Peygamberlere Ne Lüzum Var?

Allah’ın varlığına, sıfatlarına ve isimlerine dair ortaya konulan bütün deliller, aynı zamanda peygamberlik hakikatinin de delilleridir. Çünkü bu kâinattaki her varlık, kendisini yaratan zâtın hikmet sahibi olduğunu açıkça göstermektedir. Hikmet sahibi olan yaratıcının, bir peygamberi insanlara göndererek onları niçin yarattığını ve onlardan istediklerini bildirmesi de hikmeten zaruridir. Üstad Bediüzzaman, “Güneş, ışığı; ışık, gündüzü gerektirdiği gibi; kâinattaki hikmetler, Risalet-i Ahmediyeyi (asm) gerektirir.” der.

İnsanların peygamberlere olan ihtiyacı çok açık bir hakikattir. İnsanlar, kendilerine bilmedikleri şeyleri öğreten öğretmene muhtaç oldukları gibi, bilmedikleri iman, ibadet, ahlak gibi konuları öğreten bir peygambere de muhtaçtırlar. Doktora muhtaç oldukları gibi, manevi hastalıklarının tedavisini yapacak manevi doktorlara da muhtaçtırlar. Kur’ân’da şöyle buyrulur: “İçinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti öğreten ve daha önce bilmediğiniz şeyleri size öğreten bir peygamber gönderdik.”[1]

Burada peygamberlik hakikatinin ispatına ve insanların peygamberlere olan ihtiyaçlarına dair bazı konulara değinelim:

  1. Bize iman esaslarını doğru ve sağlıklı bir şekilde ancak Allah’ın vahyine muhatap olmuş ve Allah tarafından gönderilmiş peygamberler öğretir.

İnsanlar Allah’ı kendilerine tanıtacak, bildirecek, Allah tarafından gönderilmiş bir peygambere muhtaçtırlar. Tarih boyunca insanların çoğunluğu Allah’ı bulamamış, güneşe, aya, putlara tapmış; şirke düşmüş veya Allah’ı inkâr etmişlerdir. İbrahim (a.s) gibi bazı insanlar akıllarıyla Allah’ın varlığını bulabilmişlerdir. Fakat bunlar azınlıkta kalmışlardır. Üstelik bir insan aklıyla Allah’ın varlığını bulabilse bile, onun sıfatlarını, isimlerini tafsilatlı bir şekilde bilemez. Allah’ı sıfatlarıyla, isimleriyle bütün yönleriyle bize ancak peygamberler tanıtabilir.

Ayrıca iman yalnızca Allah’a inanmakla sınırlı da değildir. İmanın diğer beş esasını akılla kavramak mümkün değildir. Örneğin öldükten sonra dirilme, hesaba çekilme, cennet ve cehennem gibi konuları bizlere ancak Allah tarafından vazifelendirilmiş bir peygamber bildirebilir.

  1. Allah’a yapacağımız şükrü, ibadetleri ancak Allah’ın gönderdiği peygamberler öğretir.

İnsanlar, Allah’ın varlığını akıllarıyla bulsalar bile, “Bize had ve hesaba gelmez nimetleri veren Allah, bizi niçin yarattı, Allah’ın bizden istediği nedir?” sorularının cevabını akıllarıyla bulamazlar. İşte peygamberler “ibadet” dediğimiz yaratılışımızın sebeplerini, hikmetlerini insanlık âlemine Allah’ın izniyle öğretirler. Hangi ibadetleri, nasıl ve ne kadar yapacağımızı ancak onlardan öğrenebiliriz. Üstelik onlar yalnızca öğretmekle kalmaz bizzât bu ibadetleri yaparak insanlara fiilen örnek olurlar. Örneğin Peygamberimiz (s.a.v) “Beni nasıl namaz kılarken gördüyseniz öyle namaz kılın!” buyurmuştur.

  1. Şahsi, ailevi ve toplumsal hayatımızı nasıl düzene koyacağımızı; ahlakı, beşeri ilişkilerdeki kuralları bize ancak peygamberler öğretir.

Şahsi hayatımızda doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, faydalı ve zararlı olan şeyler nelerdir? Aile hayatında karı ile koca, anne, baba ve çocuklar arası ilişkiler, akrabalar arası ilişkiler, toplum hayatında insanlar arası ilişkiler nasıl olacak? Bu konular çoğu zaman aklın boyutlarını aşar. İnsanlar, şahsi, ailevi ve toplumsal ilişkilerini nasıl düzenleyeceklerini ancak bir peygamberden öğrenebilirler. Aksi halde şahsî, ailevî, toplumsal sıkıntılara maruz kalırlar. Hayat çekilmez olur. Günümüzde fert, aile ve toplum hayatında görülen bütün keşmekeşler, sıkıntılar bunu açıkça göstermektedir.

