Güzel vatanımız son 15 gündür büyük bir orman yangını imtihânı geçirdi. Yangınlar genelde her yıl olurdu. Haberlerde bir şekilde yangın haberi alırdık. Ancak bu seferki çok farklı oldu. Toplamda 53 İlde 275 yangını ilk defa yaşadık. Aynı anda birçok yerde yangınlar oldu. Bu noktada kasti olarak çıkarılan çeşitli görüntüler de sosyal medyaya yansıdı.
Bugün itibariyle ise alınan bilgiye göre; Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli Bey’in verdiği bilgiye göre; son 15 günde yaşanan büyük orman yangınlarının sonuncusu olan Muğla Köyceğiz yangınının da kontrol altına alınmasıyla tüm büyük orman yangınlarının söndürüldüğünü açıkladı.
Bir Orman mühendisimizin verdiği bilgilere göre ; “ Ülkemiz orman teşkilatı orman yangınlarının söndürülmesinde The European Forest Fire Information System (EFFİS) raporlarındaki verilere göre dünyanın bir numarasıdır.
Zira orman yangınları geçmişten beri siyasi polemik konusu olageldiğinden gelmiş geçmiş bütün iktidarlar buna karşı tedbir almaktan ve masraftan kaçınmamışlardır. Bu nedenle dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan makine parkı ve personel ülkemizde mevcuttur.”
Evet, ülkemiz orman yangınlarını söndürmede bir numaradır. İçinde sabote olduğu, kasıt olduğu açık olan bu denli büyük yangınları gelinen süreçte kontrol almamız da bunun bir göstergesi olsa gerek.
Bu esnada sosyal medyada yapılan yalan ve yanlı haberlerde eksik olmamıştır. Böyle bir musîbette dahî maâlesef dezenformasyon içinde olmuşlardır.
Devletimiz yangın sonrasında hemen durum tespiti yapıp, yaraların sarılacağını ifade etmiş ve vatandaşının yanında olmuştur.
Yazımızı konu başlığı ile ilişkilendirecek olursak, yangınların söndürülmesine yönelik bütün yapılan çalışmaları fiîli duâ kapsamında değerlendirebiliriz. Yangınların söndürülmesi için elinden geleni yapmak fiîli duâ iken, bir de elden gelmeyen husûslar için de duâlar, ani kavlî duâlar edilmiştir.
Bu noktada başta Diyanet İşleri Başkanımız olmak üzere yağmur duâlarına çıkılmıştır.
Tabî bizim din, îman, duâ vs. gibi kavramlarımızla bir türlü barışık olmayan kimi köşe yazarları yine depreşmiş ve yağmur duasına çıkılmasını eleştirmiş hatta alaya almışlardır. “Antalya’ya Ağustos’ta yağmur yağmazmış” vs. üzerinden yapılan duâları sanki boşuna yapılıyormuş gibi lanse etmişlerdir.
Yağmur duası nedir? Nasıl anlaşılmalıdır? konusundan önce duâ nedir konusuna biraz değinelim.
Duâ kulun Rabbinden istemesidir, dertleşmesidir, istiğfarıdır, şükrüdür, sığınmasıdır, iletişimidir.
Kul âcizdir, Allah ise kâdir. Sonsuz âciz olan, sonsuz kudretten istemektedir. Zaten Rabbimiz de “(Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?” (Furkan 77 Ayet meali ) buyurmaktadır.
Toprağı ekmek fiîli duâ, o toprağı ekmek vesîlesiyle güzel bir mahsûl elde etmeyi dille istemek ise kavlî duâdır.
İnsanoğlu her zaman yağmura muhtaçtır. Yağmur güneş gibi belli bir kanunla gelmiyor. Sürekliliği yok. Ne zaman yağacak bilmiyoruz. Bu muhtaçlık kimi zaman daha bir önem arz eder insan için. İşte bu yangınlar vesilesiyle de Rabbimizden yağmur istenmiştir.
