Sudan’da yaklaşık üç yıldır süren iç savaş neticesinde çatışma, açlık ve kıtlık, trajik ölümler, toplu tecavüzler, yerinden ve yurdundan edilmeler ve tahmin edeceğiniz üzere ekonomisi kötü olan Sudan’da ciddi ve derinden insanlık krizi yaşanıyor.
Bu insanlık krizi bizleri derinden sarsması gerekirken ne Türkiye’de ne de Dünyada gündeme gelmiyor. Neden gelmiyor? Veya ne sebeplerin sonucunda gündeme gelmiyor. Akıllarımızda soru işaretleri oluşurken, vicdanların köreldiğini hissediyorum.
Elbette bu soru işaretlerinin mantıklı bir izahını dünyada kimse açıklayamaz.
Filistin meselesini her vicdan sahibi akıl eylemlerle, boykotlarla, meydanlarda, ana akım medyada ve sosyal medya platformlarında gündeme taşıdı ve başarılı oldu.
Katil İsrail bütün dünyanın gözü önünde bir avuç mazluma ve insanlığa karşı mağlup olarak geri çekilmek zorunda kaldı. Ve Türkiye birkaç ülke ile beraber garantör ülke olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini barış gücü olarak Gazze’ye göndermeye hazırlanıyor.
Yapılan diplomasi ve tüm eylemler neticesinde ilk meyveyi ve hasadımızı aldık. Ve inşallah devamında tam bağımsız Filistin Devleti ’de ilan edilecek.
Bazıları bu eylemlerin hiçbir işe yaramadığını iddia ediyorlardı. Sonuç ne oldu, yanıldılar ve aldandılar.
Asıl konumuza geri dönecek olur isek, Sudan’da yaşanan insanlık krizi Filistin’deki yaşana kriz ve savaştan farklı durumda, dünyada ve Türkiye’de gündemde tutulması, Devletimiz tarafından daha güçlü bir diplomasinin yürütülmesi, gündemde tutulmasıyla insani yardım faaliyetlerinin daha çok ve hızlı olarak; gıda, barınma, sağlık ihtiyaçlarının giderilmesi acil olan konuların başında geliyor.
Bu krizin aşılması için anahtar cümlemiz; “Her zaman Gündem’de tutulmalı” olmalıdır.
Filistin meselesinde gündemde tutulmasa idi, başarı söz konusu olur muydu? Elbette kocaman bir hayır.
Bu yazdığım köşe yazısıyla, bir insana bile derdimizi anlatsak, bir kişide vicdan muhasebesine vesile olsak ve farkındalık oluştursak hem bana hem de bu yazıyı okuyanlara kısmen yeterli olur.
Şimdi dönelim Sudan’daki iç savaşa, o bölgede neler oluyor. Sudan’ın resmi ordusu (SAF) ve geçmişi milislere uzanan paramiliter yapı Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) arasında ki çatışmalar Sudan’ın bazı bölgelerinde devam ediyor. Bu çatışmalar 15 Nisan 2023 tarihinde başkent Darfur’da başladı.
Peki ne oldu da bu çatışmalar baş gösterdi. Asıl mesele 2003 yılında başlıyor.
O dönem Sudan Devleti Arap olmayan isyancı grupları bastırmak için Arap kökenli milisleri yani Janjaweed’i silahlandırıyor. Ve zamanla bu milis güçler organize olarak orduyla rekabet etmeye başlıyor.
2013’te bu milislerin bazıları resmi statü kazanmaya başlıyor. 2017’de “bağımsız güvenlik gücü” olarak yasa ile meşru hale getiriliyor. 2021 yılında darbe oluyor.
Darbe olduktan sonra SAF ile RSF ortak hareket etme kararı alıyor. Ancak “RSF’nin silahlı gücünün bundan sonra nasıl entegre olacağı?” meselesinde büyük anlaşmazlık çıkıyor.
Bu anlaşmazlık neticesinde 15 Nisan 2023’te çatışmaya dönüşüyor. RSF, başkent Hartum’daki stratejik askeri üsse saldırırken, orduda bu saldırıya karşılık veriyor.
Tabi bu işlerin perde arkasında neler var. Bilinmez bir denklem gibi duruyor. Ama birilerinin hataları yüzünden, aldıkları yanlış kararlar sonucunda olan milyonlarca masum ve mazlum insanlar bedel ödüyor.
Köy baskınları, toplu infazlar, zorla kaybetmeler, işkence, sistematik tecavüz gibi ağır ihlaller rapor ediliyor. Özellikle Darfur’da bazı etnik gruplara karşı etnik temizlik boyutuna varan saldırılardan bahsediliyor.
Tarım arazileri yakıldığı, hayvanların gasp edildiği için halk hem şiddet hem açlık arasında sıkışmış durumda. El-Faşir (Kuzey Darfur) ve Kadugli (Güney Kordofan) hattında resmen kıtlık seviyesine ulaşmış bölgeler var.
Kamplarda ve kuşatma altındaki şehirlerde insanlar çoğu zaman günde tek öğün bulabiliyor; bazı yerlerde hayvan yemi, yaprak vs. ile hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Çocuklarda akut yetersiz beslenme oranı çok yüksek; on binlerce çocuk “ölümcül risk” kategorisinde. Milyonlarca insan ülke içinde yerinden edilmiş; bir kısmı okul, cami, boş binalarda; bir kısmı çadır kentlerde yaşıyor.
Komşu ülkelere (Mısır, Çad, Güney Sudan, Etiyopya, CAR, Libya, Uganda) kaçanlar var; sınır kamplarında koşullar çok ağır.
Birçok aile parçalanmış durumda: Anne başka kampta, baba başka şehirde, çocuklar yolda kaybolmuş hikâyeler çok sık.
Pek çok hastane vurulmuş, yağmalanmış ya da terk edilmiş; çalışan doktor ve hemşire sayısı çok az.
Kolera, ishal, sıtma, solunum yolu enfeksiyonları özellikle kamplarda yaygın. İlaç, temiz su ve aşı eksikliği yüzünden basit hastalıklar bile öldürücü hâle geliyor.
Sudan’la ilgili okumuş olduğum raporlar ve kaynaklar neticesinde genel durum böyle ama bilinmeyen çok daha kötü hadiselerin ve dramların yaşandığını tahmin ediyorum.
Uluslararası gündemde ana madde haline gelmezse, durumun daha kötü hale geleceği, milyonlarca insanın canından olacağını, bölgede domine taşı etkisi yapacağını ve Sudan’da önümüzde ki üç dört kuşağı etkileyeceğini biliyorum.
Mazlum ve mağdur Sudanlıların Allah yar ve yardımcıları olsun.

























