Dün bakkala doğru giderken iki tane çocuk bana hâl hatır sordu. İçlerinden birisi “tekbir getireyim mi Enes abi dedi, “ne tekbiri hayırdır” dedim…. bu hâtıra bana bu satırları yazmaya vesile oldu.
Bu çocuklarla tanışıklığım şuradan geliyor.
Bu geçtiğimiz Ramazan esnasında ikindi namazından sonra camiden çıkmamıştım. İçeride “itikaf” niyetine dururken. 3 tane çocuk cami girişindeki yerde patır kütür koşturuyordu. Sonra çıktım baktım yine oradalar.
Normalde bizzat tanıdığım çocuklar değil, yaşları 10-15 aralığı üç çocuk.
“Hoşbeş, tanışma, kaynaşma, sohbet, soru, evet-hayır yarışması, espriler” derken belki iki saat muhabbet ettik. İşin gerçeği benim için tamamen zuhurât olmuştu. Planladığım bir şey değildi.
Ama hatırladıkça “iyi ki oldu” diyorum.
Muhabbet sonucunda;
“Abi sen bu saatlerde buraya devamlı gel, baya iyi vakit geçti dediler”.
Onlar da oruçlarmış 🙂
Onlara bilhassa imâni konulardan bahsettim. Bazı derin sorular sordum.
Biraz düşünmelerini sağladım.
Mesela “Direk cennette yaratılsaydık daha iyi olmaz mıydı? dedim.
“Şeytan olmasaydı, ona uymazdık kimse cehenneme gitmezdi” dedim.
Bunlara cevaplar aradık, verdik. Tabi kimi yerde biraz düşündüler, şaşırdılar. Cevaplar geldikçe bir mennûniyet hisleri hâsıl oldu.
Bu cevaplar içerisinde onların anlayacağı şekilde;
Niçin imtihan olunduğumuzu.
Yaradılışımızda bizi meleklerden ve hayvanlardan ayıran ve benzeşen hususları
Esma-i Hüsna tecellilerini,
Dünyada da insanın bir çok imtihanlara girdiğine ve bunun hikmetlerini,
Bir öğretmenin de çalışkan ile tembel öğrenciyi bir tutmadığını,
Cehennemi hak ettiğimizin ama cennetin tamamen Allah’ın rahmeti olduğu,
gibi hususları, evet söylediğim gibi onların anlayacağı şekilde ve geri dönüşlerini de alarak anlatmaya izah etmeye çalıştım.
Sorulu-cevaplı sohbet esnasında bu hususları daha iyi anladılar.
Çünkü direk anlatmaya değil de soru sorarak önce onları düşündürmüştük. Düşünme bedeli ödenen soruların cevapları yerine göre daha kalıcıdır.
Namazı da anlattık, tabi derslerine çalışmanın kıymeti ile birlikte anne baba saygısı vs. de beraberinde.
Bu sohbetten sonra onların gözlerinde hâliyle bize karış bir şablon oluştu.
“İmani konuları anlatan, yarışmalar yapan esprili şöyle böyle bir abi.
Neyse işte dün bakkala gittiğinde unuttuğum şu hatırayı hatırlattı o çocuklardan birisi bana. Camideyken bunlardan birisine o muhabbet esnasında “hadi bir tekbir getir” demişim. O da tekbirin ne olduğunu bilmiyormuş.
Tekbir getir deyince “Tekbiiiir” demiş.
Bu arada tekbir kavramını Allah’ın En büyük olmasının ne demek olduğunu da işlemiştik.
İşte dün yolda denk gelince o çocuklardan birisi “Enes abi Tekbir getireyim mi” dedi. 🙂
“Ne tekbiri, hayırdır” dedim. bir anda hatırlayamadım. Tekbir tekbiri Enes abi 🙂 dedi ve anlattı…
Şuna gelmek istiyorum.
Maksadım bu çocuklar üzerinden kendimi anlatmak değil.
Ama çocuklarda, gençlerde güzel bir çağrışım bırakmak önemli.
Bu kimi yerde onlarla güzel bir sohbet, kimi yerde bir ikram ihsan.
Kimi yerde hâlden anlamak.
Bu vesile ile şöyle bir şey ortaya çıkıyor.
Sonrasında siz nerede görülseniz, sizin üzerinizden “İman – İslam vs. akla gelmekle birlikte hoş bir tebessüm ediliyorsa, buna vesile olabiliyorsak, ne mutlu bize!
Evet, bir din düşmanı bile kimi “güzel hallerle” kendini sevdirebiliyorsa, bizim bu hususlarda ne kadar hassas olmamız gerektiği izahtan vareste olsa gerek.