Ateizmin en çok kullandığı argümanlardan biri de “Kötülük Problemidir” Bu aynı zamanda felsefenin de konusudur. “Allah mutlak iyiyse niçin kötülüklere izin veriyor?” diyerek sorgulama yapılır. Ve bunun üzerinden inkâra gidilir. Biz bu yazımızda kötülük problemine değinmekle birlikte bir başka probleme daha değineceğiz “İyilik Problemine”
Sorun ya da problem; çözülmesi gereken mesele, soru veya aşılması gereken engel anlamına gelir. Kötü ise, sözlüklerde; amaca uygun olmayan, kusurlu ve yetersiz olan, korku ve endişe verici olan, zarar, acı ve rahatsızlık veren şey, zararlı etkide bulunan, ahlaki bakımdan iyinin karşısında yer alıp, yanlış ya da kabul edilemez olan şey, mutluluğa, ideallere, amaca ulaşmayı engelleyen durum veya oluşum için kullanılan niteleme olarak, ifade edilegelmiştir.
Bun noktada şu soruyu sormak yerinde olur; bir şeyi problem ve kötü yapan nedir?
Öyle ya çıkış noktanız nedir? Felsefe mi? salt akıl mı? modernizm mi? nefis ve şeytanın fısıldamaları mı? yoksa hükümlerini selim akıllara ispat ettiren Kur’an mı? Mevlana’nın pergel metaforuyla soracak olursak, pergelin yani bakış açışınızın, düşünce metodunuzun, inancınızın sabit ayağı nerede duruyor. Bu çok önemlidir. Çünkü açısı ona ona göre şekil alıyor.
Bu noktadan bakıldığında kötülük problemine ateizmin yaklaşımı ise oldukça enteresandır. Ateizm kötülük problemine yaklaşırken güya mazlumların avukatlığına soyunur, hem hâkim hem de savcı rolü oynayarak bir mahkeme kurup Allah’ı yargılamaya kalkmaya çalışır. Bu mahkemede Allah’a söz hakkı vermiyorlar. Sonra da “Madem dünyada kötülükler var, zulümler var. Allah ya acizdir (haşa) kötülüğü kaldırmaya gücü yetmiyor ya da adil ve şefkatli değil” diyerek inkârlarına gerekçe göstermeye çalışıyorlar.
Bir çocuk size “Falan adam bana zulmetti. Benim parmaklarımdan birini kesti” derse elbette ona acır, onun parmağını kesen adama da öfkelenirsiniz. Fakat çocuğun parmağını kesen adam size “Ben doktorum. Bu çocuğun eli kangren olmuştu. Eğer parmağını kesmeseydim, bütün eli kesilmek zorunda kalacaktı.” dese o zaman adama kızar mısınız? Elbette kızmasınız Hatta o kişinin çok iyi bir şey yaptığını kabul ederiz. Demek ki, nereden baktığınız, ne kadar gördüğünüz çok önemli.
İslam âlimleri kötülük problemi olarak adlandırılan hususta önemli tespitler yapmıştır. Bunları kısa başlıklarla özetleyecek olursak;
- Bir şeye bakış açınız onu değiştirir. Kırmızı gözlükle etrafa bakarsanız kırmızı renkte görürsünüz. Kuran ile, Hz. Muhammed (sav) ile bakılırsa hakikat net görülür.
- Allah bilir, siz bilmezsiniz. Allah ezeli ve ebedidir. İlmi sonsuzdur. Kayıtlı ve sınırlı olan ve sonradan yaratılan insanın kendini yaratanını, Allah’ı tenkit etmesi, yedi yaşındaki bir çocuğun tıp alanındaki uzman bir profesörü tenkit etmesinden öte bir haddini aşmaktır.
- Varlığın temel gayesi öncelikle onu yaratan Allah’a aittir. Yani biz “insan imtihan için yaratılmıştır” deriz ama bu yerine göre eksiktir. O insanın varlığında öncelikle Allah’ın kendine bakan nice hikmetleri, gayeleri vardır. Ve biz her şeyi bilmek durumunda değiliz.