Doktorlar, maddi hastalıkların, peygamberlerse manevi hastalıkların teşhis ve tedavisini yaparlar.

  1. İnsanlar, hayatlarını tanzim için bir peygambere muhtaçtırlar.

Allah, toplu halde yaşayan hayvanlarda onların düzenini, nizamını sağlayacak bir lider tayin ettiği gibi, insanlık âleminin düzenini, nizamını sağlamak için de peygamberler göndermiştir. Üstad Bediüzzaman, şöyle der: “Karıncaları emîrsiz, arıları kraliçesiz bırakmayan kudret-i ezelîye; elbette beşeri nebisiz bırakmaz.”[2]

Toplu halde yaşayan insanların toplum hayatlarını düzene sokabilmeleri için kurallara, kanunlara ihtiyaçları vardır. Bu kanunlar sayesinde insanlar arası anlaşmazlıklar halledilir, evlilik, boşanma, miras, alış veriş gibi durumlar düzene girer. Hırsızlık, adam öldürme, yaralama gibi fiillerle insan haklarına tecavüz edenlere caydırıcı cezalar uygulanarak bunların önüne geçilir. Fakat her şeyden önce bu kuralları, kanunları adil ve makul bir şekilde tesbit edecek şahıs ve kurumlara ihtiyaç vardır.

İşte Allah tarafından gönderilen peygamberler ve onlara vahyedilen şeriatlar, toplum hayatındaki adil kuralları, kanunları belirler ve bu kuralları,kanunları çiğneyenlere caydırıcı müeyyideler uygulayarak toplum düzenini ve huzuru temin ederler.[3]

  1. Peygamberler bize dünya hayatının menfaatlerini de öğretirler.

Allah, peygamberleri insanlık âlemine gönderirken yalnızca ahiret hayatının saadetini kazanmaları için değil, aynı zamanda dünya hayatının saadetini kazanmaları için de gönderir. Pek çok peygamber insanlara birtakım sanatları, aletleri yapmayı öğretmiştir.

Örneğin, peygamberlerden Âdem (as) çiftçiliği, Nuh (as) gemi yapma sanatını, İdris (as) ilk defa yazı yazmayı ve terziliği insanlık âlemine öğretmiştir. Davud (as)’a Cenab-ı Hak zırh yapmayı öğretmiştir. Bu konuda bir âyette şöyle buyrulur: “Ona, savaş sıkıntılarından sizi koruması için zırh yapma sanatını öğrettik. Siz şükrediyor musunuz?”[4]

  1. İlk peygamberden son peygambere kadar gelmiş olan bütün peygamberler peygamberlik hakikatinin de delilidirler.

Peygamberlik hakikati yalnızca aklen “mümkün” diyebileceğimiz bir olay değildir. Bu hadise bizzât vuku bulmuş, gerçekleşmiş bir hakikattir. Gerçekleşmiş, vuku bulmuş, fiili, tarihi durum peygamberliğin hak olduğuna en büyük delildir.

İnsanlık âleminde Âdem (as)’dan Peygamberimiz (s.a.v)’e kadar pek çok peygamber gelmiştir. Onlar Allah’tan aldıkları emirleri insanlara tebliğ etmişler, aynı zamanda peygamberliklerini aklî delillerle ve mucizelerle ispat etmişlerdir. Kendileri hayatları boyunca tebliğ ettikleri hakikatlere uygun bir hayat sürmüşler, ibadette, ahlakta, yaşantılarında insanlara örnek olmuşlardır. Yaptıkları işi hiçbir şahsi menfaat için yapmamışlar, yalnızca Allah’ın rızasını gözetmişlerdir. En mühimi farklı zaman ve mekânlardaki bütün peygamberler, daima aynı esaslara –Allah’a, ahirete, güzel ahlaka- insanları davet etmişlerdir. Bu bir vakıadır.

Filozofların hayatına baktığımız zaman, onların çoğu zaman insanlara öğrettikleri felsefelere kendilerinin riayet etmediklerini, yaşamadıklarını, üstelik her bir filozofun diğerine muhalefet ettiğini, birbirlerini çürüttüklerini çoklukla görürüz.

Peygamberlerin ittifakı onların hak bir dava üzerinde olduklarını gösterir.[5]

 

[1]Bakara, 151.

[2] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Altınbaşak Neşriyat, s, 457. (Hakikat Çekirdekleri’nden.)

[3] Bkz: Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz, Altınbaşak Neşriyat, s, 132, Taftazani, Şerhü’l-Makasıd, Âlemü’l-Kütüb, 1998, 5/19.

[4] Enbiya, 80.

[5] Peygamberlerin gönderilmesindeki hikmetler için bkz: Taftazanî, Age, c, 5, s, 6.

Exit mobile version