Bir saat gibi döner her şey
Devreder durur âlem
Saniye gibi geçer gece gündüz
Dakika misal kayar seneler
Tükenir insan tıpkı saatler gibi
Günler biter, vakti dolar elbet her bir âlemin
Fecir vaktidir;
Söker şafak
Baharın ışıltısı kaplar afakı
İnsan düşer rahm-i madere
Âlem doğumunun verir ilk ışıltısını
Zuhur zamanı;
Öğle vakti yazar gönüllere gençlik kemalini
Verir âlem yaz güneşini
İnsan meyvesini
İnsan pişer, erişir kemaline
“Vel Asr” der Kelamullah
Güz mevsimindesin ey insan!
Zaman ihtiyarladı dünya yaşlandı
Sen berzah kapısındasın
Dinle Ahirzaman Peygamberi’ni (sav)
Gör ondaki rahmet tecellilerini
Mağrip vaktidir;
Batıyor güneş kararıyor alem
Güz mevsimi artık hazan var, hüzün var
Dökülüyor tel tel yapraklar
Sararıyor cümle âlem
Toprağa düşüyor her bir can
Yok oluyor toprakta her bir ten, fidan
Kıyamet misal harab oluyor bağlar, bostanlar, tenler, canlar…
Celal tecelli ediyor;
“uyan ey insan, neyin peşindesin
Akibetin hazandır, neyin derdindesin!”
Sular kararır, sema kararır alem zulmette kalır
Vakit yatsıdır
İnsan nura, ışığa, rahmete muhtaçtır
Siyah kefeni yerini beyaz kefen almıştır
Ölmüştür artık tüm alem
Kalmamıştır insandan eser
Unutulmuştur her şey
Kapanmıştır artık imtihan kapısı
Bitmiştir artık dünya
Kahhar-ı Zülcelal kahretmiştir her şeyi
Batırmış, bitirmiştir koca alemi
Son vermiştir mühlete
İmhal edilenler için vakit tamamdır
Karanlıktır, zifiri karanlık…
Beyaz kefenin altında titriyor insanlık
Celalin karşısında hayret, korku, dehşet içinde
Kabir gibi, berzah gibidir artık alem
Kefen altında, karanlık içinde çaresizdir insan
Muhtaçtır ışığa, ısıya, rahmete, suya…
Teheccüt’ün nuruna sığınır,
Onun aydınlığından meded umar
Anlar zulmette, karanlıkta ışığı, rahmeti…
Bütün çıplaklığıyla görür muhtaçlığını
Nihayetsiz nimetlerin idrakine varır beyaz kefenin altında
İdrak eder baharı, yazı
Anlar ki O (cc) layıktır hamd-ü senaya
Yalnız o müstahaktır övülmeye, ibadet edilmeye.
Evet uzundur kış geceleri
Düşündürür insanı uzun uzun
Şiirlere türkülere, menkıbelere yataklık eder
Baharın muştuları hazırlanır
Doğuma hazırlanır börtü, böcek, çiçek
Gamlı, endişeli, kederli anlara tanıklık eder zifiri karanlıklar, ayaz geceler.
Kulakları sağır eden uğultular mersiye okur
Müjdeyi muştulayan mersiyeler
Şair okur beytini;
“Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkıt ne bilir,
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâ’at.”
Ne bilsin dertsiz muvakkıtlar, tasasız müneccimler
Elbette derdi bilir derdi olan dertliler
Dertlilerin aşkıdır; Var olmak
Var edende yok olmak
Ne mutlu;
Uzun kış gecelerinde bostan-ı cenana kapıa çanlara
Beyaz kefenin altında istikbale umut saçanlara
Kaynak: Bediüzzaman Said Nursi, Dokuzuncu söz dördüncü nükteden mülhem