- Evet, bu dünya bir imtihan dünyasıdır ve sonuçlar ahiret hayatı ile ortaya çıkacak, orada herkes hakkını alacaktır.
- Musibetlerin hikmetleri vardır. Günahları affettirir, dereceleri yükseltir, insanı Allah’a yöneltmek gibi birçok hikmetleri vardır.
- Allah’a ve dolayısıyla imtihan şartlarına şikâyet etmeye hakkımız yoktur. Hak, bir haktan doğar. Hak dava etmeye değil, edebimizle imtihanı vermekle mükellefiz.
- Her şey zıddı ile bilindiği için iyilik de kötülük ile bilinir. Allah kötülükten razı değildir. Kullarının eliyle onlara mani olunmasını ve cezai müeyyideler konulmasını ister. Fakat ne olursa olsun mutlaka ahiret ile tam adalet ortaya çıkar ve çıkacak.
- Hayır bildiğimiz şeylerde şer, şer bildiğimiz hususlarda hayırlar olabilir.
- İnsan kötülükleri gördüğü gibi iyilikleri de görmelidir. Ve iyinin tarafında ve amelinde olup, elinden geldiği kadar kötülüklere karşı çıkmalıdır.
- Allah dilese hiçbir kötülüğe şerre müsaade etmez, o zaman da imtihan olmazdı.
- Kötülüğün olmadığı bir âlem var. Cennet.
Evet, kısaca özetlemeye çalıştığımız hususlar başlı başına yazı konusu olabilir. Burada önemli olun husus şudur. Eğer ahiret olmazsa ne kötülük, ne iyilik bir anlam ifade etmeyecek ve aynı zamanda bir “İyilik problemi” ortaya çıkacaktır. Zira ölümlü dünyada iyi olmanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu noktada Üstad Bediüzzaman’ın Haşir Risalesinde geçen şu sözlerine bakalım.
“Daimî bir cemal, zâil müştaka razı olamaz. Zira dönmemek üzere zevale mahkûm olan bir seyirci, zevalin tasavvuruyla muhabbeti adavete döner, hayret ve hürmeti tahkire meyleder. Çünki insan, bilmediği ve yetişmediği şeye düşmandır. Halbuki şu misafirhanelerden herkes çabuk gidip, kayboluyor. O kemal ve o cemalin bir ışığını belki zayıf bir gölgesini, bir anda bakıp doymadan gidiyor.
Demek bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor…”
Evet, bu dünya misafirhanesine gelmişsiniz, elinizden geldiği kadar iyi bir insan iyi bir kul olmaya çalışıyorsunuz. Kul hakkına dikkat ediyorsunuz, kimseye haksızlık yapmamaya çalışıyorsunuz. Ailenize, vatanına, milletinize, insanlığa hizmet etmiş, güzel örnek olmuşsunuz. Helale, harama dikkat ediyorsunuz. Meşru dairede lezzetler tadıyorsunuz. Dostlar ahbaplar ediniyorsunuz. Ama o da ne? ölümle birlikte her şey bitiyor, son buluyor. Böyle bir durumda insanın Üstad Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi, hayret ve hürmeti hakarete döner, madem bitecekti, niçin oldu bütün bunlar der, demek ister. Elbette sonsuz hikmet ve rahmet sahibi olan Allah kullarına bunu dedirtmeyeceğini bütün kitaplarıyla ve peygamberleriyle vaad etmiş, bildirmiştir.
İyiliği, kötülüğü problem olmaktan çıkarıp fırsata çeviren husus “İmandır” İmansız bir hayatın kendisi başlı başına bir problemdir ve sahibini çıkmazlara, buhranlara atar.
Yazımızı yine Üstad Bediüzzaman şu vecizesi ile sonlandıralım.
“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve ferâizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhâfaza ediniz.”