik liyakat projesiyle ilgili açıklamaları da basın ve medya da geniş yer bulmuş ‘’şeffaf ve liyakat odaklı istihdamlar’’ ın altını kalın bir şeklide çizmiştir. Konu tamda yerine gelmişken Alev Alatlı* hocanın bu konudaki röportajına da atıf yapamadan geçemeyeceğim.
‘’Soru: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan sonraki süreçte öncelik vermesi gereken en önemli konunun liyakat olduğunu söylediniz. Başka ne gibi öncelikler var beklentileriniz arasında?
Alatlı: ‘’Liyakat sorunu çözüldüğünde Türkiye şahlanır. Bir kere, eğitimden adli sisteme, imardan enerjiye, tarımdan basına hemen her alanda gözlemlediğimiz o müthiş savurganlığın sonu gelir. Zor kazanılmış birikimlerimizi rasyonel yatırımlara dönüştürme imkânı doğar. Zaman yönetimi mümkün olur. Bir günlük işi bir aya yayıp sürüncemede bırakmaz, ödenekleri çarçur etmez, bütçeleri delmeyiz. Gözaltı süreleri kısalır. Mahkemeler daha hızlı karar alır. Çocuklar hangi sınava gireceklerini bilir. Tesisatçı gideri yanlış yere bağlamaz. Elektrikçi kabloyu izole eder, yangın çıkartmaz. Caddeler, en ufak bir serpintide göle dönmez. Dünyayı doğru okur, doğru yorumlar, kim dost, kim düşman doğru kestirirsek olası FETÖ’ lere hazırlıksız yakalanmayız.
Hepsinden önemlisi, liyakat noksanının suçunu birbirimize atmaz, birbirimizi haksız kazançla, ihanetle suçlamaktansa meselelerin kök nedenlerine inme alışkanlığı kazanırız. Siyaset bile rasyonelleşir. Bizi kahreden olumsuzlukların ezici çoğunluğu, aktörlerin ehil olmamalarından kaynaklanıyor, ahlaksızlıklarından değil. Hâsılı, liyakat meselesini çözer, emaneti ehline bırakmayı ilke edinirsek, etnik veya sınıfsal veya ideolojik kutuplaşma kaygıları yok olur, Türkiye 21 yüzyılda uçar! Ele güne karşı caydırıcı bir güç olmak da böyle bir şeydir zaten. Hayırhah bir güç olmak da öyle……
…Yeri gelmişken, liyakati tespit etmenin birtakım nesnel kriterleri olduğunu da hatırlatayım. Örneğin, akademik literatürde “accountability” diye geçen, hesap verebilirlik/sorulabilirlik/sora bilirlik diye bir norm var. Kişiyi yaptıkları kadar yapmadıklarından da sorumlu tutan bu düzgünün etkinleştirilmesi halinde, liyakati objektif olarak saptamak kolaylaşacaktır. “Akreditasyon” diye de bir düzgü var. Bu da kişi ve kurumların evrensel standartlar muvacehesindeki yerlerini tespit etmeye yarar. Üniversitelerden hastanelere, adli tıptan hukuk mahkemelerine kadar hemen tüm kurumlarda işlevsel olabilir. Diyeceğim liyakati saptayacak objektif yöntemler var, hantallık kader değildir …’’
Aslında tüm can alıcı noktalarıyla ve titizlikte açıklamış Sn. Alatlı durumu. Diğer taraftan, Mevcut YÖK başkanımız Sn. Prof. Dr. Erol ÖZVAR hocanın hep söylediği ve hemen her ortamda işaret ettiği ‘’akademik performansa göre değerlendirme’’ yaklaşımını şahsım ve ülke akademisi için son derece önemli buluyor ve can-ı gönülden destekliyorum.
Çok değerli rektörlerimize düşen görevleri ise hatırlatmayı zül sayarken; Nisa suresi 58. ayeti unutmamalarını ve atacakları her imzada ‘’emaneti ehline teslim etmeleri gerektiği’’ bilincinde olmalarını temenni ediyorum.
Mutmainlerden olmak dileği ile….
*Not: Sn. Alev Alatlı ile yapılan röportajın tümüne:
https://www.fikriyat.com/edebiyat/2018/07/20/liyakat-sorunu-cozuldugunde-turkiye-sahlanir
adresli web adresinden ulaşabilirsiniz.