Bazen Türkiye’miz ile Almanya kıyas edilir. Oradaki mesela, araba alım gücü ile Türkiye’de bir asgari ücretlinin alım gücü üzerinden “Almanya bizi gısganıyor” diye de güya ironi yapılır ve Türkiye’nin geldiği nokta küçümsenir.
Evet Almanya ikinci dünya savaşında yerle bir olsa da kendini toparlamış ve bizde neye hizmetse 17 sene ezan okunmazken ve milletin değerleriyle zıt icraatlar almış başını giderken, Almanya araba üretmeye başlamış, Kominist Rusya Moskova’yı köstebek yuvası gibi metrolarla doldurmuştur.
Almanya’nın o tarihten sonra bizim gibi ihtilallerle iki de bir siyasi gidişatı diyazn edilmemiştir. Devlet millet birliği ile bütünleşerek; çalışarak, çalıştırılarak bugünlere gelmiştir
Biz de ise her on senede bir ihtilal yapılmış ve bu noktada bir Başbakan dahi asılmıştır.
İşte bizdeki o meşûm ihtilallerden birinin, 12 Eylül ihtilalinin üstünden 40 yıl geçti… Hani bir sağdan bir soldan asılarak “denge” oluşturulan. Hani o ihtilal için şartların oluşması için beklenen meşûm ihtilal. Şimdi asılanlarla, asanların birçoğu kabirde buluştu, daha mahşeri var bu işin.
O ihtilalin mazlumlarından, mağdurların da biri de Merhum Muhsin Yazıcıoğlu idi. Onca zulme rağmen “devletime küsmedim” diyen bir Anadolu evlâdı idi Muhsin Yazıcıoğlu. Onu anlatmak kolay değil ama şöyle kalbime, gönlüme, kalemime gelen şu satırlar itibariyle şehid Muhsin Yazıcıoğlu’na da rahmet vesilesi olması için, bir Fatihalara vesile olması için işte benim gözümde Yiğit Muhsin Yazıcoğlu:
Evet O yiğite hep “Başkan” denildi. Başkanlardan geçilmeyen güzelim Türkiye’mizde belki de bu sıfatın yakıştığı en nâdideşahsiyetti o. Şöyle yüzüne baktığımızda işte Türkiye insanı bu, gavruk yüzlü Anadolu insanı bu diye içimizin ısınacağı, kanımızın kaynayacağı bir candı o. Muhsin Yazıcoğlu siyaset için siyaset yapmayan bir dava adamıydı. Davası; İmandı, Kur’an’dı, Vatandı, dürüstlüktü, erdemdi. Adam gibi adam olmaktı.
O bu dava bu sevda üzere gitti hep. Çıkarcı, menfeatperest, makyevilist anlayışların adamı olmadı o. “Biz vazifemizi yapalım. Allah’ın razı olacağı bir duruşta bu millete hizmet edelim” anlayışıyla siyaset yoluyla bu millete hizmet etti. Ve bu duruşunu hiç bozmadı. Değerlerini satmadı, alçaklarla, hainlerle uzlaşmadı. Onun iktidar olalım diye bir derdi olmadı. Çünkü biliyordu ki iktidar etmek Allah’a aittir. O iktidarı asıl görmüyordu ki, onun sevdasıyla güç odaklarına gebe kalsın. İktidar dahi bir araçtı millete hizmet etmek için. O bu araca ulaşmak için kıvrım kıvrım kıvrılmadı. Dik durdu asil durdu. Siyasi muhalefette kaldı. Ama muhalefeti dahi şimdiki muhaliflerin yanına dahi yaklaşamayacağı asâlette, zerâfetteve yapıcılıkta idi. “Güzele güzel, yanlışa yanlış” derdi.
Muhsin Yazıcoğlu bu milletin mayasını teşkil eden akla gelecek birçok güzel sıfatların, erdemlerin kendini siyasette bulduğu bir markaydı. Bu millet onu sevmişti. Çünkü millet değerlerini onda da görmüştü. Eee niye iktidar olamamıştı. Şart mıydı? O da bir nasip. O gönüllere iktidar oldu. En azından nasıl muhalefet yapılırı gösterdi, kime mi? şimdiki hep muhalif olmayı, muhalefet zanneden müzmin muhalif siyasetçilere.
Muhsin Başkan! güzel başkan! asil Başkan! Ne güzeldi onun gibi bir insanı tanımak. Milleti birbirine kırdırarak iktidar olanların yüzünden hapislere girmişti. Üşümüştü orada “Beton soğuk, üşüyorum” demişti. Ve yine üşüyerek vefat etti. Lâkin İnanıyoruz ki, Şehid oldu. Zaten şehid gibi yaşadı. Onu aramıyor değiliz. Ama şu gök kubbede öyle güzel bir sedâ bıraktı ki, bir öldü bin dirildi. Güzel yaşadı, güzel öldü. Derin, alçak, “paralel” hainler ona tahammül edemedi. Kader dahi böyle istedi. Rabbine kavuştu. Cenaze merasimi bu milletin ona olan sevgisini gösteren muhteşem bir manzaraydı. Biz onun güzelliğine şahidiz. Onu seviyor, rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Rabbim bizlere onun gibi nice kaliteli insanlar, siyasetçiler nasip eylesin. Makamı Cennet olsun.