İnsan, büyük bir âlemin küçük bir modeli gibidir. Onun bu basit görünen yapısına “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” olma şerefi ikram edilmiştir. Lâkin insan, rahmani gıdalarla beslendiği takdirde yaratılmışların en şereflisi olur. Aksi hâlde nefsanî yapısının esiri olursa, iflâsların en acısı olan ebedi âlemin mutsuzluğuna maruz kalır.
İnsanoğlu kadim çağlardan bu yana “eşrefi mahlûkat” (yaratılmışların en şereflisi) olarak tanımlanmıştır. Yaratılışı gereği yeryüzünde Allah’ın temsilcisi ve halifesidir. Göklerin, dağların ve yerin almaya çekindiği emanetin sahibidir. Yaratılanların en üstünü ve akıllısıdır.
İnsan, dağların ve göklerin taşımaktan çekindikleri yükün altına girebildiği için şerefli, ama bu yükü taşıyamadığında ise, bu sebeple de en büyük zarara uğrama tehlikesi ile karşı karşıya kalan bir varlıktır. Eğer yüklendiği emanetin gereğini yerine getiremediği takdirde, zalim ve cahil olarak hak ettiğini en acı bir şekilde yaşayacak bir varlık.
İnsan, hayatı boyunca esfel ve ahsen arasında geçmekte olan bir imtihandadır. O, ahsen-i takvim, yani en güzel surette yaratılmış, varlık âleminin imarı ve ihyası için dünyaya gönderilmiş, sahip olduğu değer ve yetenekleriyle mahlûkatın en şereflisi kılınmıştır.
İnsan aynı zamanda iyi olan tüm hasletlerin zıddını kendinde toplayabilendir. İnkârcıdır, nankördür. Yeryüzünde bozgunculuk, fitne ve fesat çıkaran, kan dökendir. Kan dökerek yaşadığı ortamı, ülkeyi ve dünyayı cehenneme çevirendir. Heva ve hevesinin, şeytanın vesveselerinin esiridir. Esfel-i safilin, yani yaratılanların en aşağılığıdır. Yaratılanların en cahili, en ilkeli ve en vahşisidir.
Dünyada ahenk ve nizam içerisinde birlikte yaşadığımız milyonlarca canlı var. Canlılar arasındaki dengeyi ve doğal yaşam alanlarını bozduğumuz zaman kendi sonumuzu da hazırlıyoruz demektir. Milyonlarca canlı arasında bu dengeyi ve ekosistemi bozan yegâne canlı türü insandır. Öyle bir canlı türüdür ki; nefsi ne dur-durak bilir ne de doymak.
Dünyada canlılar arasında en vahşi yaratığın insanoğlu olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Savaşları çıkaran, çoluk çocuk demeden milyonlarca insanı öldüren, mikrop üreterek hastalık yayan, canlılara zarar veren, doğanın dengesini bozup yaşanılmaz bir dünya ortaya koyan, GDO’lu ürünleri çıkaran piyasaya süren ve hastalık üremesine neden olan, sonra gerekli olan ilaçları-aşıları üreten ve insanlara satan O’dur. Öyle gözüküyor ki, bu insanoğlunun dünyevi menfaati ve maddi kaygıları için yapmayacağı hiçbir iş yoktur.
İnsan dışında hiçbir canlı kendi yaşam alanını tehdit etmesi veya beslenmesi dışında (ki bu da doğanın kanunu gereğidir) başka bir canlıyı öldürmez. En vahşi olarak bilinen hayvan bile karnı tok olduğunda hiçbir canlının canına kastetmez.
Yapılan araştırmalar, köpek balıklarının tüm dünyada, 1 yılda ortalama 6 insanı öldürdüğünü söylüyor. Buna karşın, köpek balığı korkusu ve ticari amaçlar nedeniyle yılda 100 milyon köpek balığı insanlar tarafından katlediliyor. Peki pek de adil olmayan bu savaşta korkmamız gereken gerçekten köpek balıkları mı? Yorum sizin…
Temiz bir ruh ve nezih bir fıtrat ile dünyaya gelen insan için en büyük gaye, dünyada fazilet sahibi olarak yaşamaktır. Ahlak kurallarına uyarak, yaratılışımızın gayesi olan vazifelerimizi yerine getirmektir. Güzel ahlaktan mahrumiyet en büyük felakettir. Bir katre sudan yaratılmış olduğunu ve dönüşün her an O’na (cc) olabileceği düşüncesi ile gurur ve kibirden uzak bir dünya hayatı yaşamak gerekir. Bu imtihan dünyasında en güzel surette yaratılmış olan insan, şerefini koruyarak kalıcı ahret yurduna dönmeyi arzu edip o uğurda bir yaşam geçirme niyet ve gayretinde olmalıdır. Asıl kazanç ve galibiyet ancak bununla mümkündür.