İslâm literatüründe vesvese, zan, hisban, tevakkuf, hayret/ tahayyür ve daha çok şüphe, reyb, şek kelimeleriyle ifade edilmektedir. Bunlardan şüphe sözcüklerde “elbise giyme, örtüye bürünme “ anlamında ki iltibas kelimesiyle açıklanır. Buna göre şüphe “ bir şeyin üzeri örtülü, kapalı olduğundan onun niteliğinin tam olarak anlaşılmaması” demektir.
Kavram olarak ise şüphe, olay veya nesnenin varlığı, niteliği, amacı vb hususunda içine düşülen tereddüt, kuşku ve sıkıntı hali olarak açıklanmıştır.
Bana göre ise şüphe, tıpkı ateşten gömlek giymişcesine insanı yakıp kavuran, benliği ele geçiren azılı bir düşmandır. Öyle ki şüphe kelimesinin aşk, sevgi, sadakat değerleri içerisinde anılmasından dahi şiddetle
rahatsızlık duymaktayım. İnsan inanmadığı birini nasıl sevebilir? Yada sana inanmayan birinin aşkına, sevgisine, inanıp güvene bilirmisin? O durmadan şüphe edecek sen ise sana duyulan şüphenin yersiz oluşunu kanıtlamaya çalışarak ömür tüketeceksin…
Ya bir gün kanıtlayamayacak olursan?
Cevabı merak etmeye başladınız biliyorum. O vakit şüphe denilen azılı düşmanın okurken sizleri derinden sarsacak hikayesini beraberce okuyalım.
Suna, Fahri Kayahan’ın eşidir. Çok sevmektedir Fahri Bey karısı Suna’yı. Devir, o zamanın Malatya’sıdır. Ancak sevdiğine sevdiğini söylemenin bile ayıp karşılandığı o dönemde Fahri Bey daima söyler Suna’ya olan aşkını, sadakatini, bağlılığını… Ve bilir karısının gözlerinin ondan başka kimseye bakmadığını…
O dönemin kadınlarının en büyük eğlencesidir, haftada bir yapılan hamam sefaları. Kendilerine ayrılan günde toplanıp hamama giderler mahallenin tüm kadınları. İşte o hamam sefalarının birinde Suna’nın sırtında bulunan ve normal şartlarda kıyafetinden görünmesi mümkün olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve Suna’nın yakın arkadaşı olan Neriman Hanım’ın o akşam eve geldiğinde laf arasında eşi Mustafa Bey’e Suna’nın sırtındaki ben’ den bahseder. Aradan zaman geçer.
Fahri Kayahan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvehanede Mustafa Bey ile karşılaşır. Aralarında ki sohbet bir süre sonra tartışmaya dönüşür ve olaylar karşılıklı olarak hakarete kadar varır. Fahri Kayahan öfkeyle yanıt verir “bir daha karşıma çıkma, seni el âleme rezil ederim.” Bu tehdit karşısında sinirlenen ve öfkesine yenik düşen, gayesi Fahri Kayahan’ı yaralamak olan Mustafa Bey’in dudaklarından şu cümleler dökülür. “ sen benimle uğraşacağına karına sahip çık, ben senin karının sırtında ki beni bilirim.” Fahri Kayahan duydukları karşısında beyninden vurulmuşa döner. İnanamaz Suna’sının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen şey neyin nesidir? Elin adamı Suna’nın sırtında ki beni nerden biliyordu?
Aklında ki soru işaretleriyle eve varır, çok sevdiği Suna’sını karşısına alır ve durumu anlatır. Suna göz yaşları içerisinde yeminler eder “ Aman beyim etme “ der. Bakar mıyım senden başkasına?
O günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe, karısına karşı kötü davranmaya başlar. Fahri Kayahan yine bir akşam yemekte sudan bir sebeple çıkan tartışma sonrası ceketini alır ve Malatya sokaklarında dolaşır durur. Eve geldiğinde neredeyse güneş doğmak üzeredir. Eve girer ve gördüğü manzara karşısında dona kalır. Biricik Suna’sı kendini aşmıştır. Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. O mektupta Suna’nın son sözlerinde şunlar yazılıdır.
“ Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafanda ki soru işaretlerinin nedenini bilmekteyim. Kendimi temize çıkarmak için başka yol bulamadım. Şunu bil ki, ben sana hiç bir vakit ihanet etmedim…”
Fahri Kayahan göz yaşları içerisinde eşinin cansız bedenini asılı olduğu ipten ayırır ve yere yatırır. Islak göz yaşlarını silerken birde bakar ki hava aydınlanmıştır. Yüreğinde ki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde kelimelerin acı feryadıyla o meşhur sözler dökülür.
ŞAFAK SÖKTÜ YİNE SUNAM UYANMAZ
Şafak söktü yine Sunam uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım Sunam sesim duyulmaz
Uyan Sunam uyan derin uykudan
Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halimden
Uyan Sunam uyan derin uykudan
Bunca diyar gezdim gözlerin için
Niye küstün bana el sözü için
Dilerim Allah’tan sızlasın için
Uyan Sunam uyan derin uykudan
Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halimden
Uyan sunam uyan derin uykudan
Yüreği aşk ile, sevda ile harmanlanmış olanlara rast gelesiniz…
👏👏👏
Bu türkünün bu kadar acılarla dolu olduğunu öğrenmiş durumdayım. İçim yandı
Gayet etkileyici bir hikaye. Tüylerim diken diken oldu. Yüreğinize sağlık efendim
Kaleminize yüreğinize sağlık. Çok etkileyici 🙏
Türküler, türkülerimiz. Herbirisi ayrı bir yaşanmışlığın gönülden tellere ve dillere yansıması. 1996 yılında Malatya da düzenlenen ve davetli olduğumuz Türk Halk Müziği konserinde bu kadar detaylı değildi ama THM sanatçısı arkadaşım Fatma Şahin sahnede anlatmıştı bu türkünün hikayesini. Bu kadar net ve kapsamlısını öğrenmek dinlediğimizde duyduğumuz duyguya daha da anlam kattı. Var olasın kıymetlimiz Şeyda ERDAL kardeşim.
Fitne kıtalden çok daha kötüdür sözünün tecellisi olmuş bu türkünün öyküsü.
Bu türkünün böyle bir hikayesi olduğunu bilmiyordum.gercekten çok etkiliyici.
Türkülerin hikayesini okumak gayet heyecan verici ve türkülerin yaşatılması adına çok önemli. Kaleminize saglik.
bu türkünün hikayesini daha önce biliyordum fakat ek olarak yaptığın girizgah çok ama çok güzel olmuş. kelimen bol olsun şeyda kardeşim. 😊