Eskiden sosyetik kesimin içinden gelen bir kimse dindarlaşmaya başlayınca, onu “ti”ye almak adına “hidâyete erme modasına” uydu denilirdi.
Hidâyete ermenin modası olur mu? Oluyordu işte. Kendi içlerinden bir sanatçı, film artisti, yapımcı vs. o zahiren şatafatlı dünyadan kendilerini çekince, fânilerin tebessümü onların ruhlarında, kalplerinde olan boşluğu doyurmayınca, dünyevî dost ve rütbelerin kabir kapısına kadar olduğu anlaşılınca, aslında hayatın gerçekten ama gerçekten pamuk ipliğine bağlı olduğu görülünce… işte o cenahtan kimi kimseler samimâne bir şekilde o hayattan kendilerini çekmiş ve evet, Müslüman gibi yaşamaya yönelmişlerdi. Günümüzde de bunların örnekleri yok değil. Siz oradan kendinizi kurtarırsanız, hatta bu sizin kimi yerde sadece söylemlerinize dahi yansısa, hemen eski resimleriniz, eski pozlarınız getirilir gündeme… daha ötesini siz düşünün.
İşte insan şeytan böyle! cinnî şeytan sadece vesvese verir, lakin ondan ders alan insî şeytan ise öyle sizi kolay kolay rahat bırakmaz. İmtihan işte!
Şimdilerde ise kimilerince bir “dinden soğuma” modası-söylemi dillerde, hem de bir tehdit bir rest çekme şeklinde. Dinden soğumanın da modası olur mu? olur, oluyor! Zaten moda çok hayırlı kullanılan bir akım değil. Biz bu modaya kapılanları “ti”ye almayacağız, ama hakikati söyleyeceğiz inşaallah.
Bu akıma kapılanlar “sizin yüzünüzden dinden soğuyorum” diyor. Kimin? İşte Hocanın, Hacının, siyasal İslamcıların-iktidarın vs.
Şimdi böyle diyenler şu sorularımıza müsaade etsinler;
Sizler gerçekten dindar mıydınız? Bu dinin hakikatlerini içselleştirmiş miydiniz? Yani tahkiki îmânı elde etmiş miydiniz? Anne-baba-çevre vs. üzerinden gelen kimi taklidi kalıpları kırıp, işin künhüne vakıf olarak, olmaya çalışarak bir Müslüman gibi yaşıyor muydunuz? Yani böyleyken mi dinden soğudunuz?
Bakınız bir kere şunu tespit edelim;
Dindarlık ölçümüzü, dindarlık algımızı tamamen siyasal iktidarlar belirlemez ki,
Siyasal iktidarlara bakarak dindar olalım, ya da ateist, deist olalım.
Eğer siyasete bakarak dindar ya da dinsiz oluyorsak; bizim din algımız beyt-ül ankebuttur, yani örümcek evi gibidir ki, zayıf düşmüş bir cehalettir, korkutur; taklittir, onu telâşa düşürttürür. Kibirdir onu dinden soğutur. Sonra caka satarlar deist oldum, yok ateist oldum diye!
Dindarlık, imanlı olmayı, iman-ı tahkiki sahibi olmayı ve gerektirir ve o değerini bizzat kendi hakikatinden alır. O hakikate güzel örnekler de vardır, Ama insan görmek istediğini görmek isterse, yapacak bir şey yok! O hakikate yönelme, o hakikati öğrenme sonra da ona buna bakarak dinden uzaklaş!
İktidara, yönetime şuna buna bakarak dinden soğuyan, kendi cahilliğine ve nasipsizliğine yansın!
Mesela diyelim bir şirket var. Sahibi dindar görünümlü ama çalışanlarının teri kaç defa kuruduğu halde maaşlarını ödüyor ama zamanında ödemiyor ve yeterli ödemiyor.
Bir de sahibi dinle çok alakalı bir şirket var O ise çalışanlarının teri kurumandan zamanında hakkını ödüyor.
Ne yapacağız?
Dinden uzak adamın o işi, o tutumu hak, inancı sıkıntılı diyeceğiz.
Dindar görünen adamın eğer sağlamsa inancı iyi, o işi batıl diyeceğiz.
Evet, imanlı olmak, dindar olmak, değerini bizzat hakikatin kendisinden alır. Bu hakikate nefislerinden dolayı bigâne kalıp, bunda da başkalarını suçlamak, hakikate saygısızlıktır.
Peki dinden soğumak ne demektir?
Dinden soğumak Allah’tan soğumaktır. Çünkü din Allah’ın dinidir. Ve bizim içindir. Din insanın varlık gayesini gösterir. Din Allah’ı tanıdır, kainatı tanıdır, Peygamberler ise, bir elçi olarak bunun dersini verir. Kulluk edebini ve dünyadaki misafirlik merâsiminin usûl ve yöntemini gösterir. Bundan mı soğuyoruz Allah aşkına?
Peki dinden soğuyunca neye ısınıyoruz? Şeytana mı? Nefsimize mi? dünyanın sûri geçici güzelliğine mi? geçici fâni bir alanda keyfemâyeşa, keyfimize göre özgürlük diyerek yaşamak adına mı soğuyoruz dinden?
Dinden soğumanın gideceği en nihai nokta ateist olmaktır.
Şu bir ideloji olan ateizm.
Çünkü ateizm;
Fiille, fâil,
Resime, ressam,
Sanata, sanatkâr
Kitaba, kâtip-yazar,
Şiire, şâir
Nakışa, nakkaş muamelesi yapar.
Bu zoru Ateizm ve ateist nasıl başarır? Çünkü keyfi-nefsi-ideolojisi öyle ister. Ateizmi kabul etmeyen-edemeyen kimileri deizme vs. kayar. O da ateizmin örtülüsüdür. Ondan sonra bir bakarsınız bilimselci kesilirler. Çünkü varlığı izah etmeleri gerekir, tabîki Allah demeden! Güya, sözde her şeyi bilimle açıklayınca bilim onu yaptı derler, bilime ilahlık verirler.
Halbûki; Bir şey bilimsel olarak açıklanınca “açıklama” onu yapıyor değil. Çünkü açıklamanın ilmi, gözü, kudreti, analiz sentez gücü yoktur. Bir ateist bize, bir tornavidanın ustasız olarak yapılabileceğini bilimsel olacak açıklayabilir mi acaba? Hâsılı kelam, ateizm akıldan istifadır.
Ey dinden soğudum diye caka satan, naz yapan arkadaş! şu akıldan istifa eden güruha mı iltihak etmek istiyorsun?
Dinden soğumak isteyen, insanın nefsidir. Çünkü nefse yani kötülüğü emreden nefs-i emmâreye dini yaşamak zor gelir. Bir de çevreden gelen kimi küçültücü baskılar, çoğunluğun dini yaşama konusundaki zaafları vs. de bir araya gelince kişi zaten dindar değilken, dinden soğuyabilir, bunda da suçu başkasına atar, atmak ister.
Bir savaşta askerin başındaki miğferi, elindeki silahı, sırtındaki çantayı, içindeki yiyeceğini yük olarak görmesi ne kadar akıllıcadır? O yükü bırakılırsa, belki en fazla 20-30 kilo ağırlık gider üstünden ama ruh, kalp, akıl kendini dehşet ağırlıkların içinde bırakır. İşte İbadetin de böyle az bir ağırlığı vardır, ama manasından sonsuz hafiflik ve huzur vardır.
Elhâsıl, “Din hayatın hayatı hem nuru hem esası. İhyayı din ile olur şu milletin ihyası.”