Kıymetli kardeşim!
Bir arı üç yönden mucizevî bir varlıktır: Kafası, karnı ve iğnesi.
Bir arı hayatı boyunca yapacağı şeyleri annesinden, babasından veya öğretmeninden öğrenmez. O yumurtadan çıktığı anda yapacağı bütün şeyleri bilir bir vaziyette çıkar. Adeta Allah tarafından onun kafasına bir bilgisayar çipi yerleştirilmiş gibidir. Yani ona bir yükleme yapılmıştır. İnsanlar çok zeki oldukları, teknolojide ilerledikleri halde beyinlerine böyle bir yükleme yapamıyorlar. (Filmlerde olan da zaten gerçek değil.)
Arının karnı da harikulade bir özelliğe sahiptir. Çünkü onun karnı Allah tarafından bir bal makinesi haline getirilmiştir. Arı, değişik çiçeklerdeki nektar denilen tatlı sıvıyı (bal özünü) yer. Daha sonra onun karnında bu yemiş olduğu şeyler bala dönüşür. Arı daha sonra gelir karnındaki balı peteklere kusar. (Acı ama gerçek. Biz arının kusmuğunu afiyetle yiyoruz.) Bal yiyeceklerin en tatlısıdır. Herhangi bir şeyin tatlılığını anlatırken “Bal gibi” deriz.
Ayrıca arının zehirli bir iğnesi de vardır. Arı sokması, birkaç gün boyunca rahatsız edecek bir ağrıya, kaşıntıya ve şişliğe sebep olur. Alerjisi olan kimselerde ise ölümcül olabilir.
Şimdi durup düşünelim: Barut ile ateşi yan yana getirmek mümkün değildir. Gelse de patlama olur. Arının vücudunda adeta barutla ateş yan yana getirilmiştir. Arının karnında şifalı olan bal üretilirken, bir taraftan da iğnesinde zehir üretilmektedir. Birbirine zıt bu iki halin bu küçücük hayvanın vücudunda, ona zarar vermeden bir araya getirilmesi hayret edilecek bir şeydir. İşte bu küçücük hayvanın kafasındaki bilgi, karnındaki şifalı bal üretme özelliği, iğnesindeki zehir gelişigüzel, tesadüfî bir olay değildir.
Ayrıca bir kovanda ortalama 50 bin ile 80 bin arasında arı yaşar. Bütün bu arıların kafasında bilgi, karınlarında bal, iğnelerinde zehrin yaratıldığını düşünelim. Bir de daireyi genişletelim bütün Türkiye’de ne kadar kovan ve bu kovanlarda ne kadar arı vardır? Hatta daireyi biraz daha genişletelim, bütün kıtalarda, bütün dünya üzerinde ne kadar kovan ve ne kadar arı vardır bir düşünelim. Üstelik arıların ömrü ortalama 42 gündür. Yani 42 gün içinde dünyadaki bütün kovanlardaki arılar ölmekte, onların yerine yenileri gelmektedir. Fakat gelenlerin hepsi aynı sistemde yaratılmaktadır.
Kıymetli kardeşim! Arıların hayatı gerçekten ibret alınacak, harikulade özelliklere sahiptir. Ben burada sıkıcı olmasın diye yalnızca küçük bir noktaya dikkat çektim. Sen arılarla ilgili bir araştırma yapabilirsin. Burada konuyu arılarla ilgili bir ayetle bitirmek istiyorum. Kur’ân’da Nahl yani “Arı” isminde bir sûre vardır. Orada arılar hakkında şöyle buyrulur:
“Rabbin bal arısına şöyle ilham etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine yuvalar edin; sonra her türlü besleyici ürünlerden ye; rabbinin koyduğu kanunlara boyun eğerek çizdiği yollardan git!” Onların karınlarından, farklı renklerde bir şerbet (bal) çıkar ki onda insanlar için şifa vardır. İşte bunda düşünen, tefekkür eden bir topluluk için açık delil bulunmaktadır.” (Nahl Sûresi, 68, 69.)
Bal Arıları
- Kanatlarını saniyede 200 kez sallayarak saatte 24 km hızla uçabilirler.
- İnsanların gıda olarak kullandıkları yiyeceği üreten tek böcek türüdür.
- Balarıları, aynı insanlar gibi, onları verimsizliğe iten mesleki kaygılardan ötürü strese girerler.
- Bir balarısı günde yaklaşık 2.000 çiçeği ziyaret eder.
- Arıların 500 gr bal yapabilmesi için yaklaşık 2 milyon çiçeği ziyaret etmeleri ve 88 bin km yol katetmeleri gerekir.
- Bir arı, hayatı boyunca, bir çay kaşığı balın 1/12’sini üretir.
- Bal doğal koruyuculara sahiptir ve içerisinde bakteri yetişmez. Örneğin Mısırlılara ait mezarlarda bulunan bal, hala yenebilecek durumdaydı. (http://www.bugday.org/blog/bal-arilari-hakkinda-bilmediginiz-15-sey/ (erişim: 25.11.20)
Arılar kovanda petekleri yaparken uçlardan başlarlar ve ortada buluşurlar. Hiçbir sapma olmaz. Üstelik peteklerin her biri bir kalıptan çıkmış gibi aynı ölçülere sahiptir. Biz insanlar cetvel kullanmadan düz bir çizgi çizemezken, onların bütün kovandaki petekleri harikulade ölçülerle yapması onları yönlendiren bir zatı gösterir.
Fıkra:
Mısır’da bir dağ var imiş ve Mısır devleti bu dağdan karayolu için bir tünel açmak istemiş. Firmaları davet etmişler. Fransız, Alman şirketi ve Türkiye’den de Temel gitmiş. Fransız “Biz dağın bir bu tarafından ve bir de öbür tarafından tünel açarız, 1 metre sapmayla ortada iki tünel birleşir” demiş. Alman “Biz de” demiş “dağın bir bu ucundan, bir öbür ucundan başlar, ortada 50 cm sapmayla birleştiririz” demiş. Temel de “Biz bir bu uçtan, bir de öbür uçtan başlarız. Ortada buluştuk, buluştuk. Eğer buluşamazsak iki tüneliniz olur” demiş.
Kıymetli kardeşim! Cetvel kullanmadan düz bir çizgi, pergel kullanmadan düzgün bir daire çizebilir misin? Biz akıl sahibi olduğumuz halde alet kullanmadan yaptığımız işler çoğunlukla düzgün olmuyor, hata edebiliyoruz. Hâlbuki arılar, hiçbir alet kullanmadan, pürüzsüz, hatasız petek yapıyorlar. Elbette onların bu işleri kendi küçük kafalarının işi olamaz. Onlara öğreten biri bu işleri yaptırıyor.