Yağmur duâsında ince bir sır vardır.
Şahsen bu husûsu Üstad Bediüzzaman’ın eserlerini ve bu husûsa temas eden yeri okumadan önce bilmiyordum. Daha doğrusu bilmiyormuşum. Hatta derler “Yağmur duâsına öyle bir çıkılacak ki, yanına şemsiye getireceksin” Fakat işin aslı farklı.
Sürekli yapılacak duâlar olacağı gibi, bir de zamanı gelince yapılan duâlar var. Meselâ kendimiz veya bir yakınımız hasta olduysa, bu hastalık vâsıtasıyla şifâ duâsı isteriz. Burada hastalık o şifâ duâsının kavlî ve fiîli duâsının yapılma vaktini gösterir. Biz o hastalık gidene kadar o duâyı yaparız. Ne vakit o hastalık iyileşir, o duânın da o hastalığa yönelik vakti kaza olmuş yani bitmiş olur. Demek ki, kimi belâ ve musîbetler, onlara yönelik duâların vakitleridir. Allah bizden duâ etmemizi istiyor, biz duâ etmekle mükellefiz, o duânın ne şekilde sonuçlanacağı bize ait değil, Rabbimize aittir.
Nasıl ki, bir hasta bir doktora gitse ve direk “benim şöyle bir rahatsızlığım var, bana şu ilacı ver” dese, doktor hemen ilaç vermiyor, tetkik yapıyor ona göre ilaç veriyorsa. Bunun gibi biz de Rabbimizden isteriz, fakat bizim için en hayırlısı ne ise o olsun isteriz. Bu hususta onun hikmetine râm oluruz.
Yağmursuzluk da, yağmur duâsı vaktinin zamanıdır. Biz bu duâyı yaparız fakat Rabbimiz hemen verir ya da vermez onun bileceğidir. Verirse duâmız aynen mukâbele gördü deriz, yağmazsa duâya devam deriz.
Şu halde yağmur duâsı kast-ı mahsusla yağmur yağsın diye değil, yağmursuzluk vâsıtasıyla Allah’a dua etmenin, niyaz etmenin, vakti geldi deriz. Ve biz asıl bu duâyı; güzel, ihlaslı yaptık mı? yapmadık mı? onun derdinde oluruz. İşte bu sırdan dolayı “duâ ediyorum kabûl olmuyor” demeyiz. Çünkü bizim için önemli olan Rabbimizin bizim duâmıza icâbet etmesi ve bizi muhatap almasıdır.
İşin özür budur.
Bir başka husus da; Hava durumunun, meteoroloji ilminin önceden yağmur yağacağından haber vermesi üzerine, sanki insanoğlunun ğaybı biliyor gibi gösterilip bu noktadan da duânın kıymetinin tenzil etmek istenmesidir.
Hâlbuki insanoğlu yağmur bulutları şehadet âlemine, atmosfere geldiğinde tahminlerde bulunabiliyor. Ki, bunun da kimi tutuyor, kimi tutmuyor. Kaldı ki, hava durumu yağmur yağacak dese bile yine yağmur duasında bulunmakta bir mahzur yoktur.
Yağmurun ne zaman yağacağı bu noktadan 5 bilinmeyen ğayb’a dahil edilmiştir Kur’ân’da. İnsanoğlunun bilmesi belirtilerinin çıkmasından sonradır.
Evet, bu vesile ile yağmur namazının ne için olduğunu anlatmaya çalıştık.
Umûmi musîbetler umûmun hatasından dolayı gelirmiş. Bu noktada bizlere tavsiye edilen ise toplu bir istiğfardır. Cenab-ı Hak bizleri affeylesin.
Bizleri her türlü semâvî ve arzî âfatlardan muhafaza eylesin. Kasti olarak bu musibetlerde hissesi olanları da kahr-u perişan eylesin. Âmin.